Mine'den
Sahilde biraz daha vakit geçirdikten sonra otele geri döndük. Kim nerede yatacak, kiminle yatacak sorusunun bizde tek bir cevabı vardı. Bir kelime dahi etmeden girişteki iki tekli yatağı alıp büyük yatağın olduğu yere taşıdık. Büyük yatağı da yere indirip tüm yatakları birleştirdik. Kocaman bir yer yatağımız oldu. Furkan'ı ortaya aldık ve hepimiz yattık. Bu kolay kısmıydı. Uyumaya çalışmak ise en zoru. Özellikle beklediğin bir şey varsa işkenceye dönüşüyor. Ve bu işkence her saniye dozunu arttırıyor. Gece boyu ezildiğin tüm düşüncelerini beyninin içine teker teker misafir ediyorsun. Seni kötü edenleri çağırıyorsun. Beyninin içi tonlarca yükle doluyor. Sonra ne içeridekileri dışarı çıkarabiliyorsun ne de sen çıkıp kurtulabiliyorsun. Ayaklarına dolanıyorlar, yürümeyi bırak adım dahi atamıyorsun. Karabasan diye tanımlanan şey bu bence. Düşüncelerinin seni boğması. İçindeki çığlıkların dışarıdan duyulmaması...
Gözüme gelen ışığa doğru döndüm. "Ayy pardon tatlım.” dedi Furkan fısıltıyla. Ekranda kardeşinin fotoğrafı vardı. Yakalanmışlık hissiyle ekranı kapattı hemen. Belki de kardeşine olan zafiyetini görmemi istemiyordu. Çünkü sonuç ne olursa olsun o bize güçlü Furkan'ı sergileyecekti. Hiçbirimiz hiçbir konuda güçlü olmak zorunda değiliz oysaki. Her insan çok güçlüyüm dediği noktadan zayıftır. Güçle örttüğünü zanneder zayıflığını. Ama hep açığa çıkaran da kendisidir. Gece birkaç kez daha o ışığı fark ettim. Ama bu sefer Furkan'ı rahatsız etmedim.
Ne zaman ve ne kadar süre uyuduğumu bilmesem de sabah gün aydınlanmaya başladığında gözümü açtım. Yarimi kontrol ettim en başta. O kadar güzel uyuyordu ki bir süre gözümü üzerinden alamadım. Sol eli sağ kolunun üzerindeydi. Dayanamadım, parmaklarından tek tek öptüm. Onu taçlandırmak gibi değil mi? Değil. Öpmesem ben mahrum kalırmışım gibi. Tutamıyorum ki kendimi. Ne bileyim her şeyi mucize gibi geliyor bana. Onun öylesine yaptığı hareketler bile beni o kadar etkiliyor ki sadece Kar olsun karşımda yıllarca izlesem asla sıkılmam.
Sabah rutinimi gerçekleştirdiğime göre diğerlerine bakabilirim. Furkan’a doğru döndüm. Ulan bu yatakta yok. Kaçtı mı lan? Etrafa göz gezdirdim. Balkon kapısının önüne bir sandalye çekmiş oturuyordu. İyi bari gitmemiş. Serin’den hafif boğulmalı bir ses geldi. Açık ağzı ile yine böcek avlıyordu. Hangi mazlum böceği mideye indirdi kim bilir. Böcekkapanlardan daha çok çalışıyor bunun ağzı. Zaten Serin'le yat bak etrafta sivrisinek olmuyor. Hepsini içine çekiyor. Uyurken şeyi de andırıyor bak, Çığlık tablosunu. Ama takdir ettim. Sanatına öyle çalışmış ki gece onu görünce aynı tepkiyi veriyorsunuz. Ne de olsa sanatçı duyguları ne kadar yansıtabilirse o kadar başarılıdır. Lena da bunu seviyor işte. Gönül gerçekten seçim yapamıyor. Bir ara unutmayayım da Serin'in ağzına sineklik yaptırayım. Yazık böceklere. Böyle de hayvanseverimdir.
Yarimin başından öperek yavaşça yataktan kalktım. Furkan’ın yanına gittim ve kelimenin tam manası ile dizinin dibine oturdum. Bana baktı. “Günaydın.” Dedi. Bu kelime de bana saçma gelir mesela. Günaydını kabullendiysek günkaranlığı da kabullenmemiz gerekmez mi? Kalkınca günaydın yatınca iyi geceler. İyi gündüzler, iyi sabahlar da olur gibi. İyi günler dersen trip atıyor olursun. Atma. Boş ver.
-"Yani.” Dedim dışarıya bakarak. “Pek aymış gibi durmuyor.” Güldü. “Hazır hissediyor musun?”
-"Bilmem. Tamamen hazır olduğumuz bir durum var mı ki? Her zaman eksik değil miyiz?” Gözaltlarının solgunluğundan hiç uyumadığı anlaşılıyordu. Yüzünü avuçları arasına aldı ve sıvazladı. Düzgün bir cevap vermediği için dik dik baktım. “Olabildiği kadar hazırım diyeyim... Ama korkuyorum da. Yalan söylemek, bahaneler uydurmak geliyor içimden... Kolayına kaçmak istiyorum. Kafam çok karışık Mine.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mine Çiçeği II (G×G)
РомантикаVer elini öyle durma hadi gülümse... Homofobikseniz veya bu tür hikâyelerden hoşlanmıyorsanız lütfen okumaya devam etmeyin. Başlangıç Tarihi: 25.08.2023