-Şarkıyı yerinde dinleyiniz! Hoşgeldiniz-
Bir hafta olmuştu, en son İzel'in soğuk davranışları üzerine sessiz sedasız bir hafta geçirmiştim gözlerim ondan uzaktayken.
Bugün tatildi tabi, pazardı sanırım.
Gün kavramını kaybetmeye başlıyordum.
"Oo haydi uyan! Uyuyan güzel." Sesiyle zaten açık olan gözlerimi kapıya çevirdim. Ses mutfaktan gibiydi.
Ayaklarımı yere sarkıtarak gözlerimi ovuşturdum. Kapıdan çıkıp mutfağa girdiğimde Yiğit'in menemen yapıyor olduğunu gördüm.
Kaşlarım kalkık "Günaydın, neye borçluyuz bunu?" Dedim masaya otururken. Çok görülmezdi çünkü.
Yiğit ise gülümserken "Hiç." Demişti sadece, sonra menemeni alıp masaya koyduğunda onunda oturmasını bekledim kısa bir süre.
Oturduğunda güzelce ekmeklerimizi banarken çocukluğumuzdaki gibi uçak oyunumuzu oynayarak yemiştik menemeni.
O elinde menemene banılmış ekmeği uçurup bana yedirirken bende aynı şekilde uçurup ona yediriyordum. Seviyorduk bunu, yıllar geçsede bitmeyecekti galiba.
Güle oynaya bitmişti kahvaltı, hoştu. Bugün ayrı hava kasvetliydi. Severdim böyle havaları.
Ayağıya kalkıp masayı toplamaya başladım bir hızla, hemen toplayıp dışarı çıkmak istiyordum çünkü. Keşke diyordum, keşke bir deniz kıyısı olsada oturabilsem diyordum. Denizlere ayrı zaafım vardı. Aynaya bakar gibi hissederdim.
"Dışarı çıkalım." Dedim masayı toplarken. Yiğit ise kaşlarını kaldırmış "Dışarı?" Demişti sakince.
Bugün bir haller vardı sanki onda, anlam verememiştim. Belki de yeni uyandığımdandı.
"Evet?" Dedim elimde zeytin tabağı varken. Zeytin hiç sevmezdim.
Yiğit ise düşünür gibi "Nereye gideceğiz?" Demişti bana bakarak.
Omuzlarımı silkerek "Yürürüz biraz, çay içeriz. Sonra derneğe geçelim toplanalım. Hadi hazırlan!" Diyerek son kalan tabağı dolaba yerleştirerek odama doğru koştum.
Kısa bir süre sonra giyinmiş hazırlanmış odamdan dışarıya çıkarak Yiğit'i beklemeye başlamıştım.
Beş dakika kadar sonra çıkmış olmasına şükür ederek kapıya yönelerek ayakkabılarımızı giydik. Aynı hızlıca çıktık özgür kuşlar misali.
"Şu havanın güzelliğine bak Yiğit!" Dedim ellerimi hafif çiseleyen havaya tutarken, aynı zamanda gülümsüyordum.
"Evet, bizim gibi." Yiğit'in yorumu üzerine gülümsemem iyice genişlemiş koluna daha da sıkı yapışmıştım.
Yiğit ile parklar boyu yürüyüp kafamızın içinde konuşmuştuk sanki, ama morali bozuktu. Bir şey vardı anlayabiliyordum ama anlamı belirsizdi! Çünkü bilmiyordum.
"Yiğit?" Demiştim hafiften duraksarken.
"Efendim gülcağızım?" Demişti bana dönerken.
"İyi misin?" Aksi cevabı kabul etmiyor gibiydim.
Afallamış suratına bir süre baktım sadece, "İyiyim yahu! Nereden çıkardın?" Dediğinde iyice işkillenerek tam konuşacaktım ki.
"Pamuk şeker alayım mı sana?" Demişti muzip bir tonla.
Düşen suratımda güller açtırmıştı saniyesiyle, ne de olsa elbet gün sonu öğrenirdim ondan neyi olduğunu.
"Olur, yiyelimde çayı dernekte içeriz. Anahtar yok kimse de, tünemişlerdir kapıya şimdi." Dedim gülerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKIR (GxG)(Askıda)
Teen Fiction"O gözlerin, bin tane komünistin önünde diz çöktürür beni solcu." Seni korkutacak geçtiğin yollar, Arkandan gelecek hep ayak sesim. Sarıp vücudunu belirsiz kollar, Enseni yakacak ateş nefesim. Kimsesiz odanda kış geceleri, İçin ürperdiği demler beni...