18

16 3 33
                                    

"Sakin ol Mil." Dedim. "Uyuyalı çok vakit geçmedi."
"Anlamıyorsun,ne yaptıysam uyanmadı." "Tamam yanına gidelim ve uyandırmaya çalışalım." Dedim. Mila benden önce davrandı ve hemen koşmaya başladı.

"Emily, Kalbi atmıyor!" Diye bağırdı Mila. "Koş doktor çağır!"
"Ama doktorlar nerede bilmiyorum." Diye geveledim. Şaşkınlıktan doğru düzgün konuşamıyordum bile. "Krala,kraliçeye birine hemen haber ver,çabuk!" Dedi Mila boş ellerini havada sallayıp durarak. Kapıdan çıkıp en alt kata indim.

"Lara!" Diye bağırdım Larayı görünce. "Doktor,kral veya kraliçe herhangi biri nerede biliyor musun?"
"Kraliçe mutfakta." Dedi Lara halimi sorgulamadan. Bu tarz şeylere alışıktı büyük ihtimalle. Mutfağa koştum. Zaman yoktu. Yuri ölüyordu.

"Kraliçe Madra!" Kraliçe şaşkınlıkla gözlerini bana çevirdi . "Arkadaşım ölüyor! Kalbi durdu!" Kraliçe durumun ciddiyetini anladı ve şaşkınlığını hemen geri plana attı. "Doktor çağıracağım,sakin olmaya çalış."

Doktorlar Yuriyi hayata geri döndürmeye çalışıyorlardı. Ne olduğunu bile bilmediğim bir sürü şey yapmışlardı. Ama Yuri uyanmıyordu. Nabzı atmıyordu. Ölüyordu. Mila şimdiden ağlıyordu. Ben ise şaşkınlıktan donup kalmıştım. Yijin,Leylein ve Eliy de oradaydı,kapıdayken olanları gördükleri için gelmişlerdi. Char ise zaten buradaydı. Onun da gözleri dolmuştu. Bir zamanlar Yuri ile sıra arkadaşıydı. Hâlâ okula gittiğimiz zamanlarda. Bir anlığına Yurinin tekrardan kalbi atmaya başladı. Esmer doktor Kraliçe Madraya doğru döndü. "Hastaneye götürmeliyiz. Kalbinde ne olduğunu tanımlayamadığımız bir rahatsızlık var." Dedi.
"Kalbinde mi?" Diye fısıldadı Mila. Gözyaşları tekrar akmaya başladı. Kafası omzuna düştü. Sırtını sıvazladım. "O'na bir şey olmayacak Mil." Dedim çünkü elimden başka hiçbir şey gelmiyordu. Doktorlar onu aldı ve götürdü. Milaya birkaç tane daha umut dolu sözcük söyledim.

Eğitim odasına gittim. İtiraf etmeliyim ki savaştan çok korkuyordum. Yurinin gözümün önünde kalbi durunca bile berbat oldum. Savaş ortamını hayal ettim. Kan. Vahşet. Havada çarpışan kılıç sesleri. Saplanan mermiler. Ölen insanlar. Ölen yakınlarım.
Annem ölüyordu.
Yijin ölüyordu.
Leylein ölüyordu.
Eliy ölüyordu.
Ben ölüyordum.
Sanki bir işe yarayacakmış gibi başımı iki yana salladım fakat görüntü zihnime kazınmıştı. İyi şeyler düşünmeye çalıştım ancak işe yaramadı.

Sahte mankenle olan dövüşümü kazanıp onu altın kılıçla iki parçaya ayırdıktan sonra bomboş eğitim odasının köşesine çekildim. Altın kılıcı yanıma koyarken aklıma Eliy geldi. Ondan gerçekten hoşlanıyordum. Kahrolası kalbim böyle bir zamandayken ondan hoşlanıyordu. Hiç doğru hissettirmiyordu ama elimde değildi. Ay gibi teni. İçinde kaybolmak istediğim saçları. Bana söylediği sözler. Sanki alkolmuş gibi elimdeki suyu kafaya diktim. Işık sızan pencereye baktım. Akşamüzeriydi ve hava çok güzeldi. Dışarı çıkıp bunun tadını çıkarma kararı verdim. Belki de hayatımın son günleridir.

Yijin ile birlikte gün batımını izlerken -aslında biz gelene kadar güneş neredeyse kaybolmuştu- var olan her konu hakkında konuştuk ve bulutların arasından zar zor görünen dolunaya Yurinin iyi olması hakkında dilek diledik. Eski inançlar bazen içinizi çok rahatlatabiliyordu. Saçıma bir yağmur damlası düştü.
"Yijin?" Bir soru sorar gibi söyledim adını.
Tam cevap verecekken gözlüğüne bir yağmur damlası düştü.
"Yağmur yağıyor." Dedim büyük bir neşeyle.
"Bunun neresi iyi?" Diye sitem etti. "Gözlüğüme şimdiden 4 damla geldi bile!" Ofladı. Gözlüğünü çıkarıp sarayın kapısından içeri girdi.

Sarayın ışıkları çok güzeldi fakat koşup onları kapattım.
"Napmaya çalışıyorsun Emy?" Diye sordu Yijin üstüyle gözlüğünü silerken.
"Ortam güzel olsun istiyorum. En azından son bir kez."
"Bugünler de bir tuhafsın Emy." Dedi.
"Biliyorum." Dedim düz bir şekilde.
"Görüp kızarlarsa ne olacak?" Diye sordu Yijin.
Baş ucumla Larayı gösterdim. "Işıkları kapatırken göz kırptı. Onay aldım."
"Ben odaya çıkıp uyuyacağım,çok yoruldum." Dedi Yijin ve ben herhangi bir şey diyemeden merdivenlere gitti. Ben de onun arkasından gittim fakat odaya geçmedim.

Katı dolaşırken balkonda Eliy'i gördüm. Bir anda omzuna dokunup "merhaba?" Dedim. Sıçradı.
"Balkondayız Em,biraz dikkatli ol."
"Özür dilerim." Dedim gülmemeye çalışarak.
"Neden buradasın?" Diye sordu.
"Asıl sen neden buradasın? Hem de yağmur yağarken?" Ellerimle onu işaret ettim. "Saçların da ıslanmış. Ben burada değildim. Ben seni görüp geldim."
"Ah,her konuda beni alt etmeyi başarıyorsun." Diyip güldü.
"Doğanın kanunu bu." Dedim. "Ve arkadaşların." İmalı imalı sırıttım.
"Arkadaş. Tabii ya." Dedi Eliy ve elini saçlarının arasından geçirdi.
"Ne?" Dedim diyecek bir şey bulamayarak. Niye bunu söylemişti ki? Arkadaş olmamamızı mı istiyordu? Benden nefret mi ediyordu?
"Yok bir şey Em,sadece arkadaş değiliz." Kollarını balkon demirlerinden çekip bana döndü.
Durumu kurtarmaya çalıştım.
"Ah yine o saçma benzetmeleri mi yapac-"
"Olmak istemiyorum." Dedi üzerime yürürken. Geriye çekilmedim. Çekilemedim.
"Ne demek istiyorsun? Arkadaşlığımızı bitirmek mi istiyorsun? Beni sevmiyor musun? Nefret mi ediy-"
"Evet,arkadaşlığımızı bitirmek istiyorum." Dedi.
"Neden?"
"Çünkü seni seviyorum."

Krallıkların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin