Özgün sabah erkenden kalkıp güneşi selamlayan insanlara inanmıyordu. Onların yalnızca simülasyonda bir bot olduklarını ve diğer insanlara yaşamlarının çok verimsiz olduğunu hatırlatmak için var olduklarını düşünüyordu. Erken saatte dersinin olmadığı günler zar zor 12'de kalkıyor, günü de genellikle gece 3-4 sularında bitiriyordu.
Belki de bu sefer misafir olduğu içindi -ki bu misafirliğin Timur'un evinde olması önemliydi çünkü Mikail'de ve akrabalarında kaldığında birileri kaldırana kadar fosur fosur uyuyordu- bu kadar erken kalkması. Aslında çok da erken değildi, üstelik Timur uyanmıştı bile. Bunu mutfaktan gelen seslerden ve patates kızartmasının kokusundan anlayabilmişti.
Yüzünü ovuşturup yatakta oturur pozisyona geldi. Üatünde biraz kaymış tişörtü düzeltip tek bir yöne yatmış saçlarına elleriyle şekil verdi. Eşofmanı kalçasına kadar kaymış, baksırının lastik kısmını açıkta bırakmıştı. Ayağa kalkıp eşofmanın iplerini çözdü ve ardından tekrar bağladı.
Odadaki boy aynasından görüntüsünü kontrol etti, çok da garip durmuyordu. Odadan çıktığı gibi hemen çaprazda bulunan banyoya girdi ve elini yüzünü yıkadı. Timur'un onu çapaklarıyla görmesi, en son istediği şeydi. Ellerini ıslatıp aynaya bakarak saçlarını biraz daha düzeltti.
Gözüne kenarda duran parfüm çarptı. Eline alıp şişeyi inceledi, ardından bir fıs bileğine sıkıp kokladı. Ceplerini kontrol edince telefonunun yanında olmadığını fark etti, dün gece salonda bırakmış olmalıydı. İsmini birkaç kez içinden tekrar edip ezberlemeye çalıştı.
İşine oldukça odaklanmıştı, öyle ki Timur kapıya tıktıklayıp ona seslenince neredeyse elindeki şişeyi düşürüyordu. Elinden bir kaza çıkmadan parfümü yerine koydu ve boğazını temizleyip cevap verdi.
"Geliyorum birazdan Timur. " Gittikçe sesi azalan adım sesleriyle mutfağa döndüğünü anladı. Kendini hırsız gibi hissetmişti, kafasını iki yana sallayıp banyodan çıktı ve dün uzun saatler geçirdikleri mutfağa gitti.
"Günaydın. " Timur gülümseyerek neşeli bir sesle konuşunca Özgün de gülümsedi. Birkaç hafta öncesine dönüp Timur'un böyle neşeli olacağını söyleselerdi Özgün kahkaha atarak gülerdi. Timur'un böyle şen bir karakteri olduğunu bilmiyordu, Timur'un bildiğini de sanmıyordu açıkçası.
"Günaydıın. Keşke beni de uyandırsaydın, hepsini kendi başına hazırlamışsın. " Timur elini havada sallayarak önemli olmadığını belirtti. Patates kızartmasını masanın tam ortasına koyarak sandalyesine oturdu, Özgün çoktan oturmuştu zaten.
Aşırı zengin bir sofra değildi ama Özgün ve Mikail'in birlikte kaldığı günlerin ertesi gününde yaptıkları kahvaltıdan daha çeşitliydi. Zeytin ve peynir vardı bir kere. Özgün ve Özgen kendilerine kahvaltı hazırlamak konusunda o kadar üşengeçlerdi ki anneleri olmasaydı o zeytin peynir dolapta küflenirdi. Zaten ikisi de öğleden sonra kalkmaya alışkındı, ya tost yapıyorlardı ya da önceki gündem kalmış yemekleri yiyorlardı.
"Mikail aradı az önce, annesini ve babasını götürmesi gereken bir yer olduğunu söyledi. Sonra bizi almaya gelecekmiş. Acele etmeye gerek yok yani. Trafiğe takılmazsam bir buçuk iki saate oradayım dedi. " Özgün kafasını sallayıp onaylarken çatalındaki patatesleri, önünde duran ve domates sosu olduğunu düşündüğü şeye bandırıyordu. Reçel olmadığı umuyordu, aksi takdirde feci rezil olurdu.
Neyse ki korktuğu başına gelmedi ve gerçekten domates sosu olduğu ortaya çıktı. Sosun tadı hoşuna gidince dudakları beğeniyle aşağı kıvrıldı, Timur'a dönüp sordu : "Hangi marka bu, bayağı güzel bir sos. " Timur biraz öne eğilip sosa baktı.
"Annemle ablam yaptı onu ya. Tam tarifini ben de bilmiyorum, geçen kargoyla yollamış annem." Özgün anladığını belli etmek için ağır ağır aşağı yukarı salladı kafasını.