-12-

29 4 0
                                    

Multimedia'da kimlerin olduğunu biliyorsunuz, iyi okumalar.

Güzel manzaranın eşliğinde temiz havayı içime çektim. Sanırım burada en huzurlu hissettiğim yer terastı.
"Manzarası güzelmiş." Diyerek korkuluklara koyulan bir çift küçük ele baktım.

Ellerin sahibine bakmak için kafamı kaldırdığımda şaşkınlığımı gizleyemedim.
"Abla?" Dedim bağırarak.
"Sessiz ol. Buraya gizli saklı geldim. Sana bir şey söyleyeceğim." Dediğinde başımla onayladım.

"Dövüşten sonra buradan kaçacaksın, dövüşte kaybetmemen lazım. Yurtdışına kaç, eğer senin kim olduğunu öğrenirlerse öldürürler seni. Yurtdışında yaşayacaksın ölene kadar. Anladın mı beni?"

Beni neden öldüreceklerdi?
"Buradan kaçtığın gün bana haber ver, sana para vereceğim." Dedikten sonra koşarak yanımdan ayrıldı.

Sanırım ölmek istemediğimi bir kez daha anlamıştım. Ben Akın'dan, Melis'ten, Melih'ten ayrılacak mıydım?
Aramıza nehirler, denizler, okyanuslar girecekti. Ölüm korkusunun verdiği üzüntüyle gözlerimden yaşlar süzülürken, koşar adımlarla spor salonuna gitmeye başladım.

Sesli bir şekilde spor salonunun kapısını kapatıp koltuğa oturdum.
"Ne oldu Ahsen?"
"Ben." Dedim ve sustum. Ona söyleyemezdim.

"Sen?" Dediğinde cevap vermeyip ağladım. Ben gerçek arkadaşlarımı, gerçek hoşlantılarımı, insanların kötülüklerini, açık gözlü olmayı burada öğrenmiştim ve gitmem gerekiyordu.

Ondan uzak mı durmalıydım? Yoksa ona yakın olup, zamanımı değerlendirmeli miydim?
"Dövüş nerede olacak?" Konuyu değiştirme çabasına girdiğimi anlamış olacak ki gözlerini devirdi.

"Meksika'da olacak. Ne olduğunu söyle."
"Çalışalım o zaman." Diyerek ayağa kalktım. Boks eldivenlerimi elime geçirip torbanın önünde durdum.
"Ahsen, beni delirtme." Dediğinde takmamaya çalışarak şarkı söylemeye başladım.

"Benimki geliyor! O da biliyor, kalbimi yerden yere vuruyor! Ah! Bir gülüyor. Of! Bir bakıyor. Bin kere öpsem de yetmiyor!" Aklıma gelen ilk şarkıyı söylediğimde yerin dibine girmek istemiştim.

Sesim berbattı!
Fakat Akın'a bunu söyleyemezdim.

Torbaya sinirle vurmaya başladığımda ensemde hissettiğim kıpırtıyla durdum.
Saçlarımı elleriyle kavrayıp bir şeyler yaptı. Ellerini saçlarımdan ayırdığında gülümsedim fakat arkamda olduğundan dolayı o bunu farketmedi.

"Teşekkür ederim, tokam düşmüş olmalı." Diyerek elimi saçımda gezdirdim. Hayır, örgü felan örmemişti. Topuz yapmıştı.
"Bir şey değil." Dediğinde nerede olduğuna bakmak için arkaya doğru döndüm.

Dönmez olaydım. Bu kadar yakınımda olduğunu bilmiyordum.
Neredeyse burunlarımız değecekti birbirine. Gülüyordu, nedensizce.

Belki de vardı bir nedeni, benim bilmediğim. Eldiven geçirdiğim ellerime baktığımda güçlü kollarına dokunuyorlardı.

"Öhm. İlk olarak sana Gard tespiti yapmalıyım." Diyerek benden ayrıldı.
"Zor mu?" Dediğimde gülümsedi.
"Hangi elinle yazı yazıyorsun?"
"Sağ."
"Tespit bitmiştir."
"Ha?" Diyebilmiştim sadece.

"Gardlar, düz gard ve ters gard olarak ikiye ayrılırlar. Düz gard sağ elle yapılır, bu gardda sol kol önde, sağ el arkada -yani çenede- olmalıdır. Ters gard ise bunun tam tersidir."
"Sanırım anladım." Diyerek gülümsedim.
"Pozisyonu al." Dediğinde ellerimi yumruk yaptım. Sol kolumu dediği gibi öne alıp, sağ elimi çenemin hizasına getirdim.

"Olmadı." Deyip sağ elimi çenemin biraz sağına doğru kaydırdı. Sol yumruğumu tutup göz hizama getirdi ve elimi bıraktı.
"Bu pozisyon boksta kazanmanın yegane kaçış yoludur. Şimdi ayaklarını omuz hizasına getir." Dediğinde ayaklarımı omuz hizama getirdim.

Ölüm ŞovuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin