Sonunda o beklediğim sömestr tatiline girmiştik, bir dönem göz açıp kapayıncaya kadar hızlı geçmişti ve kendimde olan değişime hala inanamıyordum. Gerçekten çok fazla değişmiştim, önceden duygularını saklayan donuk ve soğuk Jungwon yoktu, Jongseong içime bir güneş gibi doğmuştu resmen. Okul ve derslerin stresi ile annemin bana olan baskısından tamamen sıyrılıp gitmiştim.
Jaeyun ile tatilin ilk haftası dışarıya çıkıp dolaşmıştık dört kez, babasının arabasını almıştı ve araba gezisi yapmıştık. En son ne zaman bu kadar eğlendiğimi bile hatırlamıyordum, evde kaldığım günler de yaptığım Jongesong ile beraber yaptığım ders programına göre çalışmıştım. Evimin aşağısındaki bankta okulun başındaki gibi oturup geçirdiğim zamanları özlesem de çok az zaman kalmıştı aynı havalara. Jongseong dediği gibi tatilin yarısında ders için gelmişti, sabah gelmişti ve öğlen gitmişti; bir hafta içerisinde yaptıklarımdan bahsetmemin yanında çalışmalarımı kontrol etmişti.
Zamanın bu kadar hızlı geçmesi bir dönem sonra sınava girecek olmam gerçeğini de bana hatırlatırken içim nedense çok rahattı, endişe kırıntılarından eser yoktu.
İlkbaharın sonlarında; beyaz evin yemyeşil geniş bahçesinin ortasında elimde çilek ve kiraz sepeti ile dolaşan, havanın sıcaklığının yanaklarımı kızarttığı ve hafif esmerleştiğim zamanlardaki kafamda dönüp duran yarım kalan şarkının yaz şarabı eşliğinde dudaklarımdan başıma geçen hafif güneşin verdiği tatlı ağrı beraberinde dökülmesi gibi hissediyordum. Çimlerin üzerinde uzanmak, başımı onun dizlerine koyup saçlarımı okşamasının yazın kavurucu nemsiz sıcağından daha sıcak olması daha fazla susamama sebep oluyordu. Ağırlaşan gözlerim ve açılamayan dudaklarımın karşısında bana verebileceği daha fazla yaz şarabıydı.
Bu pazar, tatildeki son gelişi olacaktı ve öğlen gelecekti bu sefer. Bugün evde tektim, annem bizi rahatsız edemezdi; kapı çaldığında içimdeki büyük heyecanla kapıya yöneldim. Saçlarını ikiye ayırmış ve tamamen düzleştirmişti.
Odama aldıktan sonra onu biraz ders çalıştık, aslında çalışacağımız çok bir şey kalmamıştı çünkü ben her şeyi boş zamanlarımda çalışarak halletmiştim. Yaklaşık bir saat sonra güneş yavaş yavaş aşağıya inmeye başlamıştı ve etraf sarı-turunculaşıyordu.
"Süpersin, biraz dinlenmek ister misin? Zaten çalışacağımız bir şey kalmadı."
Çekmecemdeki programımı ve günlük listemi çıkardım, genelde ders çalıştıktan sonra yatağın üstünde oturup konuşurduk bu yüzden benim kalkmam ile o da ayağa kalkıp yatağa yönelmişti. Yanına oturup sırtımı duvara yasladığımda elimdekileri ona verdim. İki dakikaya yakın bir süre yaptıklarımı inceledi teker teker.
"Aferin, iyi iş çıkarmışsın."
Elime verdiği kağıtları bir kenarıya bıraktığımda istemsizce esnedim.
"Aghh. Tatilin bu kadar çabuk bittiğine inanamıyorum."
Kendimi yavaş yavaş onun kucağına doğru eğip kafamı dizine koyduğumda bana yukarıdan gülümsüyordu; parmaklarını saçlarımın içinden geçirmeye başladığında derin bakışlarımla yüzüne bakıyordum.
Hava gerçekten bugün çok romantikti, turuncu ışık süzmeleri penceremden yatağın bir kısmına ve yere yansırken tam da bu anın bizim için olduğunu anlamıştım.
"Jongseong, seni seviyorum. Sen farklısın ve sende güzel bir şeyler var"
Utandığını görebiliyordum ama bana belli etmemeye çalışıyordu..
"Çok tatlısın Jungwon, teşekkür ederim."
Mutluydum,başka hiç bir şey istemezdim.
Bu benim için o kadar değerliydi ki, parmakları saçlarımı okşarken içim huzur ve şefkat ile taşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2 (Jaywon)/Tamamlandı
Fanfichayat bazen size hiçbir şey mana etmeyebilir, ona da etmiyordu zaten. ama basit bir edebiyat öğretmenini gözünde çok büyütmüştü. (angst)