-Selamun aleyküm eyyy Çakır gençleri! Hoşgeldiniz içerisi Angara ayazı-
Kampüsten içeri girerken gözümü alan güneş ellerimi açıp yaradana şükür sebebim olabilirdi.
Kasım ayında bu güzel havayı bize veriyorsa, nasiplenmemiz isteniyordu illa ki. Neredeyse kış ayında imkansız sarı ışıklar yüzüme yüzüme vururken gülümsememi durduramıyordum tabii ki.
"Hem taburcu hem de burcu burcu!" Diyen Cengiz'e kıkırdadım.
"Burayı özleyeceğimi düşünmemiştim hiç." Dedim etrafa bakarken.
Yiğit, "Sen eğitim öğretim hakkında en iyi konuşan kişiydin güya. Bizi mi kandırıyorsun gardaş sen?" Derken ciddi değildi.
"Bence başka bir şey özledin sen." Cengiz'in lafıyla birlikte gözlerimi açarak ona döndüm, o da dediği şeyi fark edip gözlerini açtığında Yiğit'in gür sesini duydum.
"Hayırdır lan! Ne özleyecek?" Dediğinde sıkıntıyla nefes verdim.
"Boşa söyledi be Yiğit, ne özleyeceğim sizi özlerim."
Yiğit hala aynı tonda ve ifadedeyken, "Başka ihtimal yok zaten." Dediğinde Cengiz adeta bir teyze modunda, "Bu da turşunu kuracak herhalde." Dediğinde Yiğit'in dinen öfkesi durmadı tabii.
"Turşu niyetine seni kurarım sene boyu ters durursun Cengo, sabrımı sınama." Cengiz'in ağzına fermuar yapmasıyla son bulmuştu bu mevzu.
Taa ki diğer cevaba kadar.
"Sesini kıs solcu, sabah aymadı!" Yiğit'ten farksız gür sesiyle konuşan Bahadır hepimizin kafasını sağa çevirmişti.
İzel'in özlem dolu bakışları ile karşılaşmam sürpriz değildi, şayet aynı durum bende olsa aynı bakışlar ile o karşılaşırdı.
"Kurban ol lan sen benim sesime!" Yiğit'in cevabı yaratıcı değildi, umarım kurban olmazdı.
Bir düşündümde, Yiğit ile Bahadır bırakın aşk yaşamayı, aynı masada otursalar etrafta aksiyon temalı çalgılar çalardı.
Komik.
Bahadır hafif gülümsemesiyle, "İğrenç sesine mi?" Derken ifadesi sinir bozucuydu. Biz yavaştan yürüyorduk, bir elimle Yiğit'in kolundaydım. Diğer elim terlemişti.
Odak noktası olmak hiç bu kadar zor olmamıştı, gözümü ona çevirsem kalkıp sarılacak gibiydik, korkunç bir durumdu.
"Siktir git ya." Yiğit uzatmayan ses tonuyla cevap verirken içimden şaşırmıştım. Normalde onu zorla tutuyor olmalıydım.
"Hayret dağ ayısı kardeşim benim? İlkel çağdan kalma davranışlarını evde bırakmışsın?" Cengiz büyük merakla sorularını sorarken ona bakarak göz devirdim.
"Evde bırakmadım, üzerinde deneyebilirim." Lafından sonra Cengiz tekrar fermuar çekmişti ağzına. İstemsizce gülümsemiştim, bu sırada içeriye girmiştik.
Çekilecek dersler, alınacak notlar vardı. Tabii kafa kaldıysa.
-
Kısa süren derslerin ardından şükür ki gün bitmişti.
Arada kendini hatırlatan ani hareket yaptığımda sızlayan karnım olsada gün genel olarak güzeldi.
Ya da berbattı, gün boyunca onu hiç görmemiştim. Görebilecek yerlere gidememiştim. Yiğit neredeyse bende oradaydım.
"Bu gün ayın kaçı?" Asuman'ın sorusuyla gözlerimi yukarıya çıkardım. Aynı zamanda yürüyorduk, Yiğit ile Kenan önümüzdeydi.
"Onsekiz!" Kenan'ın ön taraftan cevap vermesiyle kafa salladım hızlıca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKIR (GxG)(Askıda)
Teen Fiction"O gözlerin, bin tane komünistin önünde diz çöktürür beni solcu." Seni korkutacak geçtiğin yollar, Arkandan gelecek hep ayak sesim. Sarıp vücudunu belirsiz kollar, Enseni yakacak ateş nefesim. Kimsesiz odanda kış geceleri, İçin ürperdiği demler beni...