Bölüm 3

579 80 172
                                    

Mine'den

Kar hazır olana kadar aşağıda yüzüme güneş kremimi yedirmekle uğraştım. Yüzüm bile yemek yiyor. Bu şeyleri de fazla ovalamamak lazımmış. Az sürünce de etkili olmuyor. Manyak eder bu kremler. Neyse ayak sesleri geldiğinde yarimi karşılamaya çıktım. Ve ilk görüş. Ona aldığım kırık beyaz deniz kıyafetini giymiş. Kalbim ağzımda attı diyebilirim. Karnım aç olunca en yakın oradan çıkayım dedi demek. Donup kalmam karşısında kaşlarını çattı.

-"Biraz kilo aldım. Dar gibi oldu.” Dedi bu güzellik kendinin farkında olmadan.

Merdivenlerin başladığı yere yürüdüm ve parmak uçlarından tutup son basamakları inmesini sağladım. Kokusuyla başım döndü. Ona onu nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum. Peri masalımın peri kızı diyebilirim mesela. Ama o daha nadir, daha nadide. Sanırım ne diyeceğimi buldum.

-"Tanrıça gibisin.” Deyişimle utandı. Tatlı gülüşü dudağının kıvrımı ile ortaya çıktı. Bir eliyle yüzüne hafif dokundu. “Kapatma o güzel yüzünü.” Elini tutup gülüşünden hafifçe öptüm. Bal. “Bu manzarayı kaçırmak istemiyorum.” Yeşilleri parladı.

-"Ya Mine.”

Beline sarıldım. Boynuma saklandı. O kadar yıl geçti fakat ilk zamanlar gibi onunla flörtleşmeyi seviyorum. Gerçi bilerek yaptığım bir şey değil. Aşkın planı ve de monotonluğu olmaz. Büyü diyorum ya büyü işte bu. Aşk alışmak, sıkılmak gibi bir ihtimal barındırmıyor. Sessizlikte biraz dans ettik. Aynı ritimde ufak sallanmalar bizimkisi.

O kadar güzel olmuşken yanında sönük kalmak istemedim. “Bekle geliyorum.” Diyerek yukarı koştum.

-"Yavaş çık.” Ohoo sesten hızlı geldim ben. Jetgillerden kim kaldı? Uyarıdan önce tee yukarıyı buldum.

Tişörtümü çıkarıp beyaz gömleğimi aradım. İşte burada. Üzerime geçirip aşağıya yavaş yavaş indim. Kar üzerime bakıp kaşlarını çattı. “Önü açık mı gideceksin?” altımda bikini var aslında da önü açık gezsem böyle çöle düşmüş Ferdi Tayfur gibi olurum bence. Kolumun altına bir tane de karpuz alırım ohh. Bir de bana güneş yaramıyor. Sarışınım ya tenim kararırsa bitli pis gibi duruyorum. Beyaz tenli kalmam lazım. Ama bronzluk Kar'a yakışıyor. Efsane oluyor. Her hali efsane.

-"Sen iliklersen öyle gitmem bence.” Tam önünde durdum. İlikle beni bebeğim. İnşallah ilikler. Dur dua edeyim. Allah'ım iliklesin. Valla kötü duruyorum. Eliyle karnıma dokundu. Biraz irkildim. Kar'ın kaslarım hâlâ olduğu yerdeler. Sıkaydım keşke. Sert sert olurdu tüh. Kar daha çok etkilenirdi. Boş anıma denk geldi. Neyse. Gömleğimi ilikledikten sonra önüne gelen saçlarını geriye doğru atıp boynundan çenesine kadar parmaklar uçlarımı gezdirdim. Çenesini tutup biraz kaldırdım. Yeşilleri buluştu benimle. Hafif aralı dudaklarından öptüm. Ayrıldığımda gözleri hâlâ kapalıydı. Yavaşça açıp gülümsedi. Elini tuttum. Küçük bir sırt çantası alıp evden çıktık. Üzerime düşen güneşin yakıcılığını hissettim. Güneşi ve rüzgarı kıskanıyorum bazen. Onun her zerresine sarılabiliyor. Keşke öyle olabilsem.

Kafeye gideceğiz ama ilk durak Dudu teyzenin evi. Ona uğramadan olmaz. Biraz yürüyüp bahçesine geçtik. Orada olmadığını görünce kapısı her zaman açık olan evine girdim. “Dudu teyze!” etrafta onu aramaya başladım.

-"Höyy!” aha!

Sesi mutfaktan geldi. Evin en güzel yerinden. Hemen oraya koştum. Kar da peşimden geldi. Dudu teyze tontonluğu ile sandalyesinde tesbihini çekiyordu.

-"Hadi gel kafeye kahvaltı yapalım.” ne yemekler yaptın sen ha? Bu sorulmaz. Hanımefendiyim ben.

-"Iııhh istemem. Bir kazan çorba kaynattım ıscak ıscak karnımı doyurdum.” Hadi be. “Oturun kızanlarım yiyiverin.” Güzel de yapıyor ya. Ocağa baktım. Şehriye çorbası. En sevdiğim. Hava sıcak falan dinlemem ben bu çorbayı içerim. İçmezsem bir yerim şişer. Ne alakaysa. Daha iner be. Yemek gelmemiş vücuda ne şişecek? Kalori yok bir kere. Hurafe bunlar.

-"Alırım ben. Ellerine sağlık ellerinee.” Deyip yanağından öptüm. Bir tas aldım. Bir kepçe çorbadan bir şey olmaz. Sadece bir kepçecik. Kar gülerek beni izliyordu. Çorbayı tasa doldurdum. Bir kepçe gözüme az geldi. Kar da yer iki olsun. İki tane de kaşık çıkardım.

-“Ekşi de koy. Tadı yavan olur öyle.” Bangonun üzerindeki ekşiyi aldım. Mandalin ekşisi hem de renge bak. Burada limon kullanmıyorlar. Tatlanmamış mandalinleri alıp sıkıyor Dudu teyze. Buzluğa atıyor. Sonra tüm yıl kullanıyor. Bol bol çorbamın içine koyarken yutkundum, ağzım sulandı. Biraz da tuz ohh. Azcık beyaz ekmeğinden çaldım. Masaya oturdum.

-"Gel yarim.” Kar da yanıma oturdu. Dudu teyze gülerek bizi izledi. Yaşlılar yaptıkları yemekler yenilince çok mutlu oluyorlar. Dudu teyze de bizim için kendi yiyebileceğinden daha çok yemek yapıyor. Gerçi hiç yemek yapmasa bile biz ona bakarız. Ama canı sıkılıyor sanırım.

Kar anca iki kaşık aldı. Ben çoğunu içip dibini de ekmekle sıyırdım. Ohh be gözüm açıldı.

-"Ye yavrum ye.” Dudu teyze sırtımı sıvazladı.

-"Harika olmuş ama çok geç kaldık. Hepsini yerdim valla.” Deyişime güldü. “Ne getireyim sana akşam?” diye sordum.

-"Her şeyim var.” Gülümsedik ikimiz de. Ben bulaşıkları yerleştirirken Kar ile sevgi patlaması yaşadılar. Dudu teyze arkamızdan dua ederken kaldı.

Kafeye vardığımızda kocaman bir kahvaltı masası bizi bekliyordu. İlk iş çalışanları selamladık. Kışın eleman ihtiyacımız olmuyordu ama yaz ayı yeterli gelmiyorduk.

-"Hiç gelmeseydiniz.” Dedi Serin sitemle.

-"Geldik işte kızma.”

-"Birlikte hazırlardık.” Dedi sevdiceğim.

-"Bu sefer de benden olsun dedim de ben geç gelmenize ondan dolayı kızmadım. Kızartma soğuyor kızım sıcak sıcak yiyin diye Furkan’ı yolladım. O da geç döndü.” Bizim evde konser veriyordu çünkü. Sahneye çıktı haberin yok. Furkan’ı gözüm aradı. Köşede çalışanlara bir şeyler anlatıyordu.

-"Valla çok güzel görünüyor ellerine sağlık Serin'im.” Deyip oturması için sevdiceğimin sandalyesini çektim. İlk önce hanıma hizmet edilir. Oturunca sandalyesini masaya doğru yanaştırdım. Gelelim şu güzel sofraya. Sandalyeme kendimi atmıştım ki bir anda boşa gittim. Yerde buldum kendimi.

Furkan da “Hoş geldiniz." diyo. He hoş geldim he. Nasıl bir hoş geliş bu be?

*Bence hoş geldi :) Özlemişim valla. Umarım keyifli oluyordur. Sevgiyle kalın :)

Mine Çiçeği II (G×G)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin