-19- "Öyleyse başlasın." Part 1

16 2 0
                                    

Melis ile küstüğümüz günden sonra kaç gün geçtiğini bilmiyordum. Bu akşam, dövüş vardı. O ölümcül dövüş, gelmişti. Akın, beni o kadar iyi çalıştırmıştı ki, artık bütün hareketleri, gardları biliyordum. Hatta bugüne kadar, yatakhanelerimize gitmeyip, spor salonunda kalmış, geceleri durmadan çalışmıştık.

Bir uçak yolculuğundaydık. Bütün herkes aynı uçakta, yolculuk yapıyorduk. Yöneticilerimiz, en önde oturuyorlardı. Akın, ben, Melih ve Melis yan yana oturuyorduk. Melis benimle hiç konuşmuyor, yüzüme bile bakmıyordu.
"Biz nereye gidiyoruz?" Dedi Melih bana bakarak. Omuzumu silktiğimde Akın'a baktı.
"Meksika."
"Neden Meksika?" Dedi cevap beklercesine.
"Çünkü orada kanunlar yok. Polislerin bizi yakalayıp, hapse atması gibi bir durum da söz konusu değil."

"Ay, sıkıldım. Telefon yok, müzik yok. Kaç saattir, yolculuk yapıyoruz?" Diyerek Melis gözlerini devirdi.
"Sanırım iki saat oldu. Birazdan ineriz, merak etmeyin." Dedi Akın gayet rahat bir tavırla. Hoparlörden ingilizce bir şeyler söylenmeye başladığında Akın'a baktım. Onun ingilizcesi çok güzeldi, ana dili gibi konuşabiliyordu.
"Ne dedi?"
"İniş yapacakmışız, kemerlerimizi takmamız gerekiyormuş." Dediğinde başımla onayladım. Kemerimi takıp derin bir nefes aldım.

**************

Sırt çantamı omzumdan düzeltip merdivenlerden inmeye başladım. Kalbim hızlı bir şekilde atmaya, tükürüklerim boğazıma dizilmeye başlamıştı. Dedikleri dövüşün olacağı mekana gelmiştik. Meksika, gerçekten güzel bir yerdi.
Kanunları olsaydı.

Akın önümden yavaş adımlarla iniyordu.
"Ya, Akın! Hadi, hızlı ol!" Dedim heyecanla. Arkasını dönüp sert bir şekilde bana bakmaya başladı.
"Hayırdır? Ne ara bana emir verir oldun? Bir şeyler öğrendin diye benden üstün olduğunu mu zannediyorsun?" Dediğinde ağzımı açıp, şaşkınlıkla gözlerimi kocaman açtım.
"Ne diyorsun? Ben... Ben asla öyle bir şey düşünmedim Akın."

"Şaka yaptım. Ah Ahsen! Çok safsın." Dedi ve önüne döndü. Anlayışlı bir insan olup, empati kurdum.

"Ahsen, şimdi soyunma odalarına dağılıyoruz, beş dakika süremiz var. Hızlı bir şekilde giyin." Dedi ve merdivenin son basamağına adımını attı.
"Tamam, kendine dikkat et. Bol şans!" Dedim ve Akın'a el sallayıp kızları takip etmeye başladım. Bu mekan dar koridorlardan oluşan, gri tonların hakim olduğu bir yerdi.

Ah salak Ahsen!
Çocuğa el salladın.

İçeriye girdiğimde hızlı bir şekilde, çantamı koyabileceğim bir dolap buldum kendime. Çantamdan spor kıyafetlerimi çıkarıp, hızlı bir şekilde giyindim. Topuz yaptığım saçlarımı çözdüm ve tekrardan sağlam bir topuz yaptım.

Hızlı adımlarla odadan çıktım. Yürüyen kalabalığı takip ederken, diğer tarafdan Akın'ı arıyordum. Onu bulamamıştım. Etrafı demirlerle kaplı bir ring vardı. Kısacası; kafes dövüşüydü bu. Bizim mekanın sakinleri, ringe çıkabileceği merdivenlerin önünde duruyordu. Diğer insanlar karşı tarafda, ayakta sabırsızlıkla bizi bekliyorlardı. Yukarıya doğru başımı kaldırdım. VIP üyelere özel balkonlar vardı.

"Yeter! Susun artık! Şimdi, dövüşte ilk kimlerin kapışacağını açıklıyorum..."
"Ah, hadi oyalama." Dedim fısıltıyla.
"Ahsen Poyraz ve Jane Brown!" Dediğinde gözlerim kocaman açıldı.

"Ne? Ben mi?" Dedim.
"Haydi! Çabuk çıkın, sizi beklemeyeceğiz!"
Hızlı adımlarla kalabalıktan sıyrılıp merdivenleri tırmandım. Kalbim duracaktı. Akın'ı gördüğümde istemsizce yüzümde bir gülümseme oluştu. Sunucu, beni ringin ortasına doğru ittirdi. Başımı kaldırıp rakibime baktım.
"Oha!" Dedim ve ringin ortasına doğru ilerledim.

Korkak adımlarla karşısına geçtiğim rakibim, oldukça uzun ve şişman bir kızdı. Erkek demeli miydim? Ölümümün bu yaratık tarafından olması beni korkutuyordu. Belimdeki yara izi hâlâ dururken, nasıl hayatta kalacağımı düşünüyordum. İlk olarak dövüşe katılmam beni endişelendirmişti. Herkes bana 'Ölümün geldi.' der gibi bakıyordu. Beni bu dövüşe hazırlayan Akın'a baktığımda, diğerlerinin aksine bana emin bir şekilde baktı.
"Yapabilirsin Ahsen! Sana güveniyorum!"

Bu güven verici sözler, heyecanımı azaltmamıştı. Akın için hayatta kalacaktım.
Daha gard pozisyonumu almadan, kız suratıma sert bir yumruk indirdi. Aldığım darbe ile yere yığıldım. Sanırım hayatımdaki son anlarımı yaşıyordum. Bu kız ile nasıl baş edecektim ben?

"Yuh!" Sesleri yükseldiğinde kız üzerime oturmuş, beni yumruklamaya başlamıştı. Kilosunu kaldırmayacağımı biliyordum. Neredeyse benim üç katımdı. Onca bağırışların içinden onun sesini ayırt edebiliyordum fakat ne söylediğini anlamış değildim.

Dizlerim ile arkasına vurduğumda üzerimden yana doğru kaydı. Bunu fırsat bilerek üstüne çıktım ve ardı ardına yumruklar geçirmeye başladım.
"Heyt be! Yavrum!" Gibisinden birçok söz duyduğumda sinirlenmiştim. Kıza daha hızlı bir şekilde vuracakken beni üzerinden fırlattı. Sırtımın soğuk betonla buluşmasının ardından kız üzerime gelmeye başladı. Hızlı bir şekilde beni kucaklayıp demirlere doğru ittirdi. Kafama giren ağrı ile başıma koydum elimi. Elimi gözümün önüne getirdiğimde kan vardı. Etrafı bulanık görmeye başladım ve etraf karardı.

Melis'ten;

"Melis, ona bir şey oldu. Delireceğim." Dedi Akın endişeyle.
"Sakin ol. Bak sıra sana geldi. Endişelenme, dövüşüne bak. O seni bırakmaz." Dediğimde gülümsedi. Merdivenler tırmanıp ringe çıktı. Onun rakibini kolaylıkla yenebileceğini, geçen seneden biliyordum. İçim rahatı.
"Melih? İyi misin?"
"İyiyim. Heyecan var da... Siz niye Ahsen ile konuşmuyorsunuz?" Diyerek kaşlarını çattı.

"Şafak, birgün yanıma geldi, bana Ahsen'in benden nefret ettiğini benim bir kaşar olduğumu düşündüğünü söyledi. Bende bunları Ahsen'in mi söylediğini sordum. Cevap 'Evet.' oldu. Şimdi, ringe bak ve biraz ders al." Deyip ringe baktım. Gördüğüm sahnenin ardından nefes alamamaya, kalbim hızlı bir şekilde atmaya başladı.
"Lan! Akın yerde! Oha! Ya nasıl olur Melis? Heryer kan içinde?"
"Ya Melih, bilmiyorum! Sus!" Dedim endişeyle. Nasıl oldu bilmiyordum.

"Ve ikinci kazanan, Jake Thomson!"
"Of Akın of!" Dedim dolan gözlerimden yaşların süzülmemesi için gayret ederek.
"Ve sırada, Melis Akar!"

Ahsen'den;

"Hey, you can't walking!"
"Ee!" Dedim ve yataktan kalktım. "Başlarım walkingine!" Dedikten sonra koşarak odadan çıktım. Bir topluluk elinde sedye ile bir kişiyi götürüyordu. Onlara yetişip sarı saçların sahibini görmek için daha hızlı koştum.
"Ya durun!" Dediğimde kimse beni takmadı ya da burada türkçe bilen bir doktor yoktu. Bir odadan içeriye girdiklerinde yavaşladım.

Orada kim olabilirdi?
Birisine bir şey mi olmuştu?
Bilmiyordum.

Odadan içeriye girdiğimde, yüzüme vuran soğukluk beni tedirgin etti. Bu anı bir kere daha, farklı bir ortamda yaşamıştım.
Burası bir morgdu.

Sedyedeki kişiyi morga koyacakları sırada "Stop!" diye bağırdım. Hepsi bana döndüğünde koşarak yanlarına gittim.

"Nasıl?" Dedim, beyaz tenine ve yüzündeki kırmızılıklara bakarak.
"Bu? Akın öldü mü?" Diyerek gözlerimden akan yaşları sildim.
"Evet, öldü." Arkamı dönüp bu mekanda türkçe bilen, beni anlayan kişiye baktım.

"Enişte? Sen..." Dediğimde başınla onayladı.
"Ben de onlardan birisiyim." Deyip kahkaha attı.
"Ve senin de sonun, onun gibi olacak."

~

Şov bölümünü iki part olarak ayarladım. Kendinize iyi bakın. Yorumlarınızı bekliyorum ♥ Birdahaki bölümde görüşmek üzere!

Ölüm ŞovuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin