-4-

104 5 4
                                    

Multimedia Melis-Melih iyi okumalar :)
Berrak gideli bir hafta olmuştu. Ben de bir hayalet misali etrafda geziniyor, insanların kişilik özelliklerini tahmin etmeye çalışıyordum. Berrak'ın gittiği gün haricinde bir farklılık yapılmadan eğitimlerimizi almıştık. Berrak gittiğinde içime oturup yuva kuran yalnızlık duygusu ile baş başa kalmıştım. Yatağımdan ayaklarımı sallayarak etrafa bakınmaya başladım. Melis benim yatağımın altında olan, Berrak'ın eski yatağına yerleşmişti. Böylelikle içimdeki yalnızlık, bir kuş olup benden ayrılmıştı.
"Melis? Uyandın mı?" Diyerek ranzanın merdivenlerinden indim. Kızların banyodan gelen çığlıklarını duyduğumda yüzümü buruşturdum. Sıcak suyu açamayan kızlar desek daha iyi olurdu. Ben, yeni olmama rağmen bunu öğrenmiştim. Melis'e baktığımda yüzünü elleriyle kapatmıştı. "Uyandım." Dedi garip bir ses tonuyla. Elleriyle yüzünü kapatmasından dolayı böyle garip bir ses çıkmıştı. Yatağının kenarına oturduğumda yattığı yerden kalktı ve bağdaş kurdu. Melis ile birbirimize 'Kanka' diyecek kadar yakın olmuştuk. Bir gece sabahlamış, diğer kızlardan azar işitmiştik.
"Kanka sana bir şey itiraf etmem gerekiyor." Dediğinde şaşkın bakışlarımla ona baktım.
"Evet?" Dediğimde sesli bir şekilde yutkundu.
"Ben Melih'ten hoşlanıyorum." Dediğinde gözlerim yerinden çıkacak gibi oldu. Melih onun öğrencisiydi. Barış ile önceden onun rütbesinden dolayı çıkıyormuş. Barış buranın en iyi öğrencileri arasında yer alıyormuş. Ben ona 'Sen Melih'i seviyorsun.' dediğimde 'Ben onunla çıkmam, o daha dövüşmeyi bilmiyor beni nasıl koruyacak.' gibi itirazlarda bulunmuştu.
"Ee Melisciğim 'Büyük konuşma.' demişler." Dediğimde gözlerini devirdi.
"Haydi haydi! Benimle uğraşma da kahvaltıya gidelim." Deyince ikimizde pijamalarımızla ayağa kalktık.
"Kanka duş almayacaksın dimi?" Dediğimde başını olumsuz anlamda salladı. İçime salgılanan rahatlama hissiyle ellerimi birbirine çarpmaya başladım. Bu hareketim Akın'ın kapıyı açmasıyla son buldu.
"Kızlar kahvaltıya gelmenize gerek yok. Özel spor odalarında eğitmenlerinizle beraber yiyebilmeniz için herkesin odasına iki tepsi bırakıldı." Dediğinde Melis'e baktım. Yüzünde küçük bir tebessüm olmasa bile gözlerinin içi gülüyordu.
"Aşkeeeem!" Tiz çığlık sesiyle kafamı tekrar Akın'a çevirdim. Adını daha üç gün önce öğrendiğim Şafak, Akın'ın yanaklarını sıkıyordu. Bu hareketine gözlerimi devirerek baktığımda Melis beni dürtükledi.
"Şuna baksana ne kadar yılışık." Diyerek fısıldadığında başımla onayladım. Şafak, Akın'ı sevmeyi bırakınca Akın bana baktı. Gözlerinde taşıdığı anlamı okumak oldukça zordu.
"Ahsen, hazırsan gidelim?" Beni süzerek konuştuğunda, Şafak delici bakışlarını benim üzerimde gezdiriyordu.
"Hazır gibi gözükmüyorsun. O yüzden ben seni kapının önünde bekleyeceğim."
55 numaralı dolabıma yönelip siyah olan eşofman takımımı elime aldım. Boş bir soyunma odası bulup kıyafetlerimi acele bir şekilde değiştirdim. Soyunma odasından çıktığımda bütün gözlerin üzerimde olduğunu hissettim. Kıyafetlerimi dolaba sıkıştırıp arkamı döndüm. Melis'e baktığımda hâlâ pijamalarıyla oturuyordu.
"Kanka ben kaçtım. Melih için bol şans."
"Saol kanka. Sana kolay gelsin." Diyerek el salladı. Kapıyı açmak için yönelince bir el kapı kolunu tuttuğunda başımı kaldırdım. Şafak'ın ateş eden gözlerine bakarken derin bir nefes aldım.
"Evet Şafak, ne oldu?"
"Çok şey oldu. Benim sevgilimi elimden alamazsın anladın mı? O bana sırılsıklam aşık." Dediğinde imalı bir şekilde gülümsedim. Akın'ın verdiği sırrı saklayacağım için sustum.
"Sen bir eğitmensin öyle değil mi?" Dediğimde sinirlerime hakim olmaya çalışıyordum.
"Evet."
"Seninde bir öğrencin var ve bu öğrenci erkek. Sizin sisteminiz böyle. Eğitimler karma bir şekilde oluyor. O yüzden bana laf söylemeye hakkın yok. Şimdi şu elini çek!" Bunları söyledikten sonra omzumda bir el hissettim. Elin sahibine doğru döndüğümde bu kişinin Melis olduğunu anlamam uzun sürmedi.
"Şafak, kızı rahat bırak. Onun bir suçu yok. Eğer ona bir zarar vermeye kalkarsan karşında beni bulacaksın." Melis bunları söylediğinde, Şafak korkak bir ceylan yavrusu gibi bakmaya başladı. Elini kapının kolundan çektiğinde kapıyı açtım. Akın sırtını dayadığı kapının karşısında olan duvardan ayrılarak bana doğru bir adım attı. Birkaç dakika boyunca bana baktı. İzlenmekten utandığım için yeri incelemeye başlamıştım.
"Haydi gitsek diyorum?"
"Tamam diyorum." Diyerek yürümeye başladı. Onu takip ederken uzun boyuna bakıyordum. O an arkasını döndüğünde şaşırmış bir şekilde ona bakmaya başladım.
"Sen beni mi inceliyorsun?"
"Yoo! Ne alaka? Niye inceleyeceğim seni?" Derken bir elimi havada salladım. "Diyorsun?" Dediğinde gülümsedim.
"Beni taklit etmeyi keser misin?" Dediğimde yürümeye devam etti. Koşar adımlarla ona yetiştiğimde memnuniyetle gülümsedim.
"Sen Şafak ile kavga mı ettin?"
"Tartıştık diyelim." Dedim. "Hem sen nereden biliyorsun?" Diyerek devam ettiğimde piç gülüşü yaptı.
"Farkındaysan kapının birkaç metre ötesinde seni bekliyordum." Derken 16 numaralı spor odamıza girdik. Odaya iki kişilik masa getirildiği gözümden kaçmazken, odanın farklılığı dikkatimi çekti. Yeni spor malzemelerinin odayı doldurmasına rağmen oda hâlâ ferahtı. Masaya baktığımda Akın'ın kahvaltı yapmaya başladığını gördüm. Ben de masaya oturup kahvaltımı yapmaya başladım. Akın yemeğini hayvan gibi değil insan gibi yiyordu.
"Ben burada kalmak istemiyorum." Dediğimde bana tarif edemediğim şekilde bakmaya başladı.
"Ben üç senedir buradayım ve kimseye bir şikayette bulunmadım."
"Buradan kaçmayı hiç düşünmedin mi?" Dediğimde başını olumlu anlamda salladı.
"Düşündüm fakat kaçamadım." Dedikten sonra tepsisindeki bardağından su içti.
"Şu ölümcül dövüşe ne kadar süre kaldı? Bu dövüş nerede olacak?" Dediğimde kollarını çaprazladı.
"Imm... Şimdi bugün günlerden Salı... Tam olarak 22 gün var." Dediğinde gözlerimi kocaman açarak ona bakmaya başladım.
"Ben kesin bittim. Ölümüme 22 gün var. Ah! Harika!" Diyerek homurdandığımda gözlerimi devirdim.
"Sana bir şey olmayacak. Eğer azimle ve inanarak çalışırsan bu yarışı kazanırsın. Andre Gide demiş ki; Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret edemeyenler, yeni okyanuslar keşfedemezler." Bir erkeğin söyledikleri hayatımda ilk defa içimi güvenle sararken tebessüm ettim.
"Garanti veriyor musun?" Derken tam gözlerinin içine bakıyordum.
"Üzgünüm ama, ben bir firma değilim." Dediğinde gülümsedim. Kahvaltı tepsilerimizi almak için Sansar odaya geldiğinde ikimizin tepsisini Sansar'a uzattım. Sansar gülümseyerek odadan çıktığında Akın ayağa kalktı. Onun ardından ben de ayağa kalktım ve kapıyı kapatıp kilitledim. Benim iğrenç hallerimi görmelerini istemiyorum.
"Sen niye kapıyı kilitledin?" Derken kum torbasına yumruk attı.
"Neden kitlemeyeceğim?" Dediğimde dolaptan kıyafetlerimi çıkardı ve bana uzattı.
"Tamamen unutmuşum. Sen çık ben giyineceğim." Dediğimde başıyla onayladı ve odadan çıktı. Kalın askılı, siyah büstiyeri ve siyah taytımı giyip eski kıyafetlerimi dolabıma sıkıştırdım. Kapıyı açtığımda Akın'ı göremedim. Bu durum kaşlarımın çatılmasına sebep olurken kapıyı kapattım. Küçük koltuğa oturup Akın'ı beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra kapı açıldığında içeriye siyah sporcu atleti ve gri, dizlerinin üzerinde biten bir şort giymiş Akın girdi. Ağzımın 'O' şekli almaması için dudaklarımı birbirine bastırsam da gözlerim beni ele verebilirdi. Sporcu atletinden belli olan kaslarına gözlerimin kaydığını farkettiğimde, hemen gözlerimi tavana kaydırdım.
"Bugün beraber çalışacağız. Çünkü biliyorsun ki ben de dövüşeceğim." Dediğinde ayağa kalktım.
"Ne ile başlıyoruz?" Dediğimde boks eldivenlerini bana uzattı. Eldivenleri giyerken gözlerimi devirdim. Torba yumruklamaktan artık sıkılmıştım.
"Ahsen, artık torbaya iki saat boyunca vurmayacaksın. Bugün tekme tekniklerini öğreteceğim ve ardından diğer aletlere geçeceğiz." Dediğine gülümsedim.
"Ahsen, öncelikle bacaklarını ne kadar yukarıya kaldırırsan o kadar iyi. Rakip uzun boylu olabilir. Aynen şöyle yapacaksın." Diyerek bacağını havaya kaldırdı. Bacağı boyumu geçecek kadar kalktığında ağzım açık, şaşırmış bir şekilde ona bakıyordum.
"Ben bunu yapamam." Dediğimde bana yaklaştı ve bacağımı tuttu. Ne yaptığını anlayamazken bacağım gözümün önüne geldi.
"Yapmak çok zor değil." Diyerek bacağımı bıraktı. Bıraktığı anda bacağıma giren sancı ile koltuğa oturdum.
"Ah! Acıyor."
"İlk seferde olur böyle." Dediğinde ayağa kalktım. Acıyı umursamayarak Akın'ın karşısına geçtim.
"Benim karşıma değil, torbanın karşısına geç." Dediğinde torbanın karşısına geçtim.
"Şimdi torbayı karşındaki rakibin gibi gör ve istediğin gibi onu döv." Dediğinde torbayı yumruklamaya başladım. Bir iki adım geri çıkıp Akın'ın gösterdiği şekilde tekme attım. Yumruklamaya devam ederken birden torba üzerime gelmeye başladı. Sırtım soğuk bir şey ile buluştuğunda gözlerim kapalıydı.
"Ahsen. Ahsen iyi misin?" Hafif tokatlarla gözlerim açıldığında karşımda Akın'ı gördüm. Başımdaki acıyla inlediğimde birden ayaklarım yerden kesildi. Gözlerimi açtığımda Akın beni kucağına almıştı ve bana bakıyordu. Deniz kadar güzel bir mavi olan gözlerinin içine bakarken kendimi kaybettim. O benim gözlerime bakarken neler düşündüğünü asla bilemeyecektim. Sahte bir öksürük sesi çıkardığımda kendine geldi ve beni koltuğa yatırdı. Bana doğru eğildi ve alnıma işaret parmağıyla dokundu.
"Alnın kızarmış." Dediğinde tekrar alnıma dokundu.
"Abartmaya gerek yok. Sadece biraz acıyor." Dediğimde dizlerinin üzerinde oturup bana bakmaya başladı.
"İstersen hemşire getirebilirim?"
"Burada hemşire mi var?"
"Burada dışarısı ile bağlantının kesilmesi temel ilkedir. O yüzden burada ihtiyaç bakımından her şey mevcut." Derken saçlarını düzeltti. "Gerek yok." Dedim başıma giren ağrıyı umursamayarak.
"Aslında bir ağrı kesici olsaydı iyi olurdu. 22 gün var ve ben hazır değilim." Dediğimde gülümseyerek ayağa kalktı ve kapıya yöneldi.
"Ayağa kalkma sakın. Düşersin felan." Diyerek odadan çıktı. Bu çocuk beni her ne kadar sinir etse de güldürmeyi başarıyordu.
"Salak!" Deyip gülmeye başladım. Güldüğüm anda başıma giren sancıdan dolayı gülmeyi bıraktım. Akın kapıdan elinde bir hap ve su ile girince tebessüm ettim. Bana uzattığı hapı elime alarak yattığım yerden doğruldum. Su şişesini elime aldım ve açtım. Hapı ağzıma attıktan sonra suyu içtim. Hap boğazımdan geçmediğinde hafifçe öksürdüm. Suyu daha fazla içerek hapı yuttum. Suyu Akın'a uzattığımda hiç beklemeden elimden aldı.
"Çok teşekkürler Akın." Diyerek gülümsedim.
"Sana 15 dakika mola. Ağrı kesici etkisini gösterdiği zaman çalışmaya başlarız." Dediğinde başımla onayladım. Eldivenlerini takıp torbaya vurmaya başladı. Sanki karşısında bir insan varmış gibi ondan sinirini çıkartıyordu. O torbaya vurdukça damarları belirginleşiyordu.
"Bu çok sıkıcı." Diyerek demir sapı olan dambılı kaldırmaya başladı.
"O çok ağır değil mi?" Dediğimde gülümsedi.
"Sadece dört kilo." Bunu söylemesiyle içimden gelen gözlerimi devirme hissini geri çevirmedim.
"Ben çalışacağım. 15 dakika mola felan istemiyorum." Diyerek ayağa kalktım. Başımın ağrısını umursamayarak eldivenlerimi elime aldım. Eldivenlerimi giyip torbaya vurmaya başladım. Her vurduğumda ensemde hissettiğim sancı hareketlerimi zorlaştırıyordu. Kapı açıldığında Akın ile aynı anda kapıya baktık. İçeriye Melis ve Melih girdiğinde şaşırmamak elde değildi. "Hoşgeldin Melih kanka." Akın'ın bunu demesiyle şaşkınlığım giderek artıyordu.
"Hoşbulduk Akın kardeşim." Diyerek tokalaştılar.
"Ay! Sanki yıllardır birbirinizi görmüyorsunuz." Dedi Melis dalga geçerek. Melis ile Melih'i yanyana gördüğümde gerçekten yakıştıklarını farkettim.
"Ziyaretimizin sebebi şu ki; Sansar bizi odadan kovdu. Kendisinin de hazırlanması gerekiyormuş. Ne kadar süre sizinleyiz bilmiyorum." Melis bunu söylerken gözlerini devirdi.
"Güzel olabilir aslında." Dedim. Herkes bana baktığında güldüm.
"Ne?" Dediğimde Akın gözlerini devirdi.
"Başlayalım artık?" Akın'ın uyarısıyla herkes bir şeyler ile uğraşmaya başladı. Akın ve ben boks torbasının önüne geçtik. Melis ile Melih'e baktığımda birbirlerine vuruyorlardı.
"Melih, şu reflekslerini bir geliştir!" Melis'in sesi odada yankılanırken yüzümü buruşturdum.
"Ahsen bana bak."
"Baktım." Dediğimde gözlerine bakmadan yapamıyordum.
"Gözlerime bakabilirsin. Utangaç çocuklar gibi yapma lütfen." Dediğinde utangaç olmadığımı göstermek için gözlerine bakmaya başladım.
"Şimdi bu dövüşlerde saç yolmak serbest fakat başlangıçta böyle başlayamazsın. Benimle dövüşerek kendini geliştireceksin." Derken kum torbasını tavandaki kancadan çıkardı ve koltuğun üzerine koydu.
"Ama sen çok güçlüsün seninle dövüşemem." Dediğimde gülümsedi.
"Emin ol orada benden daha iyileri var." Derken karşıma geçmişti.
"Şimdi başlangıçta rakipten hamle bekleme. İlk hamlede dağılan çok insan var." Dediğinde omzuna yumruk attım.
"Güzel ama bu yavaş oldu tekrar vur." Bunu söylemesiyle göğüsüne yumruklar atmaya başladım. Bir iki adım geri çıktıktan sonra tekme atacaktım fakat ayağımı yakalayarak beni yere düşürdü. Diğer bacağımın boşta olduğunu farkettiğimde şeyine tekme attım. Ayağımı bıraktığı anda ayağa kalktım ve sırtına atladım. Onun saçını çekerken dengesini kaybetti ve ikimizde yere yapıştık. Neyse ki benim altımda o vardı ve kafamı ikinci defa vurmamıştım. Ellerimi göğsünden çekerek yanına oturdum.
"İyi misin?"
"Sanırım artık çocuğum olmayacak."
Bunu söylemesi beni utandırırken Melis omzuma dokundu.
"Sen iyi misin?" Dediğinde başımı olumlu anlamda salladım.
"Özür dilerim gerçekten." Derken yanaklarımın kızarması geçmişti.
"Tamam artık devam edelim." Diyerek ayağa kalktığında ben yerde oturuyordum. Bana elini uzattığında elimi uzattım ve ayağa kalktım. Kapı açılınca herkes gelen kişiye baktı.
"Barış?" Melis bunları söylerken kekelemişti.
"Yeni sevgilin bu mu küçük kaşar?"

-BÖLÜM SONU-

Ölüm ŞovuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin