3

28 4 0
                                    

Sabah 5.50 de Yijin ile eğitim odasındaydık. Bugün ceset falan yoktu iyi ki.
Savaş dersi için tekrar kılıçlar verildi,savaş zamanı cinsiyet ayrımı olmayacağı için öyle bir şey yapmıyorlardı. Alex ile eşleşmiştim,savaş derslerinde o kadar iyi olmadığı için onu yenebilme ihtimalim vardı. Gümüş kılıcı onunkine değdirdim.
Alex hamlemi kolayca savurdu ardından kılıcıma sert bir şekilde vurdu ama kaybetmedim. Bir süre sonra gümüş kılıcımda yorulmuş yansımamı gördüm ama pes etmemeye kararlıydım. Neredeyse herkes dövüşmeyi bitirmişti sadece ben ile Alex ve Char ile Eliy vardı. Alex'in gözü daldığı zaman bir hamle yaptım ama kılıcını düşüremedim. Yorulduğum için son gücümü bu hamleye verdim ve Alex'in kılıcını düşürüp onu yenmeyi başardım. Kılıcımı yere atıp Alex ile el sıkıştım.ve yana baktığımda Eliy'in gözlerindeki "aferin" ifadesini gördüm. Kalbim pır pır ediyor gibiydi. Aşk bataklığına girmek istemiyordum hem de bu zamanda. Eliy de Char'ı alt etti ve bir beşlik çaktık. Ardından yine dışarı çıkarttılar ve herkesin yüzünde "bu adamlar dün olan olayla ilgili neden konuşmadı?" ifadesi vardı.Kağıtta yazanlara göre ardından son ders olan silah kullanımı dersi vardı. Bu dersi üç gündür ilk defa göreceğimiz için heyecanlıydım. Yemekhanede bütün herkes büyük bir masaya oturdu ve iğrenç yemekleri yedik.

Silah dersine kılıç dersine girdiğimiz eğitim odasında girdik ve silahları kılıçların olduğu yere koymuşlardı. Herkese ilk gün kılıçlarda yaptıkları gibi silahları verdiler. Ardından önümüze bir hedef tahtası koydular ve beş atış hakkımız olduğunu söylediler. Beş Atıştan ilkini yüz puana attım. İkincisini üç yüz puana attım,üçüncüsünü kaçırdım. Dördüncüyü tam puan olan beş yüze ve sonuncusunu iki yüz puana attım. Toplam bin yüz puan almıştım ve sınıftaki yirmi beş kişiden beşinciydim. Birinci beş Atıştan dördünü beş yüze atan ve toplam iki bin puan alan Yijindi ve onu sarılarak tebrik ettim. İkinci bin sekiz yüz puan alan Yuriydi. Üçüncü bin beş yüz puan alan Alexti. Dördüncü ise bin iki yüz puan alan Eliy'di ve beşinci sırada ondan yüz puan az alan ben vardım. Kılıçlı adamlar şaşırtıcı bir şekilde bizi tebrik etti ve odalarımıza yolladı.

Herkesi bir odaya toplayıp planı orada anlatmaya karar vermiştim. Plan şöyleydi;suikastçiyi bir daha ne zaman göreceğimizi bilmediğimiz için sürekli birlikte olmaya çalışacaktık. Onu gördüğüm zaman Eliy'in kulağına fısıldayacaktım ve ardından Eliy ile birlikte üstüne doğru koşup onu yakalamaya çalışacaktım ve yanımızda kim varsa onlarda alnını ve bacağını hedef alıp vuracak.(evet biliyorum gerçekten saçmaymış)"Anlaşıldı mı?" dediğimde herkes bir ağızdan "evet" dedi ve odalarımıza dağıldık.
...
Yarın yine saat 6.00'da herkes orayaydı.Yuri neşesiyle Char'ı uyandırmaya çalışıyordu ancak Char'ın yaptığı sadece sızlanmaktı.Yijin saçını dağınık bir topuz yapıp benim saçımı toplamak istediğini söyledi.ben de izin verdim çünkü Yijin'in at kuyrukları her nasılsa bozulmazdı.Eliy'in yanına gidip saati sordum ve 5 geçtiğini söyledi.lanet kılıçlı adamlar asla bu kadar geç kalmamıştı.kapıdan geçen gölgeyi gördüğümde doğruca kapıya koştum.ancak açtığımda kimseden bir iz yoktu.galiba gerçekten kafayı yemiş olabilirdim.
Saat 6.20 olunca herkes şüphelenmeye başladı ama kimse onları nerede arayacağımızı bilmiyordu çünkü -gariptir ki yeni fark ettim-bize binayı hiçbir zaman gezdirmemişlerdi.benim anlattığım olaydan dolayı kimse de rastgele kapıları açmaya hevesli değildi.Eliyle birlikte bir karar alıp bakmaya karar verdik çünkü en ufak şeyde alarmlar çalardı.bu da demek oluyor ki ortada korkulacak bir şey yoktu-yani o anlık öyle sanmıştık-bunları diğerlerine anlatıp onların ne olur ne olmaz burada kalmalarını istedik.yüzlerinden endişe okunsa da içlerinden bizim başımızın çaresine çok iyi bakabileceğimizi biliyorlardı.Eliy bir eliyle kapıyı açarken diğer eliyle de elimi sımsıkı tutuyordu(isim karmaşası).dışarı çıktığımızda gördüğümüz alanlarda kelimenin tam anlamıyla hiçbir gariplik yoktu.odalarımıza çıkacak merdivene doğru yürüdük ve merdivenleri yavaşça ve sessizce çıkmaya başladık.tek kelime etmiyorduk.tek yaptığımız şey ellerimizi sımsıkı tutmaktı.Eliy'in odasına vardığımızda kapıda iki tane şekerden göz vardı ve kapıya büyük harflerle "DİKKAT EDİN" yazıp ok çıkartıp şekerden gözleri göstermişti.konuşmalarımızı dinleme gibi bir şeyi yapabilir miydi yoksa sadece tesadüf müydü? Eliyle aramızdaki bakışmadan resmen gerginlik dalgaları geliyordu.her an her yerden biri saldıracak gibiydi.ki o tanıdık gölgeyi görünce gibiyi cümleden atmıştım.

Adamın yüzüne odaklanmak zorundaydım çünkü onun hakkında araştırma yapıp bir şeyler bulabilirdik ama darbelerden kaçıp Eliy'i korumaya çalışırken bu çok zordu.birkaç yerim kanamaya başlamışken her şey zorlaştı.Eliy elinden geldiği kadar bir şeyler yapmaya çalışıyordu ama görülmeyen bir düşmana en fazla ne yapılabilirdi ki?Eliy en sonunda adamın bacağına bir tekme atmayı becerdi ve adam tahmin edemeyeceğim kadar sert düştü ve bacağında oluşan zaaf yarasından toprak olduğu artık kesindi.adam bana ve ardından Eliy'e baktı elleriyle gözlerimizi işaret etti ve ardından şimdiye kadar duyduğum en kötü sesle "şimdi kendinize parlayan gözlerle bakın çifte kumrular,çünkü sonra parlayan gözleriniz yuvalarında bile olmayabilir" ardından iğrenç yaratık kaybolurken son zamanlarda duyduğum en uzun cümle olmasına rağmen kelimeler zihnimin içinde onun sesiyle defalarca tekrar döndü.o kadar kötü oldum ki Eliy'in üst üste sorduğu "gitti mi?noldu?zaaf yarasını gördün mü?" gibi tonlarca soru karşısında dudağımı bile kıpırdatamadım.yaratık istemsizce gözüme giren ağrı ve iğrenç sözleriyle adeta beni buraya sabitlemişti.
Nihayet ağzımı açtığımda ise dediğim şey "geberesice"olmuştu.ciddi miydim ben?
sonunda Eliy'e döndüğümde o parlak gözlerini gördüm ve sözler yine aklıma geldi.kekelemeden bir şeyler demenin imkanı yoktu.
"noldu Emi?
"o adamın zaaf yarası oldu a-ama"
"ne ama Emily!"
"bana dünya üzerinde duyduğum en kötü sözcükleri söyledi"
boğazımdan bir kusma isteği geldi ve titreyen ellerimi birleştirirken yutkundum.
"ne söylediğini lütfen bana söyler misin Emily?"
Eliy'in gözlerinde merak ve üzüntü duygusu iç içe girmişti.parlayan gözlerinde.şimdi olan ancak sonrasında yuvalarında olma ihtimali bile olmayan gözlerde.
adamın dediklerini söylerken sesim titriyordu.
Eliy ellerimi her zamankinden daha sıkı tuttu ve parlayan gözleriyle benim gözlerimin içine baktı.
"hiçbir şey olmayacak Emi,en azından ikimize birden." Eliy gözlerini kapatıp derin bir iç çekerken ellerimi daha sıkı tuttu
"çünkü biz çifte kumrular değiliz,biz savaşan ve kalkanız.sen savaşan ve ben kalkan.sen savaşırken ben senin kalkanın olacağım ve sana hiçbir zarar gelmemesini sağlayacağım.özellikle parlayan gözlerine"
bütün dünyam durdu.Eliy ve suikastçinin söyledikleri sadece kafamın içinde değil gözlerimde de birbirine girdi ve Eliy bunu çok iyi görüyordu .şu anda çok önemli tonlarca görevimiz olabilirdi ama ikimizinde tek istediği birbirimizin gözlerine bakıp düşüncelerimizi okumaktı.

Krallıkların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin