-Hoşgeldinizler-
"Tamam amirim, bir daha olmayacak." Diyip Yiğit'i kolundan tutarak odadan dışarıya çıkardım.
"Çakır dur, koluma vurmuş itin biri çürütmüş! Oraya dokunuyorsun." Demesiyle elimi yavaşça ondan çekip gözlerimi koluna diktim.
"Benim yüzümden." Dedim karakoldan çıkarken. Yiğit ise inanamaz bakışlar ile süzüyordu beni.
"Bize it soyu dedi, kim sakin kalabilirdi o dakikada? Bu kışkırtma fazla Çakır." Dışarıda bizi bekleyen kalabalığa doğru giderken Yiğit'e cevap vermemiştim.
Zıplayarak kafa atmamdan sonra Yiğit beni hızlıca arkasına almış ortalık curcunaya dönmüştü. Olaylı bir mahalle olduğundan dolayı bulunduğumuz yere her zaman yakın olan emniyet mensupları ise olay büyümeden el atmışlardı bize.
Ona rağmen bir yumruk yemiş dudağımı patlatmıştım, tenim çok hassas olduğundan dolayı en küçük darbede yenilgiye uğruyor renklerine küsüyordu hemen.
"Kızdı mı çok?" Cengiz bizim gelmemizle hemen öne atlayıp bunu sormuştu.
"Yok, kızmadı Cengiz, madalya takacaklarmış oğlum." Yiğit sinirle konuşurken koluna bakıp 'yazık' bakışları atıyordu sadece.
Düzeltme amacıyla "Kızdı, misafir etmeyeceğim bu sefer ama sadece bu sefer, dedi." Dedim sakince.
"Nasıl kurtuluyorlar anlamıyorum ya! Bu eşitsizlik ne zaman bitecek?" Asuman kaşları çatık bir şekilde kolları bağlıyken bunları söylemişti.
Olay kavgalı bitsede, karakola gelen bizdik. Onlar değildi. Her zaman böyle olurdu. En son susalım diye iki ay mapus süsü verilmişti sadece.
Çocuk kandırıyorlardı.
"Hadi gidelim, çok soğuk oldu hava." Gelen sese bakıp üzerime çevirdim bakışlarımı. Üzerimde Yiğit'in paltosu vardı ve bunu ne ara giydirmişti bana hatırlamıyordum.
"Yiğit şunu giy." Diyip çıkaracakken onun sert sesiyle durmak zorunda kaldım.
"Sakın, çıkarırsan kuranıma konuşmam." Dediğinde pes edip sağlam olan koluna girdim. "Hastaneye gidelim mi? İster misin?" Dedim kaşlarımı kaldırarak.
"Gereği yok o kadarda kötü bir şey olmamış ya. Acısı diniyor gibi." Derken kolunu hareket ettirip test ediyor gibiydi.
Israr etmeden önüme dönüp soğuk ama rüzgarsız havada ilerlemeye başladım.
Benim sinirim genetikti, bilinirdi. Ama şu zamana kadar hiç bir zaman kavgayı ben başlatmamıştım.
Özellikle olarak Yiğit tarafından sahadan geri atılıyordum, liderlik değildi mesele. İzel gayet kavga ediyormuş meydanda, hiç görmesemde duyuyordum.
Burada Yiğit'in duygusal bakış açısı giriyordu devreye. Korkuyordu. Bende korkuyordum ona bir şey olacak diye, anlamıyordu.
Davam üzerine canımı verirdim, canını verenlerle ortak ruha sahiptim.
Ama canımdan can, biraz zordu işte. Bu uğurdada herkesi harcardım.
-
"Ankara'nın gülü! Uyan haydi derse yetişelim."
Kaşlarımı çatarak gözümü alan can alıcı ışığa alışmaya çalıştım kısa süre. Ne ara uyumuştukta sabah olmuştu anlamıyorum.
Dün eve geldiğimiz gibi yamulmuştuk tabiri caizse, paltom bile dernekte kalmıştı.
"Keşke erken uyansaydım, bir şeyler yerdik." Dedim ayaklarımı yere sarkıtırken.
"Ekmek arası yaptım bize, dolmuşta yeriz. Bugün yürünmez hava yağmurlu." Hakikatende bardaktan boşalırcasına yağıyordu yağmur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKIR (GxG)(Askıda)
Ficção Adolescente"O gözlerin, bin tane komünistin önünde diz çöktürür beni solcu." Seni korkutacak geçtiğin yollar, Arkandan gelecek hep ayak sesim. Sarıp vücudunu belirsiz kollar, Enseni yakacak ateş nefesim. Kimsesiz odanda kış geceleri, İçin ürperdiği demler beni...