1- Soğuk Gece

234 21 165
                                    

İçimden bir ses...

Artık dayanamayacağımı söylüyor.

Mevsim sonbahar. Ağaçların yaprakları canlılığını yitiriyor, bazıları tamamen ümidi kesip kendini bu çekilmez yeryüzüne bırakıyor. Acımasız insanlar da o yaprakları hiçe sayarak eziyorlar ve aynen yollarına devam ediyorlar, sanki hiçbir şey olmamış gibi, artık alışkanlık haline getirilmiş bir eylem gibi.

Dört duvar arasında hapsolduğum yerin halk dilinde ismi "ev". Herkesin gerçek mutluluğunu bulduğu yer olan evden bahsediyorum. Hani aileler beraber oluyor, tüm odalar neşeyle doluyor ya, anlattığım tam da o. Seni kucaklayan, seni koruyan, seni savunan bir ailenin var olduğu yalanıyla süslenen o harika ev örneği sadece hayallerde var. En azından benim düşüncem bu. Seni ısıtan iki çift kucak hayali de işin cabası. Böyle kalbinin gerçekten attığını hissedersin, dudakların kıvrılır. Asla yaşamadığım şeyleri kulaktan duyduğumda anlam veremiyorum. Fakat duyduklarımla beraber şunu çıkarabiliyorum:

Her ev kalp ısıtmaz.

Belki bu bana özel bir durumdur, kim bilir? Sinirime dokunan birçok olay var. Lakin bunlardan söz eden tek bir ağız yok. Benim canımı yakan çok dayak var. Ancak bunlara şahitlik eden tek çift göz yok. Benim acı dolu haykırışlarımla boğazımın yırtıldığı çok zaman var. Fakat bunların hiçbirini duyan bi' çift kulak yok.

Tanımını duyduğum şey ev ise gerçekten, benim yaşadığım yerin adı ev değildir.

Yoruldum. Ben cidden...

Ah, hayır...

★★★

Korkuyorum. Çok korkuyorum. Bana ne diye böylesine kızıyorlar ki?.. Sadece biraz mutlu olmak istiyorum.

Kapıya yaslanmış öylece, annemin bana verdiği emir üzerine bekliyordum. Adım sesleri duyuyordum, sahibi öyle kızgın olmalıydı ki oturduğum tahtanın titreşimini hissediyordum. Yaslandığım kapı bile takırdıyordu. Bu adım seslerinin sahibini çok iyi tanıyordum ve tam da bu yüzden kalp atışlarımın hızı daha da artıyordu. Geriliyordum ve bu bir saniye olsun azalmıyor veya dinmiyordu. Kendimi çıldıracak gibi hissediyordum.

En sonunda o girdi odaya. Kapı açıldı, ben oturmaya devam ettim.

Kalkmam için bir emir gelmedi çünkü.

"Kalk, Izuku, seni alçak domuz."

Yavaşça kalktım ve ayağa kalkar kalkmaz beni engelleyen bir harekette bulundu. Topuklu ayakkabısı ile yüzüme tekme attı, ardından topuğunu alnıma dayadı. Bastırdığını hissediyordum zaten inlemeye başladım. Ben inlediğimde daha çok bastırıyordu.

Bu boktandı.

Daha fazla dayanamayıp kendimi geri çektim ve buna karşı çok olumsuz bir tepki verdi. Bakışlarıyla beni deldi geçti. Tüm iliklerimde korkuyu hissettim. Yüz ifadesi öyle aşağılayıcı idi ki, hafızamı kaybetsem kendimi suçlu olarak görecek idim...

Bana doğru yaklaşmaya başlayınca korkudan ve acıdan yalvarmaya başladım:

"L-lütfen efendim... Y-yapmayın, yalvarırım..."

Her kelimede sesimin titremesi ve her harfte kekelemem çok sinirime dokunuyordu. Kendimi acınası hissettiriyordu.

Özellikle de bunu annemin karşısında ağlayarak, karşısında iki dizi üstüne çökmüş, başını eğmiş bir şekilde, yüzünden akan kanları silmeye cesaret edemeyecek, ellerinin titremesini durduramayacak biçimde yapmak...

Üzüyordu insanı. Kalbinde bir şeylerin kırıldığını hissettiriyordu. Boğazını düğümlüyor, çaresizliğin dibine vurmana neden oluyordu.

Sevmiyordum...

Daha sonra annem yukarıdan yukarıdan bana baktı. Gözlerindeki o küçümseyici ifadeyi yeterince bana yedirdiğini düşünmüş olmalı ki, artık konuşmaya başladı:

"Pekala, şanslısın iyi günümdeyim. Çık şu odadan, pislik."

Tam gideceğim için sevinirken yüzümde bir sıvı hissettim. Yapışkan ve vıcık.

Yüzüme tükürdü.

Ardından ben odayı def ettim.

...

Kendimi odadan dışarı attığım an üstümdeki baskının dinişini her yerimde hissediyordum. Başımın ağrısı şiddetlenmeye başlıyordu. Evdeki hizmetlilerden birisi benim yanıma gelip aldı ve bir odaya götürdü.

Soğuktu.

Gerçi, bu evde kim sıcak ki? Beni sıcak hissettirebilecek birisi var mı ki? Kalbi sıcak var mı? Daha doğrusu, kalpleri var mı? Ah, boş sorular sadece zamanımı tüketiyor.

Bir sandalyeye oturdum. Arkama yaslandım. Başıma sarılan bandajı hissediyordum. Gözlerimi açmıyor, kimseyle göz teması kurmuyordum. Annemden sonra kimseyle göz göze gelemeyecek duruma düşmüştüm çoktan. Ya cesaret edemiyor ya da aklımdaki bazı negatif düşünceler beynimi işgal ediyordu ve istediğim gibi hareket edemiyordum.

İki ucu boklu değnek.

"İyi misiniz Izuku efendim?"

"Hmhm. Sağ ol."

Gözlerimi açtım ama yerleri inceliyordum.

Sanki suçlu benmişim gibi.

Hizmetli odadan çıktı. Bir damla sesi duydum. Tahta yere düşen bir damla sesi... Sonradan kulaklarım bir ses daha duydu, kapanan kapının sesi ve kapkaranlık odada yalnız başına kalakalan bir oğlanın kalbinin hiddetli atışları. Tuttuğu ritim sadece benim kulaklarımda yankılanıyordu. Kimsenin anlayamayacağı bir melodiydi bu. Acı kadar keskindi lakin bayılmak gibi belirsizdi.

...

O gece soğuktu.
Çok soğuktu.

Belki ben o gece anladım her evin kalp ısıtamayacağını, her çatının seni kollamayacağını, her doğuranın seni sevmeyeceğini...

[666kelime.]


Hırsız | DekuBakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin