11

11 3 4
                                    

Pencereden sızan güneşe uyandım. Yijin'e baktığımda uyuduğunu gördüm. Saate baktığımda ise daha 6 olduğunu. Saat 6 bana onları hatırlattı,kılıçlı adamları. Ardından onlara yanmadan önce son kere baktığım anı,beyaz ve altın sarısı rengindeki kıyafetlerini kapatan kaplerindeki kırmızı kanı hatırladım. Ne olursa olsun onlar insandı ve sadece insanların iyiliklerini istedikleri için ölmüşlerdi,hayat adil değildi,bazı zamanlar hiç adil değildi. Gözlerimi ovuşturdum ve anlamsız şekilde esnedim. Dün gece yaşadığım duygu karmaşasından ve yorganı üstüme çekip durduğumdan uyumam zaman almıştı ancak aşırı erken kalkmıştım ve hiçte uykum yoktu.
Aklıma büyük ihtimalle sarayda bir kütüphane olacağı geldi. Yijini uyandırmamak için yavaşça kalkıp kapıyı açıp kapadım. Şükür ki uyanmamıştı. Merdivenlerden en alt kata indim ve her zamanki hizmetçiyle karşılaştım.
"Merhaba."
"Merhaba."
"Kütüphane nerede?"
"3.katta soldaki ilk kapı."
"Her yeri biliyor musunuz?" Diye gülerek sordum.
O da gülerek "ben 15 yıldır burada çalışıyorum." Dedi.
"Adınız ne?" Diye sordum
"Lara"dedi kadın suratında kocaman bir gülümsemeyle "seninki ne?"
"Emily"dedim. "Ama insanlar bu ismin bana ve hikayeme uymadığını düşündüğü için "Emy" veya "Em" derler."
"Peki Emily,Emy veya Em." Dedi kadın ağzı düz bir çizgi olurken.
"Kolay gelsin." Diyip merdivenlere yöneldim kadın arkamdan "teşekkürler" dedi ve kütüphanenin yolunu tuttum.

Kütüphaneye girdiğimde gözlerim kamaştı. Bembeyaz kitaplıklar ve ışıl ışıl kitaplarla doluydu. Doğrusu çok kitap okuyan birisi değildim ama kitaplar bana hep uzur vermiştir. Koridorun sonundaki devasa kitaplıkta "TARİH" yazıyordu. İlgimi çekti ve koridorun sağındaki ve solundaki kitaplıkları inceleyerek oraya doğru gittim. Tarih kitapları hep sıkıcı görünürdü ancak buradakiler için aynı şeyi söyleyemezdim. Hepsi çok hoş görünüyordu. Gözüme bir tane kitap çarptı "Su'ların tarihi,özellikleri-Mannen Kis" kitabı aldım ve tarih kısımlarını es geçtim. Okula başladığımdan beri hep aynı şey anlatılıyordu. 4 tane bulut oluşmuş ve yağmur yağmaya başlamış fakat damlalar düşmemiş ve bir çizgi halini almışlar ardından 4 Ata'mız oluşmuş -Tin,Lis,Yevis ve Fir. Hepsinin inanılmaz güçleri varmış. Hepimizin "ataları" aynıdır. Dört tanelerdir ve hepsi aynı güçlere sahiptir. Birisi insanları kör veya sağır edebilir,birisi kırılan kemikleri iyileştirebilir,birisi ışınlanabilir ve birisi görünmez olabilirdi. Bütün ataları bir yerlerinde hasarla doğmıştu ve bu bizdeki "zaaf yarası"mı oluşturmuştu.Bütün güçlerin ataları aynı anda yaratılmış ve hepsi birkaç insan yaratmış onlarda diğerlerini derken savaşlar falan fistan. "Özellikleri"kısmına geçtim ve yıllardır bize söylenen bir sözü okudum "her elementte olduğu gibi sularında kalbinde gizli bir yer yatar ve eğer kalplerinin o parçasına ulaşabilirlerse ortalık güç ile parlamaya başlar ve her yer suya boğulur ancak oraya ulaşmak çok zordur. Tarih boyunca savaşçı bir su ve katliamın içindeki bir havadan başka kimse o bölgeye ulaşamamıştır. Bu yüzden o bölgeye ulaşmak için çok derin bir acı,öfke,endişe ve bir sürü korkunç duygu hissetmeniz gerektiği söylenir." İstemsizce elim kalbime gitti ve yokladı. Kendi kendime "neden bu kadar korkunç bir zamanda ortaya çıkıyor ki?" Diye sordum.
"Diğer türlü hiçbir anlamı olmaz çünkü." Dedi arkamdan bir ses. Yanıma gelip "bayan sitem." Diye cümlesini bitirdi.
"Ah Eliy" afallamıştım çünkü dünyanın en güzel rüyasından çıkmış gibi görünüyordu. "Selam." Kendimi toparlayabildim. "Neden ve ne zamandır buradasın?" Diye sordum kaşımı kaldırarak.
"Sadece sarayı dolaşıyordum ve kapının açık olduğunu gördüm,ardından da seni." Dedi. "Seni" kısmını bastırarak.
"Garip bir tesadüf olmuş" diyebildim. Dün gece olanlardan sonra ona karşı o kadar utanıyordum ki. Kendimi tekmelemek istiyordum.
"Ah,ah Em" dedi "Hep ne düşündüğünü belli etmemeye çalışıyorsun ve hepte bocalıyorsun. Duygularını ve düşüncelerini daha iyi saklamayı öğrenmen lazım. Ayrıca dün gece için utanmana gerek olmadığını yüzlerce kere söyledim. Biz yakın arkadaşlarız ve bu olayı sorun etmeyeceğim."
Tabii ya "yakın arkadaşlar"
"Tamam o zaman görüşürüz" Dedim ve kapıya yöneldim
"Nereye gidiyorsun ki?"
"Buradan başka bir yere. Neresi olursa olsun."
Odaya girip Yijini uyandırdım.
"Ne oluyor be?"
"Yijin Yijin Yijin."
"Adımı biliyorum."
"Ben şu ki... nasıl yaşayacağımı bilmiyorum."
Gözlüğünü taktı ve doğruldu. "Ne?"
"Kalbimde düğümler var ve nasıl açacağımı bilmiyorum."
"Eliy." Dedi Yijin usulca
"Neden böyle hissettiğimi bilmiyorum. O sadece "güzel gülümseyen çocuktu". Hiç konuşmamıştık bile!"
"Ah o "güzel gülümseyen çocuklar""
"Of Yijin of. Biraz yardım etsene!"
"Aşkın kapanına düşmüş kimse yardım alamaz Emy. Üzgünüm."
Sinirlerim bozulmuştu ve hava almak için sarayın dışına çıktım. Tam içeri girmek için arkamı dönmüşken merdivenlerde birini gördüm. Suikastçı.
Ben hiçbir şey diyemeden üzerime yürümeye başladı.
"Sus seçilmiş yoksa ölürsün." Elindeki bıçağa baktı "ya da sussan da" dedi ve bıçağı karnıma batırdı.

Krallıkların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin