odaya geldiğimde Yijin çoktan siyah elbisesini ve ayakkabısını almıştı. Bavulunun başında oturuyordu. Tam ne olduğunu soracakken açık bavulun içindeki bir fotoğrafı gördüm. Annesi ve babasıyla olan bir fotoğrafı. Yijinin gözleri dolmuştu ve ben gelene kadar kollarının birleştirip kafasını kollarına koyup ağlamaya başladı. Yanına çömeldim ve sırtını sıvazlamaya başladım,benim de gözlerim dolmuştu. Yijin kafasını kaldırdı yüzü ve kolları sırılsıklam olmuştu."Onları aylardır görmüyordum"dedi. "6 ay önce gittiler ve sadece 5 kere bağlantı cihazından seslerini duydum.onları görebileceğim günü o kadar uzun zamandır düşlüyordum ki...ancak şimdi lanet bir suikastçıdan ikisinin de ölüm haberini alıyorum ve cenzaleri için kıyafet seçmeye gidiyorum."
"Lanet az kalır" dedim dolmuş ve ağlamaya yüz tutmuş gözlerle adama bakarak suikastçı ise "Ah fazla drama" diyip kapıdan çıktı. Bu adını bile bilmediğim adamdan tüm benliğimle nefret ediyordum.Yijin hâlâ dolu olan gözlerle benim kıyafeti almamı bekliyordu. Yanaklarında kurumuş gözyaşları vardı ve çekik gözleri hiç olmadığı kadar yorgundu. Kapımız çalındı ve açmak için yatağından kalktı. Gözlüğünü taktı ve kapıyı açtı.
"siz daha-" "oh..." Char Yijinin deli gibi ağladığı belli olan yüzünü görünce duraksadı.
"Geliyoruz Char" dedim ve yatağın üstündeki elbiseyi ve ayakkabıları bavulun en üstüne koydum. Bir elimle bavulu,diğer elimle de Yijinin kolunu tutuyordum.
Duşarı çıktığımızda gün batımı yaklaşmıştı ancak etraf hala görülebilirdi. İçimden buna şükrettim çünkü bu çevrede pek fazla ışık kaynağı yoktu. Geldiğimiz zamankinin aynısı şekilde saraya geri döndük.Kraliçe Madra bizi kapıda karşıladı ve içeri ağırladı."Siz gelene kadar bir sürü yatak temin ettik,biliyorum hiçbir şey kaybınızı telafi edemez ama ölenleri diriltemeyiz,hepinizin başı sağ olsun.istediğiniz odaya geçebilirsiniz"herkes rastgele odalara girerken ekledi "cenaze töreni yarın öğlen üçte."
Yijinle odaya girdik. İki tane çift kişilik yatak vardı ancak amaçlarının tek kişinin rahat yatması olduğunu biliyordum.Yijinle aynı anda bavullarımızı bir kenara fırlatıp yatağa yattık.yanı başımızdaki lambaları açtık "ne gündü ama" dedim.
"Önce hiçbir işe yaramayacak saçma sapan bir kura çektik,sonrasında dış kapı kilitli mi diye dışarı çıkmaya çalışırken alarmlar çaldı.Suikastçi gelip herkese kendini gösterdi ve ailelerimizin öldüğünü söyledi.sonrasında ben o'nu öldürdüğümü sandım ve binadan kaçıp sarayı bastık.Kral bizle ne kadar uzun olduğunu hatırlamadığım bir konuşma yaptı ve askerlerle binaya gittik. Ardından suikastçinin ölmediğini öğrendim ve arkamda belirip saçma sapan şeyler dedi. Ardından seninle birlikte ağladık ve şimdi buradayız." üzgün ve kısık bir sesle güldüm.Yijin içten bir şekilde ofladı ve yanı başındaki lambayı kapattı. Ardından ben de kapattım ve uykuya daldık.Sabah kalktığımda saat 9.05'ti ve Yijin hâlâ uyuyordu. Kalkıp dışarı çıktım ve aşağı indim. Bir tane hizmetçi gördüm ve lavaboların yerini sordum. Elimi yüzümü yıkayıp uzunca bir süre aynaya baktım. Bu-gün-ba-bam-ın-cena-zesi-var-dı
bu gerçeği sindirip dolu gözlerle lavabodan çıktım. Odaya geldiğimde Yijin uyanmıştı ve onu tuvalete yönlendirdim
"4.kat soldan 4.kapı"
Kraliçe Madra koridorda seslendi ve hepimizi kahvaltıya çağırdı. En alt kattaki masa şimdiye kadar gördüğüm en dolu masaydı. Masada 32 kişini sığabileceği kadar yer olması bile büyük bir olaydı. Masada 30'umuz içinde kahve ve omlet vardı. Partzaka(frambuaz,yaban mersini ve limon karıştırılarak yapılan bu evrendeki bir tatlı kahvaltılık)larda cabası masaya oturdum ve ne kadar aç olduğumu fark ettim.Yemek bittiğinde şimdiye kadar en uzun süre bu krallığı yöneten kişi olduğunu bildiğim kral Louis(kral Louis ismindeki Fransız kralına göndermedir.Kral Louis Fransanın en uzun süre hüküm süren kralıdır)ve Kraliçe Madra bize cenaze için hazırlanmamızı söyledi ve onlarda cenaze için saraydan çıktı. Bu kadar misafirperver olmaları ve bize bu kadar güvenmeleri garipti ama içimi ısıtmıştı.
Odamızdayken Yijin tekrar ağlamaya başlayacaktı ama kendini zor tuttu.Saat 2.30 iken bizi hepimizin sığabileceği kadar arabayla törene götürdüler.Galiba 8 araba. Saatlerdir doğru dürüst hiçbirimiz konuşmadı ve şimdi de hepimizin ağlayacağı bir yere gidiyorduk.Harika.
Cenazeye vardığımızda krallıktaki neredeyse herkes buradaydı sanki.Askerler önce insanların onlar için güzel dualar edeceğini ve çiçekler bırakacağını ardından bizim özel olarak onlar ile vedalaşabileceğimizi söyledi. Diğer binalardaki gençlerde buradaydı ve sayamayacağım kadar mezar vardı. Binlerce. Sonsuzluk gibi geçen bir süreden sonra sonunda herkes gitmişti. Def aşamaları bitmişti ve mezar taşları çoktan yerleştirilmişti. Hepimiz anne ve babalarımızın mezarını bulmuştuk. Tam babamın mezarının önüne eğilip ağlamaya başlayacakken yanımda biri belirdi.Annem
Ona sımsıkı sarıldım ve biraz konuştuk. Çoktan ağlamaya başlamıştık. Birlikte mezarın önüne çöktük ve tam o sırada arkadan bir bağırış duyduk."BABAMIN MEZARI NEREDE?"diye bağırıyordu Char askerlere."NEREDE?" askerler bütün cesetleri aldıklarını ve bu konuda fikirleri olmadığını söyledi.Char tekrar bağırmak için nefes almışken birden daldı ve ağzından tek kelime çıkmadı. Çıkamadı. Birkaç saniye sonrasında ağzından tek bir kelime döküldü
"Baba"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Krallıkların Savaşı
Fantasy"Seni çok seviyorum." Dedi. "Ve şimdi bu an,buna en çok emin olduğum an."