İki gün sonra
Bu gün Toguh halkına umut vermek ve motivasyon konuşması yapmak için sarayın dışına çıkacaktık. Buna ben karar vermiştim. Babama kalsa hiçbir şey yapmazdı.
Bu aralar Orela'yı görmüyordum çünkü neticede o baş muhafızdı. Bir ülkenin ordularından sorumluydu.
Kıyafet odama girdim. Çok tedirgindim. Doğru kıyafeti seçmem lazımdı. Ama ben kıyafeti seçmeden o beni seçti.
Açık bir su yeşiliydi. Çok zarif duruyordu. Ten rengim normalden daha açık olduğu için rengi üzerimde çok güzel duruyordu. Tülden ve kabarıktı. Üzerime giydiğimde bir peri kızı gibi hissetmiştim. Hemen elbise gibi zarif ve açık su yeşili olan eldivenlerini de giydim ve kıyafet odamdan dışarı çıktım.
Makyaj masama oturdum ve gördüğüm inci kolyeyi boynuma taktım. Aynı şekilde inci bir bileklik vardı onu da sol bileğime takıp hizmetkârlatın saçımı yapmalarına izin vardim.
Yaklaşık yarım saatte saçım bitmişti. Kendimi güzel hissediyordum ama çok tedirgindim.
"Leydim, dışarı çıkma vaktiniz geldi."
sarı saçlı hizmetkârın sözü ile mideme bir hançer saplanmış gibi bir ağrı girdi. Soğuk soğuk terliyordum. Çenemin de titremeye başladığını fark ettim. Buna alışık değildim. Bundan da kortum. Dışarı çıktığımda tedirginliğim artmıştı.
Ellerimi sürekli elbiseme ve saçıma götürüyordum. Sonuçta insanların karşısına çıkacaktım.
"Hazır mısın?" babamın sesini duyduğumda başımı hızla
olumlu anlamda salladım.Beraber dışarı çıktık. Etraf bizi korumakla görevli muhafızlarla doluydu.
Hemen önümüzde bir at arabası vardı. Altın renkli tüllerle süslenmişti.
'hadi bakalım' sadece kendim duyacağım bir sesle konuşup at arabasına doğru yürüdüm.
Arabaya bindiğimde babam da yanıma oturdu. Tedirginlik tüm bedenime dalgalar halinde yayılırken aldığım nefeste zorluk çekiyordum.
Araba ilerlemeye başlamıştı. Şehrin meydanında belirlenen yerlerde insanlar olacaktı. Biz de onların karşısında konuşma yapacaktık.
Bu konu hakkında daha faza düşünürsem kafayı yiyecektim. Bundan dolayı başka bir şey düşünmeye karar verdim.
Aklımda tek bir isim belirdi, Drien... Nasıl oluyordu da onu bu kadar merak ediyordum? Onu tanıyalı daha bir ay oluyordu. Adaletsizdi... Belki de o beni hiç düşünmüyordu.
Düşünüyor muydu ki?
Düşünüyordur... Sen merak etme. Telepatiksel olarak bağlısınız.
İç sesimin bu sözüne göz devirip düşünmeye devam ettim.
Bir insan nasıl bu kadar harika olur ki?
Tanrı sahabine bağışlası- Dedi ikinci iç sesim.
İlk iş sesim onu boğmuş olacak ki sesini kesti. Tanrım! Çoklu kişilik bölünmesi yaşatma bana!
Konuşmanın yapılacağı alana kadar kimsenin ağzından tek sözcük çıkmamıştı. Sonunda vardığımızda araba durdu. Etrafa baktığımda bize ulaşmak için buraya gelmeye çalışan insanları ve onları engelleyen muhafızları gördüm.
Arabadan indiğimizde tüm gözler üzerimizdeydi. Halk bir şey dememizi, onları yönlendirmemizi ister gibi bakıyordu. Tüm kaygım daha da artmıştı. Baktığım bu insanlar belki de savaşta öleceklerdi.
Kendi hayatları maf olacaktı. O gün ben ölseydim bunların hiç biri olmayacaktı. Aileler çocuklarının öldüğünü duyacaktı ve kahrolacaklardı. Çocuklar belki de anneleri olmadan büyüyeceti. Aynı benim gibi... Çok üzgündüm. Ben neden hâlâ yaşıyordum ki? Nefes almayı hak etmiyordum ve bunu bu insanların gözünün içine bekınca anlamıştım.
Babam iki elini yanlara doğru havaya kaldırdı ve nihayet konuşmaya başladı.
"Çok sevgili halkım! Biliyorum zor günler geçiriyorsunuz. İnanın bana benim kadar üzülemezsiniz."
Söyledikleri tamamen bir yalandan ibaretti."Sizlerden gerçekleri saklamak beni kahreder. Bundan dolayı size bir açıklama yapmak istiyorum."
Tam olarak neyden bahsediyordu o?"Gerçek şu ki etraftan duyduklarınız doğru. Bu krallık bir savaşa hazırlanıyor."
Etraftan konuşma ve gürültü sesleri gelmeye başlamıştı. Herkes yalan olması için dua ettikleri şeyin gerçek olduğunu öğrenmişti. Bir anda babamın üzerine bir taş isabet etti. Taşı atan kişi konuşmaya başladı.
"Senin yüzünden yeterince şey yaşadık! Hepimiz sesin beceriksiz bir kral olman yüzünden toprak ve mal kaybettiğimizi iyi biliyor!" adam sözünü bitirir bitirmez muhafızlardan birisi adamın kellesini vicudundan ayırdı. Ben de dahil olmak üzere herkes korkmuştu. Babam hiçbir şey olmamışgibi devam etti.
"Tepki göztermeniz gereken kişi ben değilim. Sevgili kızım! O ölmüş olsaydı bunlar olmayacaktı."
Karşı çıkamadım çünkü haklıydı.
Herkes bağırmaya başladı. Eski korkularından eser kalmamıştı.
'birimizi öldürdünüz hepimize gücünüz yetmez!'
'Leydimize güveniyoruz.'
'o, bize kendini kanıtladı!'
Bu sözler duyduğum suçluluk duygusunu bitirmişti.
Artık bu krallık için yeni bir tarih yazılacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güvenin Bedeli
Teen FictionGücü elimde tutmayı reddedersem boynumdaki kolye etmeyecek birinin otoritesi altında kalmam kaçınılmaz sonum olurdu. "Kaç!" "Prens Endo ve Leydi Kirina geldiler efendim." "Sadece iyiliğini istiyorum." 27.1.2024 gizem #40 24.2.2024 sahteaşk #1 20...