Bölüm 19

347 50 118
                                    

Kar'dan

Neden uykuya ihtiyaç duyduğumuzu düşündünüz mü hiç? Ortalama 70 yıllık yaşamamızın dörtte birini uyuyarak geçiriyoruz. Dünyanın en en boş süresi gibi görünse de 17.5 yıl iyileşiyoruz. İyileşemeyince de ölüyoruz işte. Aslında iyileşememe değil de iyileşemeyeceğine inanmak ölümdür. Onarım olmayınca çürüme başlar. Ruhta başlayan bu çürüme zamanla bedeni ele geçirir. O yüzden ne olursa olsun siz iyileşeceğinize inanın. İnanmak tüm ilaçlardan daha etkilidir.

Furkan ise şu an hiçbir şeye inanmıyordu. Ne iyileşeceğine ne de iyileşemeyeceğine. Canımı sıkan da buydu. Susuyordu, içindeki her şeyi öteliyordu. Öyle öğretilmişti ona. Ve bu öğreti pekiştirilmişti. Hem de defalarca... Dersi yanlış şekillerde almıştı. Her insan bir derstir doğru ama her ders için bir insanı tecrübe etmek gerekmez. Başkalarının tecrübeleri de derstir. Furkan'dan öğrendiğim şey ise cehennemin sabit bir yer olmadığıydı. Cehennem insanın ta kendisidir. Kimi varlığıyla, kimi yokluğuyla cehennemdir. Ya koruyucu bir gölgedir ya da zifiri karanlık...

Bunun gibi düşünceler bataklık gibidir. Düşündükçe çırpınırsın içinde. Çırpındıkça da batarsın. Ne ileri gidebilirsin ne de geri dönebilirsin. Bu bataklıktan iki şekilde kurtulabilirsin. Ya bataklığı defalarca geçen birinin yardımıyla ya da bataklığa hiç batmamış birinin eliyle dışarı çekilerek. İlk seçenek mucize gibidir. Bataklığı geçenler bataklığın başında beklemezler. Tabii belirli çıkarları yoksa. İkinci seçenek ise daha tehlikelidir. Siz çıkacaksınız diye kimse sizinle batmayı göze almaz. Bu yüzden de kimse size elini uzatmaz. "Yine nereleri güzelleştiriyorsun?” dedi mavilerini üzerimdeyken, biraz yakınımdaydı. Konunun ne olduğunu bilmese de nasıl şeyler düşündüğümü görebiliyor Mine. Güzelleşen bir şey olmadığının farkındaydı, endişesini ben görmeyeyim diye o bataklığın içine gömdü. Gözlerinin mavisinde soluklandım biraz. Uzattığı elini tuttum. "Ne oldu?” diye sordu göz kırparak.

-“Gözlüğünüzü takarsanız hanımefendi...” Dedim. Gözlerimi kısarak elimi ışık geliyormuş gibi gözlerimin önünde tuttum. “...Parıldıyor biraz da gönlümü pardon gözümü aldılar. Sorularınıza daha rahat odaklanabilirim.”

-"Hımm ışığımı görmek istemiyorsunuz demek.” Deyip masanın üzerindeki güneş gözlüğünü aldı.

-“Ahh hayır.” Elini tuttum. Kaşlarını çatarak bana baktı dik bakışlı. “Kapatma gökyüzümü.” Dudağını sıkarak gülmemeye çalıştı. Yine aklından ne geçiyor senin? Başını yan tarafa çevirdiğinde gülmesini tutamadı. “Ya neyi komik buldun?” deyip omzuna bir tane vurdum.

-"Ahh!” deyip ovaladı. Acıdı mı acaba? Vurduğum yerden öptüm. Kıyamıyorum da.

-"Hadi ne düşündün söyle.”

-"Kızarsın, olmaz.” Sert bir şekilde baktım. “Kızmaz mısın? Ama şu an bile kızıyorsun.” Eliyle alnını ovaladı. “Çok saçma bir şey aklıma geldi. Senin dediklerin çok güzeldi. Şu an bu ortamı bozamam.” Çoktan bozuldu yarim çoktan. Çok geç.

Elini tuttum. “Sevgilim ben aklından ne geçiyor onu merak ediyorum sadece. Senin düşüncelerini çok seviyorum. Hatta daha fazla dile getirmeni isterim.”

-"Ya ama işte tam romantik anda saçma sapan şeyler beynime düşüyor. Bak gerçekten ben bunu yönetemiyorum. Aklıma gelen şey de şuydu. Hani filmlerde peygamberleri ışıklı gösteriyorlar ya sen de benden ışık geliyor gibi davranınca da bir anda aklıma böyle bir sahne geldi.”

Kahkaha attım. “Aklını sevdiğim senin ya. Ama doğru bak romantik anlarımızda yapma bunu.”

"Aslında evet ben bunu yönetebilirim. Gözlerine biraz baktığımda aklımdaki her şey siliniyor. Şimdi gökyüzüm gözlerin dedin ya.”

Mine Çiçeği II (G×G)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin