Hikayenin gidişatını güzel gidiyor demiştim. Şimdi okunma oranı çok düşük. Böyle olunca içimden gelmiyor. Neyse iyi okumalar :*
Akın'dan;
Ahsenlere el sallamama rağmen yanıma gelmemeleri, Ahsen'in hızlı adımlarla yemekhaneden çıkışı beni endişelendiriyordu. Yanımda bana yavşak hareketler yapan Şafak'a tek kaşımı kaldırarak baktım. Kız dediğin çabuk utanır değil mi? Bunun utanma duygusu alınmış olmalı. Ayağa kalkarak etrafa göz gezdirdim. "Bebeğim ne oldu?" Dediğinde elimi masaya koyarak ona ters ters bakmaya başladım.
"Ben gidiyorum." Diyerek harekete geçtiğimde bir el kolumu tuttu.
"Ben de geleceğim." Diyerek cilve yaptığında gözlerimi devirmek istesemde bunun sırası değildi.
"Yalnız kalmak istiyorum." Dediğimde gözlerini gözlerime kilitledi. "Ahsen'in yanına mı gideceksin?!" Bana sesini yükselttiğinde derin bir nefes aldım.
"Seni ilgilendirmez!" Bağırdığımda gözlerinin ateşi sönerek yerini hüzün aldı. Umursamayarak arkamı döndüm ve kızlar yatakhanesine hızlı adımlarla yürümeye başladım. Şu kıza küçükken nasıl aşık olduğumu anlamıyorum. Güzel kız olabilirdi fakat gerçekten çok yalaka! Kısa boyuyla bana laf söylemeye çalışıyordu!
Kızlar yatakhanesine girdiğimde içeride kimsenin olmaması beni tedirgin ederken etrafa bakınmaya başladım.
"Ahsen!"
Haydi ama nereye gidebilirdi? Giyinme kabinlerine teker teker baktıktan sonra elimle duvara vurdum. Kalan tek yer tuvalet kalmıştı. Yavaş adımlarla giderken içime salgılanan endişe duygusu beni hızlandırdı. Tuvalet kapısını ardına kadar açıp içeriye girdim. Yerde yan bir şekilde yatan Ahsen'in yanına hızlı bir şekilde gittim.
"Ahsen!" Belindeki kan dikkatimi çekerken onu kucağıma aldım ve koşarak hastaneye götürmeye başladım.
"Bırakacak mısın beni yarı yolda?" Bunları söylemem insanların daha çok bana bakmasını sağlarken adımlarımı hızlandırdım. 'H' yazısını gördüğümde sola dönerek koşmaya devam ettim. Tek bir tane doktor olduğu için kapıyı gürültülü bir şekilde açtım.
"Doktor belinde kan var! Acil!" Bağırışım hemşirelerin yanında sedyeyle gelmesini sağlarken doktora yalvarırcasına bakıyordum.
"Kızım ameliyat odasına alın!"
"Doktor ne olmuş olabilir söyle!"
"Akın bey öncelikle sakin olun. Bu tür vakaları biz kesici alet saldırısı olarak nitelendirebiliyoruz. Bana güvenin bilirsiniz ben iyi bir doktorum. Sizden istediğim bir şey var."
"Ne istiyorsun? söyle doktor!"
"Bana güvenin." Kolumu sıvazlayarak yanımdan ayrılan doktorun arkasından baktım. Ameliyat odasının önüne yavaş adımlarla gitmeye başladım. Kim yapmış olabilirdi? Ameliyat odasının önündeki üçlü küçük koltuklardan birisine oturdum. Hemşire odanın perdelerini kapattığında ellerimi yüzümün arasına aldım. Gürültü kirliliği etrafı sararken ellerimi yüzümden çektim. Koşarak gelen Melis'e baktığımda yüzünde endişe vardı.
"Ahsen'e ne oldu?!" Diyerek yanıma oturdu.
"Bilmiyorum. Ben hızlı adımlarla yemekhaneden çıkınca merak ettim. Yatakhaneye gittim. Oradaki tuvalette, beli kanlı bir şekilde yatıyordu." Dedim nefes nefese. "Neden olmuş olabilir?" Melis konuşurken gelen Melih'e baktım.
"Doktor kesici alet ile yapılmış olabilir dedi."
"Ben o kişiyi bulmaya gidiyorum." Diyerek ayağa kalktığında kolunu tuttum.
"Önemli olan o değil Melis." Dedim sakin olmaya çalışarak. Tekrar yerine geri otururken Melih yanımıza gelmişti. Melis'in yanındaki koltuğa oturarak bana sahte bir gülümseme gönderdi. Odadan çıkan, bize telaşlı bir şekilde gelen hemşireyi gördüğümde ayağa kalktım.
"Akın bey, hastanın kan kaybetme riski var. Bu kağıtta hastanın kan grubu yazıyor. Kan verecek birini bulursanız sevinirim." Diyerek bana elindeki kağıdı verdi. Koşar adımlarla odaya girip kapıyı kapattı. Kahrolası yazıyı okuyamıyordum!
"Melis yanıma gelir misin? Bu yazı okunmuyor." Dediğimde Melis hızlı hareketlerle yanıma geldi. Elimdeki küçük kağıdı alarak gözlerini kıstı.
"Bu kağıtta B Rh+ yazıyor." Dediğinde başımla onayladım.
"Ben kan aramaya çıkacağım." Diyerek Melis'in elindeki kağıdı alıp hızlı adımlarla, koridordan sağa dönen Melih, gözden kayboldu.
"Kahrolası kan grubum A." Dedikten sonra koltuğa geri oturdum. Melis yanıma oturup sırtımı sıvazladı.
"İnşallah kan bulacağız." Derken gözünden bir damla yaş süzüldü.
"Ya bulamazsak? Bu nefret ettiğim mekanda ya yoksa? Dışarı çıkamayız." Dedim yeri incelerken. Daha bir haftadır tanıdığım, salakça hareketler yapan bu kız beni kendine nasıl bağlamıştı böyle? Hayır, ondan hoşlanmıyordum ama bana huzur veriyordu gözleri, kokusu, sarılması.
"Sence kim yapar böyle bir şey?" Melis'in konuşmasıyla kendime gelip ona baktım.
"Bilmiyorum. Bence Barış." Dedim sakin olmaya çalışarak.
"Bence Şafak." Dediğinde ona, gözlerimi kısarak birkaç saniye baktım. Gözlerimin acısını hissettiğimde bu hareketimi bıraktım.
"O kız çok cesur değil. Beni kaybetmeyi göze alamaz." Dediğimde gözlerini devirdi.
"Kıskanç bir kızın yapabileceklerinden haberin yok sanırım." Diyerek saçını düzeltti.
"Akın! Kan buldum!" Melih'in sesini duyduğumda, ayak seslerinin geldiği tarafa kafamı çevirdim. Melih'in arkasında duran, yüzünü göremeyişime rağmen saçlarını görebildiğim kişi, kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Bu bir erkek saçıydı. Ayağa kalktığım an, o erkeğin Barış olduğunu gördüm.
"Ne? Bu ibnenin kanı mı?" Dedim. "İbne? Ne kadar kibarsın Akın!" Dediğinde, Barış'ın üzerine yürümeye başladım. Bu hareketim, Melih'in kolumdan tutmasıyla son buldu.
"Akın biz çok meraklı değiliz herhalde. Başka insan yok." Melih'in kelimeleri beynimde tekrarlanırken başımla onayladım.
"Sen yaptın değil mi? Onu sen yaraladın?" Sorumu sorarken, kaşlarını çatarak bana baktığında, gözlerimi devirdim.
"İnsan güzel bulduğu bir kızı, neden yaralasın?" Bunları söylemesi, beni sinirlendirirken hemşire gürültülü bir şekilde kapıyı açtı.
"Kan verecek birisini buldunuz mu?" Hemşire hızlı bir şekilde konuşurken, Barış elini kaldırdı.
"Ben."
"Tamam, Barış bey beni takip edin." Dedikten sonra hızlı adımlarla ilerleyen hemşirenin arkasından baktım. Barış önümden geçerken, bana ibne gülümsemesini gönderip, hemşireyi takip etmeye başladı. Hayatımdan nefret ediyordum. Şu dünyada, hep hapis hayatı yaşadım. Yemin ediyorum, hapise giren insanlar benden daha çok dışarıya çıkmıştır. Yurtta dışarıya çıkamadık. Burada da çıkamıyorduk. Melih'in sesi kulaklarıma dolarken, ona bakmaya başladım.
"Şu çocuktan nefret ediyorum!" Kafamı, sağa çevirdiğimde Barış'ın yanıma geldiğini farkettim. Omuzlarıma elleri ile baskı yaptığında, kendime gelip ona baktım.
"Ne var?" Diyerek gözlerimi devirdiğimde, omuzlarıma daha çok baskı yaptı.
"Bu canımı acıtmıyor." Dediğimde, hareketini sonlandırdı.
"Biliyor musun? İnsan sevgilisini yaralamaz." Bunları söylemesi, yumruklarımı sıkmama sebep olurken, psikopatça sırıttım.
"Anlayamadım?"
"Anlaşılmayacak ne var? Kulakların mı duymuyor yoksa? Ahsen, bugünden itibaren benim."
"Ahsen bunu yapamaz lan! O kimsenin olmayacak!" Dediğimde saçlarını düzeltti.
"Artık çok geç." Dediğinde sıktığım yumruğumu suratına geçirdim.
"Akın! Kardeşim yapma! Değer mi bu şerefsize?!" Melih'in dediklerini umursamayarak, Barış'ın suratına bir yumruk daha geçirdim.
"Lan Akın! O benim lan anlamıyor musun?! Sen Şafak ile çıkıyorsun! Ahsen'e birdaha dokunmayacaksın! Şimdi git buradan!" Diyerek, işaret parmağınla koridorun sonunu gösterdiğinde, hızlı adımlarla koridordan çıktım. Ahsen, benim değildi. Barış'a aitti. Belki Melih'i korumak için yapmış olabilirdi ama artık Barış'ındı. Benim onu uyarmama rağmen.
Melis'ten;
Barış'ın sesi koridorda yankılanırken, Akın korkak bir tavşan gibi buradan gitmişti. Ahsen'in neden bunu yaptığını bilmiyordum ama bunun bir önemi yoktu.
"Barış! Siktir git!" Bağırdığımda bana sert bir şekilde bakıp, hızlı adımlarla koridordan çıktı. Melih'in nefes alma sesi, ormandaki kuşların seslerinden daha güzel ve düzenliydi. Ya da bana öyle geliyordu. Akın'ın bu sıralar Ahsen'i umursaması, gözümden kaçmadı. Melih'e baktığımda yanımda, uslu bir çocuk gibi sessiz bir şekilde oturuyordu.
"Melih?"
"Efendim canım?"
"İyi misin?" Dediğimde başınla onay vererek, koridordaki saate bakmaya başladı. Ameliyat odasının hızlı bir şekilde açılmasıyla, gözümü oraya kaydırdım. Gülümseyen doktora baktığımda, kötü bir şey olmadığını anladım. Ayağa kalkarak, doktorun yanında bittim.
"İyi mi?" Endişeyle sorduğum soruya, sakin bir cevap verdi.
"Evet, ameliyat çok iyi geçti. Bıçağın boşluğuna gelmesi işimizi kolaylaştırdı. Sadece yarayı temizleyip, dikiş attık. Kan bulmanız, gerçekten çok önemliydi. On gün sonra dikişleri alınacak."
"Doktor bey, dövüşlerde ne olacak?" Melih, heyecanlı bir şekilde doktorun lafını kesti.
"On gün geçip, dikişler alındığında ağır kaldırmamak ve kendini yormamak şartıyla çalışabilir. Hasta şimdi uyuyor. Siz de gidin. Yarın kahvaltıdan sonra gelirsiniz." Dediğinde, sevinçli bir şekilde başımızla onayladık ve koridordan çıktık. Karanlık ve ıssız koridor, gerçekten harikuladeydi. Karanlığı çok severdim. İnsanın en iyi arkadaşı karanlıktır. Yani ben öyle düşünüyordum. Sırtım soğuk bir şeyle buluştuğunda kendime geldim. Gözlerimi kocaman açarak, karşımdaki kişiye baktım.
"Melih?"
"Efendim?" Diyerek dudağıma küçük bir öpücük kondurdu. Yüzüm kızarırken, ellerimi yanaklarıma koyarak yatakhanemizin olduğu koridora girdim. Yatakhaneye girince, hızlı adımlarla lavaboya girdim. Yüzüme soğuk su çarparak kendime geldim. Aynadan kendime baktığımda, kendi ten rengimden eser yoktu. Sarışın olduğum için, yüzüm çok kızarırdı. Seri adımlarla yatağımın yanına gidip, üzerine oturdum.
"Şafak! Buraya gel özel konuşalım." Sakin olmaya çalışarak söylediğim kelimelere karşılık, Şafak saniyeler içinde yanıma geldi. Yanıma oturup bana baktığında, kaşlarımı çattım.
"Sen yaptın değil mi?" Dedim, ona bakmayarak.
"Neyi ben yaptım?" Dediğinde, sinirli bir şekilde ona baktım.
"Şafak! Bilmiyormuş gibi yapma! Ahsen bugün tuvalette, beli yaralı bir şekilde bulundu! Senden başka kim yapabilir! Nasıl olsa burası senin! Ceza alamazsın sen!" Şafak bağırarak konuşmama sessiz kalırken, uyuyan kızlar homurdanıyordu.
"Kesin sesinizi!" Bağırdığımda, bütün gürültü kesildi ve sessizlik odayı kapladı.
"Söyle Şafak!" Diyerek saçını çektiğimde, çığlık attı. Bütün kızlar etrafımıza toplanmış, bizi izlerken onlara sert bir bakış attım. Suratıma inen yumrukla, kendimi yerde buldum. Hızla ayağa kalkarak Şafak'ın saçına yapıştım. Yatağımdan yere düşerken bağırdı.
"Ben yaptım!"
"Güzel! O zaman bunu Akın'a söyleyeceksin!" Diyerek onu ayağa kaldırdım.
"Hayır!"
"Evet!" Bağırdıktan sonra, kolundan tutup onu erkeklerin yatakhanesine sürüklemeye başladım. Koridorun sessizliğini umursamayarak, hızlı adımlarla yürümeye devam ettim.
Erkeklerin yatakhanesine girdiğimizde, bize yiyecekmiş gibi bakan bakışları umursamadım. Akın'ı gördüğüm an, hemen yanına ulaştım.
"Akın! Sevgilin sana bir şey itiraf edecek!" Bağırdıktan sonra, kolunu sıktığım Şafak'a döndüm.
"Nedir?" Sakince sorusunu soran Akın, Şafak'a baktı.
"Anlatsana lan! Kaşar!" Diyerek kolunu sert bir şekilde bıraktığımda ağlamaya başladı.
"Senin anlatacağın yok! Ben anlatıyorum. Akın, ahsen'i bu yaralamış."
Akın'ın yüz ifadesi her saniye değişirken, Şafak'ın yüzüne yaklaştı. Kaşlarını çatarak, suratına tükürdü ve ardından onu ittirip, yere düşmesini sağladı.
"Güvendim lan sana! Ona bir şey olabilirdi!" Etrafımızı sarmış olan erkekler, Şafak'a 'Yazıklar olsun.' bakışı atıyordu. Barış'ın yanıma gelmesiyle kafamı ona çevirdim.
"Barış, git buradan. Akın çok sinirli." Dedim, öfkemin eşliğinde.
"Umrumda mı sanıyorsun?" Diyerek gülümsedi.
"Bitti Şafak! Her şey bitti!" Dedikten sonra, sinirli bir şekilde yatakhaneden çıkan Akın'ın arkasından baktım. Şafak'ın, elleriyle yüzünü kapatıp ağlamasını umursamayarak Akın'ın peşinden gittim. Kolundan tutarak bana dönmesini sağladım. "Sakin olabilir misin?" Dediğimde, gözleri doldu. Bir erkeği ilk defa ağlarken görüyordum. Bu...
Bu gerçekten insanı, depremde yıkılan bir ev misali yıkıyordu.
"Akın ne oldu?" Dediğimde, gözünden bir damla yaş süzüldü.
"Ben. Ben sıkıldım artık yaşamaktan." Zorlanarak konuşmasından dolayı elimle sus işareti yaptım.
"Akın sus. Zorlama kendini." Dediğimde başını olumsuz anlamda salladı.
"Beni buradan atacaklar." Derken duvara yumruk attı.
"Ne güzel işte? Kurtulacaksın?" Soru sorarcasına baktığımda, saçlarını karıştırdı.
"Kimsem yok." Dediğinde hüzünlü bir şekilde ona baktım.
Bir insanın, kimsesinin olmaması. Ne kadar kötü bir şey.
"Bak bir çaresine bakarız. Yarın Ahsen uyanınca, yanına gideriz?" Dediğimde başını olumsuz anlamda salladı.
"Gitmem ben. Onun sevgilisi gitsin yanına." Diyerek yanımdan uzaklaştı.-BÖLÜM SONU-
İyi ya da kötü yorumlarınızı bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Şovu
ActionHer şehrin derininde sırları vardır. İçinde farklı yaşantılar ve değişiklikler barındırır. Normal olmayan bir kızın normal olmayan bir aksiyon macerası. Bu şehrin sırrı onun hayatını değiştirecek midir? Yoksa onu yıkacak mıdır? Yayınlanma tarihi: 1...