-24- ''Beni Bırakma''

22 0 1
                                    


Akın'dan;

''Şu kahrolası yerde iki gündür bekliyoruz Barış. Neden uyanmıyor?''

''Akın, sadece kendini onun uyanmayacağına inandırıyorsun. Doktorlar iyi dedi. Çok derine girmediği için sadece sıyırmış fakat, lifleri kesilmiş ve dinlenmesi için ona uyku serumu veriyorlar. Buradan çıkınca onu psikoloğa yönlendirecekler.'' Dediğinde başımla onayladım.

''En kısa vakitte buradan gitmeliyiz.'' Dedim.

''Ne? Neden?''

''Yerimizi biliyorlar.''

''Nasıl?''

''Bugün Pınar'a birisi gelip, 'Barış Kıraç diye birisini tanıyor musunuz?' diye sormuş.'' Diyerek ellerimi birbirleriyle dövüştürdüm.

''Sıçtık.''

''Hem de nasıl! Ahsen iyileşir iyileşmez Melis ve Melih'i alıp gideceğiz buradan.'' Deyip ayağa kalktım. Doktor odadan çıktığında bana doğru yöneldi ve elindeki kağıtları okudu.

''Hastanın durumu iyi gözüküyor. Bugün taburcu olacak.'' Dedi -tabii yabancı dille-.

''Doktor hemen çıkmalıyız buradan!''

''Yapamam.'' Dediğinde cebimden para çıkartıp doktora uzattım.

''Yapabilirim. Siz hastayı giydirin, çıkarın gerisini ben halledeceğim.''

***************

''Akın ben iyiyim.'' Dedi bana.

''Tamam ama şu merdivenlerden biraz dikkatli inmeyi dene!'' Dedim. Hastaneden çıkıp benim evime gelmiştik. Evimin altına gizli bir silah mahzeni yapmıştım. Eve geldiğimizde Melisleri arayıp gerekli eşyalarını almalarını, buradan gideceğimizi söylemiştim. Onlar eve gelince de, mahzene doğru yol almıştık. Mahzenin kapısını açıp içeriye girdim.

''Oha lan!'' Dedi Melih.

''Hadi oyalanacak vaktimiz yok.'' Deyip özel koleksiyonumun bulunduğu cam kaplı çekmeceyi açtım.

''Melis sen şunu al... Melih tam sana göre bunu al... Barış sen şunu al... Ahsen sen de şunu.'' Diyerek en özel silahlarımı herkese verdim. Kendiminkini elime geçirip yürümeye başladım.

''Fazla vaktimiz yok. Acele edin. Hatta garaja kadar koşun.'' Dedikten sonra koşmaya başladım. Arabanın önüne gelince bagajını açtım ve kendi silahımı koyup diğerlerinin de koymasını bekledim. Şoför koltuğuna atlayıp arabayı çalıştırdım. Arkamı döndüm ve ''Herkes tamam mı?'' dedim.

''Evet.''

''Neden ben ön koltuğa oturmak zorundayım?'' Dedi Ahsen. Kimse bir şey demedi.

''Küslük vakti değil Melis ve Melih.'' Dedim ve gaza bastım.

''Ablam?''

''Ablan burada kalmak zorunda Ahsen.'' Dememle eş zamanlı telefonum çaldı. Arayan Pınar'dı.

''Efendim?'' Diyerek telefonu açtım.

''Beni bırakma.''

''Mecburum Pınar anladın mı? Biz Ahsen ile hep biribirimize aşıktık ve sen bu oyunun bir parçasıydın. Şimdi ikimiz buradan gidiyoruz!'' Deyip telefonumu camdan fırlattım.

''Ne yaptığını sanıyorsun?'' Dedi Ahsen. Cevap veremedim. Şehirden çoktan çıkmıştık. Arabanın aynasından arkadaki siyah arabaya baktım. Yol boyunca bizi takip ediyordu. Oraya bakarken önüme bakmayı unutmuştum ve önümüzü kaplamış araba yığınını görememiştim. Son bir hamleyle arabayı çevirdim ve olacak bir kazadan kurtulduk. Arabalardan çıkan adamlar bizim üstümüze doğru gelirken Ahsen'in elini tuttum.

''Sonumuz geldi.'' Dedi Barış.

''Hem de nasıl!'' Diye onayladı Melis.

''Dışarıya çıkıp savaşmalıyız!'' Deyip Ahsen elimi bıraktı ve arabadan çıktı. Tabii ki onlara karşı savaşamazdı. Adamlardan birisi Ahsen'i yakalayıp kafasına silah dayayınca hepimiz arabadan çıktık.

''Bırak kızı!'' Dedim yalvarırcasına.

''Hepiniz teslim olun. Kızı da alıp size cezanızı vereyim.''

-

Bir bölümün daha sonuna geldik. Final yapmaktan vazgeçtim çünkü daha çok yazılacak şeylerin olduğunu farkettim kendinize iyi bakın!

Ölüm ŞovuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin