-3-

94 7 0
                                    

Multide Akın var. İyi okumalar :)

Sabah uyandığımda ağzıma gelmiş bir tane kolla nefes alamıyordum. Ellerimle kaldırmaya uğraşırken aklıma gelen dahice bir fikirle Akın'ın kolunu ısırdım. Kolunu ağzımdan çekip bağırmaya başlamıştı. Arkama doğru döndüğümde gerçekten uygun olmayan bir şekilde uyuduğumuzu farkettim. Oradan hemen kalktım ve odada gidip gelmeye başladım. Akın'a baktığımda hâlâ kolu ile uğraştığını gördüm.
"Akın, telefonuma bakabilir misin saat kaç?" Dediğimde siyah dar pantolonunun cebine elini soktu ve telefonumu çıkardı. Tuş kilidini açıp kaşlarını çattığında endişe etmemek mümkün değildi. Telefonu hemen cebine geri koyarak bana doğru hızlı bir şekilde geldi.
"Saat sekizi kırk yedi geçiyor. Tam elli geçtiği zaman bütün kapılar açılacak. Bizi böyle görmemeleri gerekiyor. Yoksa ceza alırız." Diyerek küçük koltuğu kenara çekti ve anlayamadığım bir şekilde yeri kaldırarak bana baktı.
"İlk sen geç ben kapatacağım." Dediğinde tereddütle ona bakmaya başladım. Heyecanım doruklarda olduğundan bir şey diyemiyordum.
"Hadi çabuk!" Dediğinde kendime geldim ve koşar adımlarla açtığı yere girdim. Burası özenle açılmış, her tarafı mermer ile kaplı bir yerdi. Akın'ın sadece bacaklarını görebiliyordum. Bu küçücük yere nasıl sığacağımız hakkında hiçbir fikrim yoktu. Akın'ın kanepeyi çektiği gelen gürültüden anlaşılıyordu. Akın hızlı bir şekilde kapağı kapattı ve hemen dizlerinin üzerinde oturur pozisyona geldi. Neden böyle yaptığını bilmiyordum. Ellerini başımın iki yanına koydu ve bana yaklaştı.
"Ne yapıyorsun sen?" Diye sert bir şekilde konuştuğumda tek kaşını kaldırdı.
"Farkındaysan burası çok sıkışık. Senden daha güzellerini de gördüm ben. Seni yemem yani." Dediğinde kapının açılma sesini duymuştum. Bana ağız hareketleriyle sessizce 'Sus.' dediğinde başımla onayladım. Ben güzel bir kız olduğumu hiçbir zaman düşünmemişimdir. Çirkin bir kız olabilirdim ama bunun yüzüme vurulması kalbimi kırmıyor değildi. Yukarıdaki her kimse odada birkaç tur attıktan sonra çıktı. O gidince Akın üzerimden kalktı ve bu yerin kapağını açtı. O çıktıktan sonra bende çıktım. Odada gezinirken telefonumu ona verdiğim aklıma geldi.
"Telefonumu alabilir miyim Akın?"
"Hayır çünkü bunu büroya bırakacağım." Dediğinde zemini incelemeye başladım.
"Akın buradan ne zaman çıkacağız?"
"Çok konuşma." Dediğinde elimi sinirle alnıma vurdum. Bu çocuk beni deli ediyordu. Kapının önünden geçen kızların sesi kesildiğinde Akın kapıyı açtı ve kafasını çıkardı.
"Çıkabilirsin." Dediğinde hızlı adımlarla yemekhaneye gitmeye başladım. Yolda yürürken birisine yakalanmamak için dua ediyordum. Omuzuma bir el dokunduğunda korkarak arkamı döndüm. Karşımda kahverengi saçlı yaklaşık benim boylarımda bir çocuk vardı. Fakat bu kişi dün tanıştığım Can değildi.
"Çömezcik senin buralarda ne işin var?" Dediğinde ellerini pantolonunun cebine koydu.
"Yemekhaneye gidiyorum." Dediğimde kekelemiştim. Benim bu hareketim onu kuşkulandırırken kaşlarını şaşkın bir biçime soktu. Buradan hemen kurtulmak istiyordum. Akın birden yanımıza gelince şaşırmamak mümkün değildi.
"Barış ne yapıyorsunuz burada?" Diye tek kaşını kaldırarak konuşunca adını yeni öğrendiğim çocuk kahkaha atmıştı.
"Konuşuyoruz kanka."
"Benim gitmem lazım." Diyerek arkamı döndüğümde Akın arkamdan seslendi.
"Ahsen!" Arkamı dönüp sert bir şekilde bakmaya başladığımda yanındaki çocuk bana garip bir şekilde bakıyordu. Onun bir şey demesine izin vermeden önüme döndüm ve yürümeye başladım. Neyse ki gece Akın uyurken kalkıp kendi kıyafetlerimi giymiştim. Bu yüzden kimsenin görmemesi haricinde bu olay anlaşılmazdı. Yemekhaneye girdiğimde yine gözler üzerimdeydi. Yemek tepsimi alıp sıraya girdiğimde önümde Berrak vardı. Bana şaşkın bir şekilde bakıyordu. Ona gülümseyerek bakarken "Günaydın." dedim.
"Günaydın. Sen dün gece neredeydin?"
"Sonra anlatırım burada olmaz." Derken çok çabuk utandığıma içimden sövüyordum.
"Dün gece yemeğimi herkesten önce bitirip yatakhaneye gittiğimde seni bulamadım. Kimse şüphelenmesin diye yatağının içine yastık koyup uyuyormuş görünümü verdim." Dediğinde ona gülümseyerek baktım.
"Gerçekten çok ama çok teşekkür ederim." Dediğimde ona sıra gelmişti. Abla kahvaltılıklarını koyarken bana baktı.
"Önemli değil canım. Arkadaşlar bugünler için vardır." Derken yüzündeki çiller dikkatimi çekmişti. O sıradan çıkarken abla benim tepsime kahvaltılıklar koyuyordu. Benim kahvaltılık işim bitince sıradan çıktım ve dünkü yerime gitmeye başladım. Dün gece karanlık korkumdan dolayı Akın'a rezil olduğum aklıma gelince gülümseyerek kafamı önüme eğdim. Beni karanlıkta bırakıp telefonumun şarjını bitirmişti. Bu oda antreman odası neden ışık olamaz! Düşüncelerimle savaşırken masaya gelmiştim. Bu defa Berrak ve Can'ın karşısına oturunca birbirini tutan iki çift ele gözüm kaydı.
"Siz sevgili misiniz?" Dediğimde birbirlerine bakıp gülümsediler.
"Evet üç aydır çıkıyoruz." Can bunu dediğinde şaşırmıştım.
"Nerede bize böyle sevgili." Deyip Arsız Bela'ya bağladım. Arsız Bela'yı düşününce yüzüm buruştu.
"Hadi yesene Ahsen." Berrak'ın uyarısıyla kendime gelip kahvaltı yapmaya başladım. Akın yemekhaneye girince bana bakıp ukala bir şekilde gülümsedi. Ben ona gülümsemeden kahvaltımı yapmaya devam ettim. Benim çirkin olduğumu dolaylı yoldan söylemişti. Ah! Bu o kadar kırıcı ki! Kahvaltı yapmayı bırakıp etrafa bakınmaya başladım.
"Berrak bugün yine eğitmenlerimizle mi çalışacağız?" Diyerek aklıma gelen ilk soruyu sorduğumda yeri inceliyordum.
"Hayır bu günlük eğitmenler yer değiştirecek."
"Ama bu çok saçma." Dediğimde ibne bir gülümseme ile bana baktı.
"Bakıyorum da Ahsen hanım eğitmeninden memnun gibi?" Dediğinde gülümsedim.
"Hayır, o benim kalbimi kırdı." Dediğimde şaşkın bir şekilde bana bakmaya başladı.
"Ahsen sen bana dün gece yaşananları anlatmadın?" Dediğinde Can olduğu için anlatmak istemedim. "Merak etme Can'dan sır çıkmaz." Dediğinde düşüncelerimi okuduğunu, onun bir uzaylı olduğunu düşünmeye başlamıştım. Salakça olan düşüncelerimi bir kenara bırakıp Berrak'a bakmaya başladım.
"Bana yarım saat boyunca torba yumruklatan canım eğitmenimden (!) beş dakika mola istemiştim. Onun oturduğu küçük kanepeye oturdum ve orada uyumuşuz. Kalktığımda kapıyı açmaya çalıştım fakat çoktan kapılar kilitlenmişti. Mecburen orada kalmak zorunda kaldık."
"Bence bunları Şafak duymasın." Can konuştuğunda içime salgılanan özgüven duygusu ile oturduğum yerde dikleştim.
"Ne yapar? Ben çok kavgalar ettim be." Dedim ve kahvaltımı yapmaya devam ettim.
"Berrak senin eğitmenin kim?" Dedim ağzıma attığım peyniri çiğnerken. Bana garip bir şekilde bakmaya başladı. Bu işte bir iş mi vardı?
"Barış." Dediğinde Can'ın yüzü şekilden şekile girdi. Tahminen Barış adındaki kişi bu sabah bana çömezcik diyen kişiydi.
"Kötü birisi mi?" Dediğimde başıyla onayladı.
"Bana çok kötü davranıyor ve eğer ölümcül dövüşte yenilipte hayatta kalırsam beni o öldürecekmiş." Dediğinde oldukça şaşırdım. Burası nasıl bir yerdi böyle? İnsanları öldürmek ile korkutmak çok saçma değilmiydi? Etrafıma bakındığımda herkesin kahvaltısını bitirip tepsilerini çöpe attığını gördüm. Can ile Berrak kalkınca bende kalktım ve onlarla beraber tepsimi attım. Arkamı döndüğümde insanların bir kişi etrafında toplandığını gördüm. Bende koşar adımlarla yanlarına gittim ve konuşma yapan canlıyı dinlemeye başladım. Canlı dememdeki sebep; heryeri dövmelerle kaplı, yüzü piercing dolu bir insandı. Buna insan demek biraz zor oluyordu.
"Evet arkadaşlar bugün eğitmenler değişmeyecek. Kendi eğitmenlerinizle herkese açık olan spor salonuna geleceksiniz. Herkes tam 09:15'de burada olacak! Anlaşılmayan bir şey umarım yoktur. Olmaması lazım zaten. Dağılın şimdi!" Dediğinde herkes yatakhanelere dağılmaya başlamıştı. Ben etrafa salak gibi bakınırken gölgemin yanında başka bir gölge belirdi. Kafamı o tarafa çevirdiğimde Akın bana bakıyordu.
"Bugün orada ne yapacağız?" Diye bir soru sorduğumda kafasını yukarıya doğru kaldırdı ve nefesini sesli bir şekilde dışarıya verdi.
"Bugün dünkü kadar iyi olmayacak. Sana güveniyorum." Eliyle omzuma vurup yanımdan ayrıldı. Yatakhaneye koşar adımlarla gitmeye başladım. Bu sabah adını öğrendiğim Barış adlı kişi karşımdan geliyordu. Onu görünce kafamı yere eğerek yürümeye başladım.
"Nereye gidiyorsun?" Kafamı kaldırdığımda karşımda duruyordu.
"Sence?" Dediğimde bir elini duvara yasladı. Cool olmaya çalışıyordu farkındaydım fakat bunu beceremiyordu.
"Bir eğitim kaçamağı yapmaya ne dersin?" Dediğinde bir eliyle kolumu sıkıyordu.
"Ne yapıyorsun sen?! Bırak kolumu pislik herif!" Bağırdığımda koridorda sesim yankılanmıştı. Gözlerimi kapattığım sırada kolumdaki elin hissi kaybolmuştu. Gözlerimi açtığımda karşımda bir erkek onu dövmüyordu. Bir kız onu kenara çekmişti.
"Barış ne yapıyorsun sen? Yavşak! Senden ayrılıyorum yeter!" Sarışın kızın bunları söylemesiyle neredeyim ben diye düşünmeye başladım. Barış bir sarhoş edasıyla yanımızdan ayrıldığında kızla koridorda baş başa kalmıştık. Kesin kavga çıkacaktı ve ben rezil olacaktım. Kızın eğitmenlerden bir farkı yoktu.
"Merhaba ben Melis eski erkek arkadaşımın yaptıkları için özür dilerim." Diyerek bana tokalaşmak için elini uzattığında şaşkınlığımı gizleyemedim.
"M-merhaba ben de Ahsen memnun oldum da ben kavga çıkacak sanıyordum?" Diye ürkek bir şekilde onunla tokalaştım.
"Ne kavgası canım ben ona kızdım, hep böyle yapıyor zaten." Diyerek saçlarını düzeltti. Gözlerine baktığımda kendimi okyanusta görmüş gibi oldum. Dolgun dudakları, güzel bir burnu, harika saçları vardı. Benden birkaç santim kısa boyuyla ideal bir kızdı.
"Yeni kız sen misin?"
"Sen de mi çömez diyeceksin?" Diyerek gözlerimi devirdim.
"Çömez mi?" Dediğinde yüzünü buruşturmuştu.
"Geç kalıyoruz hadi yatakhaneye gidelim." İkimizde yürümeye başladığımızda bir arkadaş daha kazandığımı düşündüm.
"Sen eğitmen misin?" Dediğimde gülümseyerek bana baktı.
"Bu sene eğitmen oldum. Ölümcül dövüşte kaybedeceğimi düşünüyordum. Hattâ buradan kaçmayı bile düşünmüştüm." Dediğinde hiçbir zaman böyle olamayacağımı farkettim. Ben bu dövüşten sağ salim çıkarsam iyidir. Yatakhaneye girdiğimizde Akın'ın sevgilisi bana ters bir şekilde bakmaya başlamıştı. Berrak ise şaşkın bir biçimde bizi izliyordu. Herkes spor kıyafetlerini giymişti. Hemen bavulumun olduğu dolaptan elime geçeni alıp soyunma odalarından birisine girdim. Elime aldığım, üzerinde beyaz yazılarla 'Brave Things' yazan siyah tişörtümü giydim. Altına spor taytımı giydiğimde beyaz spor ayakkabılarımla uyumunu farkettim. İkisininde beyaz üzerinde siyah şeritleri vardı. Eski kıyafetlerimi elime alıp kabinden çıktım. Kıyafetlerimi dolaba sıkıştırdıktan sonra arkamı döndüğümde Melis hariç herkesin gittiğini farkettim.
"Bizi beklemediler mi?" Soruma karşılık gözlerini devirdi.
"Aman be siktir et." Dediğinde bu kadar kibar duran bir kızın küfür etmesine şaşırmıştım. Spor salonuna yetişmek için hızlı adımlarla yürümeye başladık.
"Bugün neden orada toplanıyoruz? Ne yapacağız?"
"Bugün elemeler olacak. İnsanların vücut yapılarına bakarak yapacaklar." Melis bunları söylediğinde endişe etmemek imkansızdı.
"Benim hiç kasım yok ben de mi gideceğim?" Bana bakıp gülümsedi ve ardından kendi kolunu gösterdi.
"Sence ben çok mu kaslıyım?" Diyerek kendinle alay etti. Haklıydı onun da çok kası yoktu.
"Bu elemelerde boy ve kiloya bakılacak." Dediğinde içim rahatlamıştı. Salona girdiğimizde herkes tek sıra halinde boyunun ölçülme sırasını bekliyordu. Eğitmenlerin girmediği bu sıra bitmeyecek kadar uzun değildi. Bir el omzuma dokunduğunda kafamı sol tarafıma çevirdim. Akın karşımda bana gülerek bakarken gözüm piercingine kaydı.
"Akın sen bana güvendiğini söylemiştin. Bu bir dövüş elemesi değil ki?" Şaşkın bir şekilde ona bakarken o bana piç gülüşü yapıyordu.
"Senin boyuna ve kilona güveniyorum demek istemiştim." Dediğinde onu boğmak istedim. Yanımdan ayrılarak benden kurtulmuştu. Sıra bana geldiğinde duvara asılı olan boy ölçme tahtasının yanında durdum. Bu sabah konuşma yapan canlı varlık yazan ölçüyü okudu.
"Sansar yaz oraya 1.78 boyu var." Dediğinde sansar elindeki kağıda baktı.
"Adını ve soyadını söyle." Diyen Sansar'a adımı ve soyadımı söyledikten sonra tartının üzerine çıktım. Canlı varlık kilomu da okuduktan sonra beni süzdü.
"Kilosu 62 fakat boyuna bakılarak göstermiyor. Ne yapalım Sansar?" Sansar beni delici bakışlarıyla süzerek elindeki kağıda bir şeyler yazdı. Sanki bir hesaplama yapıyor gibiydi.
"Ahsen Poyraz gitmeyecek. Burada kalıyor." Sansar bu kelimeleri derken yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Koşarak Akın'ın yanına gittim. Her ne kadar sevinç dansımı yapmak istesemde bu isteğimi başka bir zamana sakladım.
"Sana güveniyorum demiştim." Akın bunları söylerken gözüm Berrak'a kayınca boyunu ölçtüklerini gördüm. Onun boyu benden çok daha kısaydı. Adamlar hep birbirlerine bakıyordu. Tartıya çıktığında gözlerimi uzun bir süre kapattım. Gözlerimi açtığımda tartıdan inmişti, Sansar ile konuşurken yüzünden bin parça düşüyordu adeta. Sansar ile konuşmasını bitirdikten sonra bana doğru üzgün bir şekilde gelmeye başladı. Eğer o buradan giderse hiç arkadaşım olmayacaktı. Onu kaybetmek istemiyordum. Bana doğru iyice yaklaştığında gözünden süzülen bir damla yaş çenesine dokundu. Bana sarıldığında hıçkırarak ağlamaya başladı. Onu teselli etmek için sırtını sıvazlarken gözlerimi kapattım. Geri çekildiğinde gözündeki yaşları elinin tersiyle sildi.
"Ahsen, ben burada kalmıyormuşum fakat Can kalacakmış. Gözün üzerinde olsun tamam mı? Ona ve kendine iyi bak. Günün birinde karşılaşmak dileğiyle, hoşçakal." Ayak uçlarına bakarak küçük adımlarla giden Berrak'ın arkasından bakarken yüzümü ellerimin arasına aldım. Sırtıma bir el dokununca arkamı döndüm. Akın ciddi bir şekilde yanıma geldi ve bir yere odaklandı. Onun arkasında da Melis vardı.
"Ahsen, herkes birgün gider. Kendi rızasıyla gitmese bile gider. O yüzden umursayarak kendini üzme."

************

-Bölüm Sonu-

Evet sevgili okurlar bir bölüm daha bitti. İyi ya da kötü yorumlarınızı bekliyorum. Öpüldünüz :*

Ölüm ŞovuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin