Bölüm 8

405 55 119
                                    

Mine'den

Yarimi göz ucuyla kontrol ettim. Tehlikeleri benden önce fark edebiliyor ve tehlikesavarı olan o eşsiz yumruklarını devreye sokuyor. Tehlikesavarlar yerinde olduğuna göre güvendeyiz. O zaman sorun ne? Serin sadece Mine deyip kaldı lan. Oha yoksa frikik falan mı verdim? Hâlâ da bakıyor. Ulan ne bakıyorsun? Bakmasana. Güneş gözlüklerini çıkardı. Daha net görmek istiyor demek ki. Tamam fena değilim de bu beden Kar'a ait. Ben evliyim Serin ve karımı çok seviyorum. Nasıl izah edeceğim şimdi. Bir yanda onca yıllık dostum diğer yanda... Kar bir fark etse kan davası. Nerem açılmış lan benim?

-"Abi nereye bakıyorsun ya?” asıl sen nereye bakıyorsun be? Bir de bana soruyor.

-"Nerem açılmış?” sorum karşısında gözleri anlamsız şekilde bana baktı. Kar da hareketlendi.

-"Ne?” dedi sevdiğim kurban olduğum. Keşke Serin doktor olsaydı. Nerem açıldıysa oranın doktoru. Mesleki deformasyondan tıpta ayıp yoktur’a kadar giderdik. Kurtulurdu Serin. Neyse akşama helvasını yaparız, 7’sinde tavuk pilav. Pide de öğlenleri veririz. Lokma da döktürmek lazım. Hepsini halledeceğim ben.

Yerinden kalktı. Önümde diz çöktü. Kendimi geriye doğru çektim. Yakından incelmeye geldi galiba sapığa bak. Bunun getirdiği yiyeceği içeceği kabul etmemek gerek. Elimi tuttu. Romantik de. Ölüme bu kadar istekli gideni hiç görmemiştim. “Öf saçmalama. Bileğin şişmiş.” Hadi be. Bileğime baktım. Off harbiden.

-"NASIL?” yarim bileğimi devraldı. "Offf ben bunu nasıl fark edemedim?” ben bile fark edemedim ki. Şu an sırası değil ama ben yaralandığım anları çok seviyorum. Sevgilimin ilgili bakışları, endişesi, şefkati hepsi birden üstüme hücum ediyor. Elleri arasındaki bileğimi tutuşu bile değişti. En ufak hareketinde incinecekmişim gibi davranıyor. Bana bazen şey der Kar, sen karşıma çıkmasaydın eğer birini bu kadar sevebileceğimi hayal dahi edemezdim. Aslında sevgi karşıdaki ile alakalı bir olay değil. İnsan kendinde olmayanı başkasına veremez. O yüzden sevgi kişinin kendisiyle alakalı. Şanslı olan benim ki o tüm güzelliklerini benim ruhumda sergilemeyi seçti.  Ama sen hep beni sev olur mu? Bencillikse bencillik. Bu konuda bencil olmak benim en büyük hakkım arkadaş. İşte bu kadar.

-"Ellerin değdi ya geçti.”

-"Başka zaman mı yürüsen acaba?” kıskanç kızıla bak. Bölme bizi bölme Serin. Yürümenin zamanı mı varmış? Sonra da diyo benim ilişkim neden monoton. Hanımına her fırsatta yürüyeceksin abi. Bu kadar kolay. Gerçi ben yürümeden duramıyorum.

-“Kımıldatma, hastaneye gidiyoruz, şişmesi normal değil.” Terliklerimi önüme koydu sevgilim. “Giy bitanem.” Sen istersin de giymem mi bal küpüm? Giyeyim şöyle. Sağ hangisiydi. Heh şu. Ben küçükken terliklerimi karıştırıyordum hep. Şimdi bile bir çelişki içinde kalıyorum. Bir keresinde teyzemlere gitmiştim. Teyzemler bize komşuydu bu arada. Dönerken de terlikleri yanlış giymişim. Teyzemin evinin merdivenlerinden aşağıya yuvarlanmıştım. O merdivenler de dikti baya. Hani ilk düzlükte duramasaydım bir daha öyle merdiven var. Orada da durmazsan aşağıya inen sonsuz bir yokuş devam ediyor. 10 km falan düşüyorsun. Hazır düşmüşken 25 km daha gitsen soğumuş yer kabuğu biter ve cehennemi görebilirsin. Cehenneme gitmek o yüzden kolay işte. Yeryüzünden 35 km aşağı in oradan başlıyor. Üçyol metro da öyle mesela. Metrodan inip yürüyen merdivenlerden yukarı hızlıca koşarak intihar edebilirsin. Ama etme.

-"FURKAN!.. FURKAN! Baksana bi!” Serin’in seslenişlerine Furkan sinirle döndü. Çirkefleşmiş yüzü Freddy Krueger gibiydi. Elm Sokağı Kabusu’nu çekse makyaja ihtiyacı olmaz. Direkt al bu tiple oynat. Güneşin altında telefonla konuşursa böyle olur tabii. O telefon bile parlar. Yüz mimikleriyle Serin'e uzaktan saydırdı. Hiçbir şey duymadık ama bazen anlamak için duymak gerekmez. “HASTANEYE GİDİYORUZ.” Anında telefonu kapatıp yanımıza koştu.

Mine Çiçeği II (G×G)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin