🚨 Mihre-i Lem-Yezel 🎨
Öyle tutkuluydun ki hayata başlarken...
Şimdiyse küçücük bir çiçek teselli ediyor seni...
Aradaki o büyük boşluğun adı,
Aşk olsa gerek...
Cezmi Ersöz27.Bölüm
(Artık yeter!Bunu büyük bir hışımla söylemiştim. Hamza'nın yüzündeki o şaşırmış ifade ile gerçekten gülmüştüm. O maviler boncuk boncuk açılmış, düz kaşlar havalanmış ve çenesindeki gamze daha da belirginleşmişti.
Vali Bey aniden araya girdi ve "Eh Akil Bey genç kanlar durmuyor. İzin aldılar nikahlandılar nasip olursa düğünleri olacak"dedi. Resmen yaralarına tuz basar gibi Vali bey üstüne basarken Nez'in kızarmış gözleri Hamza da kilitli kalmış halde "Evet pek sever ani kararlar almayı"dedi.
Ani kararlar öyle mi? Adamı aldatan sensin ve çekip gitmesi ani karar mı? Başımı dikleştirip gülümsediğim sırada Vali Bey başını sallayıp "Normalde Hamza enine boyuna düşünüp tartar ama aşk işte neler yaptırıyor. Sabah geldi isteyelim dedi, öğlen geldi nikah olsun birlikte zaman geçiriyoruz laf ederler Mihre üzülmesin dedi...."dedi.
Bunu Hamza mı dedi? Valla mı? Kız umurumda bile olmazdı ama mantıklı olan da buydu. Laf söz değil ama artık yan yana olmamız göze batıyordu. Baksana kızlar bile o sebepten senaryolar çıkarıp bize oyun oynamış.
Ona döndüğüm sırada mavileri yavaşça bana çevirmişti. Denizden deryalı ama sıkıntılıydı. Bu söylediği hızlanmak içindi elbette....sonuçta aşk evliliği değildi.
"Hayırlı olsun"
Akil Bey başını sallayıp tebrik etmişti ve yanındaki diğar adamlarda tebrik etmişti. Hamza sadece başını sallayıp cevap bile vermezken sıra o başkuş tipliye gelmişti. İyyy eşekler işesin suratına!
Tam ağzını açacakken durmayıp sözünü kestim ve "Efendim müsadenizle ben çizime geçiyorum...."dedim. Vali Bey beni çok iyi anlamış halde başını sallayarak "Tabi kızım"dedi ve Akil Bey'e dönmüştü. Kendimle gurur duyar halde Hamza'ya döndüm ve derince nefes alıp ama gayet sesli bir şekilde "Çıkışa kadar beklerim beraber geçelim.....Çabuk gel"deyip müthiş bir gülücük attım. Nez bir adım yaklaşmasın diye girdiğim üstün çabada Hamza şaşkındı. Evet şaşırmış gözlerle bana bakıyor ve bu beni eğlendiriyordu.
Yanından geçip odaya doğru yürümeye başladığımda ellerim çantama sıkı sıkı yapışmış haldeydi. Kalbimin sesini duyduğuna da yemin edebilirim ama şu an onlara karşı böyle olmal zorundaydım. Hamza benim için her şeyi yaptı ve ben de onun için yapacağım.
Telefonuma mesaj gelmişti. Açık baktığımda Eda yazmıştı. Bir sürü gülücük emojisi atmıştı ve altına:
Eda: Mihre o ne cilve? O ne gülüştü yavrum ağzım açık kaldı. Allah aşkına ne söyledin? Herkes senin arkanda bakakaldı. Hamza abi bile sabahtan beri boş boş bakışlar atıyor. Sarp ve Nez bile arkanda konuşuyordu.
Ağzım kapanmıyor kapının arkasında gülücükler atıyordum. İyi oldu onlara daha beterini yapıp saçını başını da yolabilirdim ama yapmadım!
Sanki Mihre uçak moduna alınmış ve bundan sonra başka bir Mihre vardı. Yeniden doğmuş ve doğduğu gibi ayaklanmış bir ben vardım. Hamza'nın hayatında ben sadece sembol o da benim hayatımda kocaman bir yerdi ama gözle görülecek kadar büyük şeyler vardı. Bana olan iyiliğini ödeme vakti geldi.
Üstümü çıkartıp çizimin başına oturmuştum. Fırçamı alıp boyaları da açmıştım. Güzelce yedirdiğim boyayı nazik bir biçimde çizmeye başlamıştım. Heyecanım boyumu aştı resmen. Ben evlendim ve işin en civ civli yanı o Yunan heykelleri gibi olan biriyle evlendim. Bir de işin saçma yanı gerçek değil. Bu da beni kahrediyor.
Tamam hemen heyecan yapmayın ama...ama kızlar lütfen açık olun böyle birisi var...mesela merhametli, azıcık tanıdığı biri için hayatını değiştiren, taştan dursa da yumuşacık olan, böyle hani mavileri buz gibi dursada asıl yakan, yüzünde olmayan gülücüğün bile güzel durduğuna inandığınız biri...siz bunun gerçekleşmesini istemez misiniz?
"Mihre!"
Duyduğum sesle yerimden sıçradığım anda korkudan neye uğradığını şaşırdım
Eda gelmiş beni sarstığı anda girdiğim o hayal dünyasında sıçrayarak çıkmıştım.Sinirle kolumu çekip "Of Eda ödümü kopardın!"diye söyleniyordu ama Eda sırıtarak "Ayakta öldün sandım!"dedi. Hee herkes yatarak ben ayakta!
Çizime dönüp kıyafetlerin ayrıntısını girerken Eda diğer tarafıma geçip "Mihre"dedi ve sıkıntılı nefes vererek yanında duran fırçayla oynamaya başladı. Bu yine niye dertlendi. Onu izleyen gözlerim merakla bakarken Eda omuzlarını indirip "Mihre, Yasin akşam yemeğe çıkalım dedi" ne? Yemeğe mi? Oley be oley!
Gözümde bile kalpler çıkarken Eda'nın kolunu tuttuğum gibi kendime çevirdim ve "Şükürler olsun ya! Eee anlat ne oldu?"dedim. Heyecanla yerimde sıçramış hatta çizimin önüne geçmiştim.
Eda gerilmiş halde nefesler alarak "Ama ne yapacağım? Dün aniden geldi konuşmam gerek dedi sonra yemek dedi....of ben ne yapacağım?"dedi. Garibim bize oyunlar oynayan sendin ve şimdi seni tek mi bırakacağız? Asla!
Başımı sallayıp "Şöyle yapıyoruz. Bu heyecanı az çok anladım....ııı o sebeple Hatice ve ben de geleceğim"dedim. Hafiye damarlarım ortaya kendini atmış halde dururken Eda başını yerden kaldırıp "Bence sen kendinle ilgilen çünkü...Akil Bey ortaya akşam yemeği attı. Hamza'ya hayırlı olsun ve eski dostları ile akşam yemeği dediler. Akşam muhtemelen hepiniz yemekte olacaksınız"dedi.
Ne? Bir de onlarla yemek mi yiyeceğiz? Şaka mı? Şaşırmış ve hatta şok geçirmiş halde onlara bakarken iç çektim. Asıl ben ne yapacağım? Kendi başıma yanmışcasına Eda'ya baktım ve "Hepimiz aynı restoranda olacağız..."dedim ve üzerimdekileri tekrar çıkarıp arkamı döndüm. Elime çantam ve kabanımı alıp "Yürü hadi hazırlanacağız. O akşamı çıkaran bile pişman olacak!"dedim. Çok kararlıydım çok!
Eda'nın koluna girip odadan çıktım. Birlikte hışımla yürüdüğümüz bu yolda Hamza kapıda durmuş biriyle sohbet ederken hızla bize döndü ve "Kızlar akşam yemeğe gidiyoruz"dedi. Kafamın içindeki tilkilerle birlikte başımı salladım ve "Tamam o halde bizde hazırlanmaya gidelim...."dedim ve tekrar ona dönüp "Beni alır mısın yoksa Eda ile geleyim mi?"dedim. Hamza o mavişleri üzerime üzerime dikip "Ben alırım"dedi. Ay tamam bey!
......"Tamamdır"
Lacivert bol elbidemi giydim, başıma da lacivert bir şal taktım. Çok ama çok sevimli duruyordum. Siyah tonlardaki kabanımı üzerime geçirip boynuma şalımı attım. Çıkmaya hazırdım.
Elime çantamı alıp çıktım ve telefonumu çıkardım. Ya ben giderim arayayım da hiç gelmesin. Mesajlara girip baktığım sırada önümde araç durmuştu. Başımı kaldırıp baktığım sırada Hamza camı açmıştı.
Araca geçtiğim sırada Hamza bana baktı ve "Bunu ben planlamadım ama sanırım pişman etmeye gidiyorsun"dedi. Sanırım güzel olmuş dedi. Sadece sırıtarak "Evet bir tık gözüme battılar"dedim. Çünkü seni bile çileden çıkaran insanlar onlar ne bekliyorsam!
Hamza aracı çalıştırmış yola koyulmuştu. Bana yavaşça dönüp "Onları tanımıyorsun bile...belki haksız olan bendim"dedi. Bunu düşünmek bile komikti. Evet her insanın kusuru vardı ama onun kusuru bile güzeldi.
Elimdeki telefondan kuvvet alır gibi sıkarak "Belki ama haksızlığın bile haklıdır buna eminim...ayrıca o kızı sevmedim! Hele adamı hiç sevmedim o ne öyle Mona Lisa tablosu gibi duruyor!"dedim. İyy aklıma geldikçe iyice sinir oluyorum.
Gözlerimin önüne gelen suretle Hamza'ya baktım. O maviler kılıcı kınına sokmuş bir rahatlıktaydı. Arkasına yaslandı ve o soğuk bakışları bana çevirip sadece baktı. Ne düşündüğünü anlamak o kadar zor ki sadece baksam da anlamıyordum ama hissediyordum.
Köpekler korkan insanları ısısından anlarmış. Ben de onun hislerini bir şekilde anlıyordum. Ama köpek değilim işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mihre-i Lem-Yezel
EspiritualBizim silahımız vardı. Benim elimde fırça ve paletten onun ise sahiden silahı vardı. Çizime zarar verme kaç yıldan başlar bilmem ama cezan sadece bir gece...bir gecen bana ait