13

16 3 8
                                    

"Çek ellerini üstümden." Dedim olabildiğince sertçe. Ardından garip olacak ki kolumu bıraktı.

Sormaya karar verdim. "Neymiş o bilmediğim önemli şey?"
"Şuan öğrenmen için hiç iyi bir zaman değil seçilmiş. Güven bana."
Acı dolu bir kahkaha patlattım. "Sana mı güveneyim? Sana? Babamı öldüren bir suikastçıya mı?" Kalbim sızladı. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Umarım bir daha asla görüşmeyiz." Çıkıp kapıyı suratına kapadım. Sırıttığı çok belli olan sesi ile "üzgünüm seçilmiş ama umduğun gerçekleşmeyebilir. Özellikle huzurla yaşadığın yerde." Yaşadığım yer? Saraydan mı bahsediyordu? Niye ki? Aklımdaki onca soruya rağmen adama cevap verme tenezzülüne girmedim ve önüme döndüm. Ancak olduğum yeri fark edince sıkıntıyla homurdandım.

"Cidden mi? Cidden bir dağın tepesinde miyim?" Altımdaki dümdüz yeşil zemine baktım. Ardından kafamı kaldırıp önüme baktım. Altın rengi saray görünüyordu ancak çok ama çok uzaktaydı. Buradan cidden yürüyerek mi gelip gidiyordu. Keşke gidebileceğim bir araç olsaydı. En sonunda "yapacak bir şey yok" diyerek yola koyuldum.

Sarayın kapısına geldiğimde yorgunluktan bitap düşmüş halde merdivene oturdum. İçeri giremezdim çünkü yol boyunca kafamda kurmama rağmen içeridekilere ne diyeceğimi hâlâ bilmiyordum. Suikastçının verdiği bir emri kabul etmek istemesem de o söylemese bile aynı şeyi yapardım. Diğerlerine söyleyip onları endişelendirmek istemezdim. Sonunda gücümü toparlayarak sarayın kapısını açtım. Artık kapıda muhafızlar yoktu çünkü kral onlara bu emri vermişti. Kapıyı açtığımda Lara,Yijin ve Eliy'in gergin yüzleriyle karşılaştım. Tamamdır,beni mahvedecekler.

Yijin "ah Emy,nerelerdeydin?" diye sorup yanıma gelip sarıldı.
"Sadece biraz dışarı çıkmak istemiştim."
"Sadece biraz dışarı çıkmak mı istemiştim?" Diye soran Eliyin sesini duydum. Bir eli hâlâ kıvırcık saçlarının arasındaydı.
"O burada ne arıyor?" Diye Yijinin kulağına fısıldadım. Karşılığında da geri çekilip sırıtmakla yetindi. Ah şu kız...
"Em be-bizi ne kadar endişelendirdin haberin var mı?" Yijin önümden çekilip onu tekrar görmeme izin verdi.

"Özür dilerim." Bu lafı üç seferdir Eliy'e tekrarlayıp duruyordum. Karşılığında ise "Özür dileme." Cevabını alıyordum. En sonunda "gerçekten çok endişelendim." Diyip bana sarılmıştı. Ben de sırtını sıvazlayıp son bir kere özür dilemiştim. Tam birbirimizden ayrıldığımızda Kraliçe Madranın sesi koridorlarda yankılanmaya başlamıştı. "Bugün eğitim başlıyor çocuklar!" Diye neşeyle bağırıyordu. Yijin Kraliçenin tam tersi bir havayla oflamıştı. "4.kat sağdan 5.kapı çocuklar, çabuk olun!"
"Eğitim dışarıda yapılmayacak mı?" Diye sormuştum. Yijin ise "fark etmez,benim için her yer cehennem." Demişti.

"Pekâlâ bu oda çok büyük."
"Ve boş." Diye tamamladı Yijin. Sadece kapının sol tarafında bize yetecek kadar kılıç ve sağda da bir o kadar silah vardı. Kraliçe Madra odanın sonunda duruyordu. Odanın boyutu yüzünden onu net görmek için gözlerimi kısmam gerekti. Bizimle bu kadar ilgili olmasını anlıyordum. Herkes onun çocukları ne kadar çok sevdiğinden bahsederdi. Kraliçe olması yüzünden çocuğunun olamayacağı gerçeğine hep üzülürdüm. Hepimizin geldiğine emin olunca konuşmaya başladı. "Biliyorum hiçbirinizin eğitimlerle ilgili güzel düşünceleri yok. Ayrıca benim de pek eğitim tercübem yok,o işi genellikle Louis üstlenir ancak elimden geleni yapacağım."

Kraliçe Madranın yaptığı rastgele eşleşmeler nihayet bitmişti ve ben Eliyle eş olmuştum. Cidden. Hem de Kraliçenin "siz çok iyi çift olursunuz." Laflarının üzerine. Yerin dibine girmiştim ancak Eliy sırtımı sıvazlayıp bana şans dilediğinde umursamadığını fark edip rahatlamıştım. Yijinse Leylein ile çift olmuştu(onun adına üzüleyim mi sevineyim bilememiştim fakat yüzündeki engel olmaya çalıştığı gülümsemeyi görünce sevinmeyi tercih etmiştim.) Evet büyük ironi.

Kraliçe Madra "başlayabilirsiniz." Diyince Eliy ile biraz tereddüt ettik ama ben önce davranıp kılıcımı çekince o da vakit kaybetmeden aynısını yaptı.

Kılıçlarımız garip bir uyum içinde çarpıp dururken sıkılmıştık. Biz hariç herkesinki bitmişti. Hatta Yijin Leylein'i yenmişti. Fakat bence Leylein kazanmasına izin vermeyi seçmişti. Yine de Yijin'e bir göz kırpıp kendi -dövüş denilemeyecek dövüşüme- geri dönmüştüm. Kraliçe Madra diğerlerinin sıkıldığını fark edip yanımıza gelmişti. Ardından kılıçlarımızı istemişti. Eliy ile mutlu bir yüz ifadesiyle kılıçlarımızı geri vermiştik. Kraliçe "tamamdır siz bayağı iyi savaşacaksınız." Deyip bizim kılıçları da diğerlerinin yanına koymuştu.

Kraliçe silahları yarın kullanmayı öğreteceğini söyleyince hepimiz odalarımızın yolunu tuttuk. Odaya girince Yijin direkt duş almaya gitti. Onunla kısa bir "ilk ben gireceğim" tartışması yaptıktan sonra onun girmesine izin verdim ardından bavulumu açıp ne giyeceğimi seçmeye karar verdim. Bavulu açtıktan sonra aklıma sabah yaşadıklarım geldi ve kıyafet seçme olayı tamamen aklımdan gitti. Bıçaklandığımı aslında ben de düşünmüyordum çünkü hiçbir acı hissetmemiştim. Ancak suikastçıyı ve o bıçakla üstüme yürüdüğünü çok iyi hatırlıyordum. Peki ya "bilmediğim çok önemli" şey derken neyden bahsediyordu? Niçin yaşadığım yerin güvenli olmadığını ima etmişti? Bu sarayda onu nasıl tekrar görebilirdim ki?

Duştan sonra Yijin ile yatakta oturarak sohbet ediyorduk. Bir ara durdum ve tekrardan bıçaklanış anımı,o rahatsız yatakta uyanışımı düşündüm. Sonrasında Yijinin donduğunu gördüm -ciddi manada donduğunu- ona seslendiğimde normal hareketlerine geri döndü ve nolduğunu sordum.
"Bir tane halüsinasyon gördüm. Suikastçının seni bıçakladığını ve götürdüğünü."
Tabii ya halüsinasyon! Ancak halüsinasyon görmek için deli olmam falan gerekirdi ama o bıçaklama anından sonra yaşananlar oldukça gerçekti. O anda aklıma Leyleinin anlattığı bir şey geldi ve ayağa kalktım. Yijin "noldu Emy?" Diye sordu ancak cevap veremedim. "Yijin benim hemen gitmem lazım." Dedim ve kapıdan çıktım. Koşarak kütüphaneye gittim. Hayır bu gerçek olmazdı. Olamazdı

Krallıkların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin