23

18 3 55
                                    

Sabah kalktığımda Eliy henüz uyanmamıştı. Bir süre yüzünü inceledim. Neden erkekler için de "güzel" kavramı kullanılmıyordu ki? Eliy bunun en büyük örneği. Ne kadar mükemmel olduğunu düşünürken gözleri aralandı. Refleksle kafamı çevirdim fakat sonrasında bunun bir önemi olmadığını fark ettim. Biz sevgiliydik. Yüzümde bir gülümseme oluştu ve kafamı geri çevirdim. Eliy gülüyordu. "Sana da günaydın Em." Dedi ve gözlerini ovuşturmaya başladı.
"Yüzümüzü nasıl yıkayacağız?" Diye sordum. Eliy gözlerini açmaya çalışırken etrafa göz attı. Çok komik ve sevimli görünüyordu fakat gülümsememi bastırdım. "Şurada bir musluk ve havlu var." Dedi. Homurdanarak gidip musluğu açtım. "Askerler için fazla değersiz." Dedim ve yüzümü yıkadım. Havluyla kuruturken Eliy yanımda bitti.
"Leylein dün bana Yijine açıldığını söyledi." Dedi. Havluyu yüzümden çektim ve "ne?" Dedim. "Biliyor muydun?" Diye ekledim.
"Em ,Leylein son bir yıldır bu konuda bana yakınıyor." Dedi. Gerçekten şaşkındım.
"Ben de bunu senden saklamaya çalışıyordum." Dedim ve havlu olan elimle alnıma vurdum. Eliy hemen elimi geri çekti. "Abartma." Dedim. "Havlu var ki olmasa bile acıtmazdı."
"Özür dilerim. Sadece sana zarar gelmesinden çok korkuyorum." Yüzünde bir gülümsemeyle suratımı izlemeye başladı.
"Çok güzelsin." Dedi. Göz devirdim.
"Sen de."
"Güzel" lafına takılmadı. Cidden bu çocuğun her yanını seviyordum. Kapı çaldı ve Eliy açmaya gitti. Yijin ve Leylein kapıdaydı. İkisinin elinde de ikişer tabak vardı. Eliy onlara bir dakika beklmelerini söyledi ve içeri gelip yatağın köşesinden bir tane kağıt aldı. Görmemiş gibi yaptım. Yijinin kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı ve kağıdı eline tutuşturdu. Yijinin suratına küçük bir gülümseme belirdi. Sonra iki tane tabağı alıp teşekkür etti ardından kapıyı kapattı. Tabakta ne olduğunu görünce az önceki olayı unuttum.

"Patates püresi mi? Cidden mi?"

Savaş için kırmızı renkteki üniformalar giyinmiştik. Bence kan belli etmesin diye kırmızılardı fakat bu duygusal sebebi göz önüne almazsak bayrağımız kırmızı olduğu için olabilirdi. Ceset tespit için kişisel özelliklerimizin not edileceğini söyleyerek bizi bir sıraya soktular. Neyseki iki kişi giriyorduk ve Eliy yanımdaydı. Yine de bütün bedenim titriyordu. Çok korkuyordum. Her şeyden. İnsan öldürmem lazımdı. Lanet sistemde daha çok öldüren kazanıyordu. Sırada annemi taradım ve arkalarda onu görünce Eliyden yerimi tutmasını istedim. Koşarak annemin yanına gittim ve ona koskocaman sarıldım. Çok çocukçaydı fakat ben daha çocuktum. Geçen günlerde resmi olarak yetişkin sayılma yaşına gelmemi boşverirsek.

Sıra bize gelince Eliy ile odaya girdik. Kadın hızlıca soruları sıralamaya başladı.

"İsim?"
Eliy cevapladı "Eliy Couse."
"Boy?"
"1.74."
"Kilo?"
"72."
"Ten rengi?"
"Beyaz."
"Göz tipi?"
"Hafif çekik."
"Saç tipi?"
"Dalgalı."
"Ne?" Dedim istemsizce. Kadın yazmayı bırakıp bize döndü. "Senin saçın kıvırcık değil mi?" Dedim aceleyle.
"Hayır Em,dalgalı. Kıvırcık saç nasıl olur biliyor musun?" Saçımın bir tutamını aldı ve başımın üstüne kadar doladı.
"Böyle olur." Dedi ve parlayan gözleriyle gözlerimin içine baktı. Ne yazık ki kadın kalemi masaya vurarak bu anımızı mahvetti.
"Sıra sende." Dedi ve aynı soruları sordu.

İnsanların seslerini duyabiliyordum. Karşıdan gelen insanların. Her şey çok korkunçtu. Mermiler dolduruluyor ve tanklar yürütülüyordu. Yüzyıllardır savaşların yapıldığı yerdeydim. "İsete"deydim. Binlerce kişi ölmüştü burada. Üşümüyordum fakat titriyordum. Yaz olmasına rağmen bulutlar bu kara gün adına güneşi arkalarına almıştı. Beklediğimiz odanın kapısı aralandı ve diğerlerini gördüm. Beyaz ve yeşil giyinmişlerd. Bayrak renkleri. Komutanlar birer adım attı. Savaş başlamıştı.

Kan gölünün ortasında duruyordum. Sally ölmüştü. Şoka uğrayacak, üzülecek vaktim bile yoktu. Karşı tarafın bizden daha güçlü olduğu aşikardı. En azından psikolojik olarak. Karşı krallığın ne kadar gaddar, barbar olduğu yüzyıllardır söyleniyordu fakat bu kadarını düşünmemiştim.  Sağ tarafımda siyah bir kılıç gördüm fakat yerimden kıpırdayamadım. Kılıç saplanmadan önce o tanıdık yüzü gördüm. Eliy. Kılıcı hissetmedim. Tenime değmedi bile. Sadece Eliy önümde duruyordu. Kollarını iki yana siper etmişti ve... Yere yığıldı. Düşmesinin etkisiyle beline saplanan kılıç düştü ve karın kısmında koca bir delik bıraktı. Belindeki elime kan akıyordu. "Hayır..." Dedim. Savaşın ortasında dizlerimde kanlar içinde duruyordu. "Hayır..." Dedim tekrardan. "Olamaz." "Özür dilerim." Dedi. Onun kanıyla lekelenmiş elimle ağzını kapatmak istedim fakat tenine değemedim. Korkuyordum. Gözünden bir damla yaş düştü. "Em..." Dedi. "Lütfen ağlama, ben seçtim ölmeyi. Senin için ölmeyi ben seçtim. Lütfen hiçbir zaman bunun için kendini suçlama." "Hayır ölmeyeceksin." Dedim güçlükle. "Ben seni bir şekilde kurtaracağım." Elimi yaranın üstünde gezdirdim çünkü yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Onu kurtaramıyordum. O ölüyordu. "Seni çok seviyorum." Dedi. "Ve şimdi bu an,buna en çok emin olduğum an. Tek pişmanlığım sana bunu daha fazla söylemediğim." Elini yanağıma koydu. "Ben ölüyorum fakat sen yaşa. Benim için yaşa." Eliy dolu gözleriyle birkaç saniye benim dolu gözlerimi seyretti. Ardından yanağımdaki eli düştü ve yüzünde huzurlu bir tebessümle gözleri kapandı.

O an hissettim. Acı. Saf acı. Gözlerim Eliyin üzerinde gezindi. Bedenine, kılıç yarasına birkaç damla yaş düştü. Sonra her şey maviye büründü.

özür dilerim☘️

Krallıkların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin