4

1.4K 69 63
                                    

Bölüm şarkısı: İlkbaharda kıyamet

Sadece birkaç dakika sonra etrafımızı polisler sarmıştı. 'Silahını atıp ellerini yukarı kaldır!' diye bağırdığında dediği yaptım ve bağıran polisle göz göze geldik. Yavaş yavaş bana yaklaşırken 'Bir şey yapmayacağım,' dedim. 

Gözlerim yerde yatan Eren'e değdiğinde zaten amacımı gerçekleştirmiştim. 
'Zaten yapacağımı yaptım,' dedim gülerek. 
Eren ölmüştü. Kardeşimi sakat bırakan kişiyi zevkle öldürmüştüm. İçimde hiçbir vicdan kırıntısı veya bir pişmanlık yoktu. 

Polis, yanıma geldiğinde belinden kelepçelerini çıkarıp ellerime geçirdi ve başımı eğip 'Yürü.' dedi ve ekledi. 'Edeceğin herhangi bir kelime aleyhine olacaktır.' diye bir uyarı yaptı. 

Kalabalığın arasından polis aracının yanına götürürken, beni, onu zorlayacak hiçbir şey yapmadan hareketlerime yön verdim. Araca bindirilirken,  bana bakan tanıdığım yüzlere son defa baktım. Herkes korkmuş gözlerle bana bakıyordu. 

Sağıma ve soluma iki polis oturduğun da araç hareket etmeye başladı. 'Cebimde telefonum var.' dedim ikisine de bakarak. 
'Karakolda alınacak.' diye yanıtladı sağımda duran adam. Kafamı salladım. 
Telsizlerden art arda birçok şeyin anonsu gelirken gözlerimi kapattım ve başımı arkaya doğru yasladım. 

Kendi sonunu kendin getirmek bu olsa gerekti. Eren ölmeseydi bu kıyamet devam edecekti. Benim öfkemin bin katı Serhatta da  vardı. Serhat, o haliyle hapishaneye giremezdi, girmemeliydi.  
O yapmasa Melih yapardı. Melih'inde arkasında bırakacakları vardı. Benim kaybedecek bir şeyim yoktu. 

Polis aracı karakolun önünde durduğunda önce sağımdaki polis indi ardından solumdaki polis indiğin de sağımdaki kapı geri kapanırken sol taraftan indim. İki polis de kollarıma girdikten sonra  karakoldan içeri girmiştik. Beni hızlıca bir kat aşağı indirip bir odanın önünde durduklarında sağ kolumdaki polis önüme gelerek üzerimi aramaya başladı. Cüzdanımı, telefonumu alıp yanında ki masaya koydu. Sol tarafımdaki polis, bir odanın içine soktuktan sonra kelepçeleri açtı. 

'Oturabilirsin birazdan sorgu için gelecekler,' dedi ve ekledi. 'Avukat çağırabilirsin.' Dedi. 
'İstemiyorum,' dedim ve sandalyeye oturup başımı masaya yasladım. Polis, odadan çıktıktan sonra beklemeye başladım. 
Belki annem biraz üzülürdü ama yıkılacağını sanmıyordum. Çocukluğumun beraber geçtiği koşulsuz sevdiğim insanların bile yıkılacağını sanmıyordum. 

Ben herkesin hayatın bir var olup bir yok olan kişiydim. Olmasam yokluğum hissedilmezdi. Var olsam varlığım hissedilmezdi. 
Ama ben herkesi hissederdim. Aklıma hastanede ki kızın söylediği söz geldi.    
  Bu dünyanın seni yutmasına izin verme demişti. 
Ben bu dünyaya beni yutması için izin vermiştim.

Kapı açılma sesi duyduğumda   masadan başımı kaldırıp kapıya doğru baktım. 

İçeriye giren adam beni süzerken karşımda ki sandalyeye oturdu. 
'Gökalp Karpe,' dedi adam gözlerime bakarak. 
'Evet' dedim. 'Sessiz kalma hakkını kullanabilirsin avukatın gelene kadar.' Dedi. 
'Pişman değilim, ben yaptım.' Dedim. 'İnkar etmiyorsun yani?' diye sorduğunda 'Etmiyorum,' dedim. 'Neden öldürdün?' diye sorduğun da
'Hesaplaşmamız vardı.' diye cevapladım. 'Savcılığa sevkini başlatıyorum,' dedi  ayağa kalkarak. 

' Nezarethanede beklemen gerekecekti ama babanız Murat Karpe sayesinde burada bekleyeceksiniz,' dedi ve odadan çıktı. 
Gözlerimi devirdim. Kapı açıldığında içeriye giren kişi babamdı. 
'Gökalp sen ne yaptın?' diyerek yanıma geldi, omuzuma elini koydu. 
'Korkma oğlum.' dediğinde hafifçe gülümsedim. 
'Korkmuyorum,' diye yanıtladım. 
'Kurtaracağım seni.' derken sanki beni duymuyordu. Kolunu itip ayağa kalktım. 

SAMYELİ MAHALLESİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin