19.Bölüm Olur

59 14 43
                                    

Drien'e birini öldürdüğümü söylediğimde kim olduğunu söylememe gerek yoktu. O bilirdi. O anlardı... Odamda karşımdaki duvara bakarken düşündüğüm şeyler bunlardı. Şimdi bir krallığın tüm umut ışığı bendim. Ama bir savaş olacaktı. Kan dökülecekti ve benim yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Taç giyme töreni olmayan bir kraliçeydim ben. Tacı olmayan bir kraliçe...

Ben bir kraliçeyim.

Bu cümle çok tuhaf geliyordu. Anormal ve tuhaf...

Rusot'a mektup yazmıştım. Babamı öldürdüğümü, kendi babasını öldüren bir kızın savaşa tereddüt etmeyeceğini söylemiştim.

Ediyor muydum? Evet.

10 gün sonra...

On gün geçmişti. Babamı öldürüşümün üstünden, bir kraliçe oluşumun üstünden tam on gün geçmişti. Bu on gün içinde krallık için çalışmalar yapmıştım. Kumar masalarını kapatmış, kimsesiz çocuklar için bir okul ve yurt ayarlamıştım. Sürekli bir oraya bir buraya koşturuyor ve ellerimde evraklarla ortalıkta geziyordum.

Dinlenmek hakkım değildi, bunun farkındaydım. Ama bir bencillik yapıp kendim için birkaç saat ayırmıştım.

Bu birkaç saat içerisinde sadece odamda oturmak istemediğime karar verdim.

Kapımda benim için bekleyen muhafızlara seslendim. "Muhafızlar! Dışarı çıkacağım, üç kişi benimle gelsin." üç kişi hemen öne çıkmıştı.

Okumu, yayımı ve sadağımı alıp dışarı çıktım. Beni takip eden muhafızlara baktım. Yaşamalıydım. Ölmemeliydim. Herkes ölebilirdi ama ben yaşamak zorundaydım. Bu benim bencilliğim değildi. Ben ölürsem taht boş kalacaktı. Belki de iç çatışmalar yaşanacak, başka ülkeler topraklarıma göz dikecekti.

Sarayın sağına, hep ok attığım yere gittiğimde bir karartı gördüm. Bu bir insandı. Vücut hatlarından erkek olduğu anlaşılıyordu. Baştan aşağı simsiyah giyinmişti ve kafasında bir pelerin vardı. Elindeki yayı gelmişti ve bırakmak üzereydi.

Ve bıraktı... Hedef tahtasına baktığımda. Attığı okun hedef tahtasının iki parmak aşağısında olduğunu gördüm.

Elindeki başka bir oku kırarken "Aağ! Yeter artık!" dedi gizemli adam.

O adamın sesi neden tanıdık gelmişti?  Refleks olarak gülümsemiştim. Evet... Oydu.

"Hey!" diye bağırdım. Gülerken. Şaşkındım. "Yardım ister misin?"

Ban döndüğünde göz göze geldik. Sonra yayını gerdi. Ve bıraktığında ok hedef tahtasının ortasındaydık. Bana bakarken nasıl yapmıştı bunu?

"Kendim hallediyorum ley- kraliçem."deyip beni eğilerek selamladı.

Muhafızlara gitmelerini söyledim. Beni dinleyip gittiler ve Drien'le baş başa kaldım. Aramızdaki mesafeyi adımlarımla kapatırken gülümsüyordum. "Buraya gelmen ne kadar sürdü. Mektubu sana göndereli on gün geçti ama buradasın."

"dört gün." dedi. "tam dört gündür içim içime sığmıyor."

Aramızda bir adımlık mesafe kalınca durdum. "Nasıl? Bir haftalık yolu sana dört günde kat ettiren şey ne?"

"Kim? Asıl soru bu ve cevabını biliyorsun. Am illaki senin soruna cevap vereceksem bir krallığı tek başına yönetmek zor olmalı. Yardım etmeye geldim."

Güldüm. "Sen mi?"

"Sizin aksinize derslerini aksatmayan, uslu bir öğrenciydim ekselansları. Bununla kalmayıp ülke yönetimi ile ilgili birçok şey öğrendim. Sağdık hizmetkarınız olarak görevime hazırım yani."

Her şeyi nasıl şakaya vurabiliyordu ki?

"Evet sadık hizmetkârım, beni takip et." arkamı dönüp bir adım attım, ikinci adımımı yere basamadan beni sağ kolumdan tutup kendine çekti.

Sırtım göğsüyle buluştuğunda nefesimin kesildiğini hissettim. Kokusunu alabiliyordum. Deniz kenarında gün batımını izlemek gibi hissettiriyordu... Sanki bütün sorunlar bitebilirmiş gibi geldi o an. Sanki sorumlulukların altında ezilen beni koruyabilirmiş gibi geldi. Ama bu imkansızdı.

Başını sol boyun boşluğuma yaklaştırırken konuştu.
"Ama daha yeterince çalışmadım ve sen de daha yeni gelmiştin." başı boyun boşluğumla buluştuğunda etraf yıkıldı. Ben yıkıldım. Kanım damarımda bir deprem olmuşçasına hareket etti ve en sonunda ben dünyaya geri döndüm.

"Tamam." dedim en normal sesimi kullanmaya çalışarak.

⚔️

Yaklaşık iki saat ok atmıştık. Soru soruyordum, cevap yoktu. Konuşmuyordu. Beni takmıyordu. Sıkılmıştım artık. "Bence yeter bu kadar, ha?"

Beni dinlemeden yayı tekrar gerdi.
"Hadi ama!" oku, bana bakarken hedef tahtasına atmaya çalışıyordu.

"Asıl sana hadi ama! Yeter ayrıl şuradan!"

"Tamam yapmadım bir şey..."

"Ne yapacaktın acaba? Daha ne yapacaktın acaba! Bilmem ne zamandır buradasın yaptığın tek şey şu lanet tahtaya ok atmak! Sordun mu nasılım diye?"

Umurunda değilmişim gibi davranıyor, sorularıma cevap vermiyordu. Dayanamadım. Elimdeki yayı önüne fırlatıp konuşmaya devam ettim.

"Katil oldum lan ben! Can aldım, can! Var mıydı konuşabileceğim biri? Söyle, var mıydı! Yoktu! Şu hayatta güvendiğim bir avuç insan vardı artık kimse yok! Dedim ki Drien gelsin, o seni dinler!"

Sinirliydim. Delirecektim. Beni umursamayacaksa neden gelmişti ki? Derin nefesler alıp verdikten sonra devam ettim.

"En yakın arkadaşım bir yıldır, bak üç yüz almış beş gün boyunca aklımdan çıkmayan adama kendini yamadı! Aşık olduğum adam en yakın arkadaşıma aşık oldu ve ne var biliyor musun? Beni öldürmeye çalıştılar!"

"Şu haysiyetine sıçtığımın çocuğuna aşık olduğum adam deme!"

Bu dedikleri umurumda mıydı? Hayır!

"Tek dostum bana ihanet etti sandım. Belki de edecekti! Belki de son anda karar değiştirdi! Ben kendi babamın katili oldum. Ve gayrimeşru kardeşimi  arıyorum. Sanırım yani!"

Gözlerindeki yıkılmışlığı görüyordum. Kendine kızıyordu belki de. Neden bu kadar yükselmiştim? Neden bana değer verip vermediğini önemsiyordum ki? Boşvermeliydim, değil mi? Bana neydi, kimseyi beni sevsin diye zorlayamazdım.

"Boşver, özür dilerim. Kimseyi benimle ilgilensin diye zorlayamam."

Onu arkamda bıraktığımda yaklaşan adım seslerini duydum.

"Bak, özür dilerim. Çok çok çok özür dilerim. Senin için geldim zaten. Açıklayacağım bak! Ben sana hiç o taraflarımı göstermedim ama rekabetçiyimdir ben. En iyisi olmadan bırakamam. Yapmam bir daha özür dilerim."

Yürümeyi bıraktım. O da bıraktı.
"Bana bağır, sıç ağzıma ama bana 'beni sevmek zorunda değilsin, benimle ilgilen diye zorlaramam' deme."

Ona döndüm. Kollarını aniden belime doladı. Beni normalden daha setçe kendine çekip kafasını boyun boşluğuma gömdü. Sayıklıyordu. O sayıkladıkça nefesi bedenimi delip geçiyordu.

"Özür dilerim özür dilerim özür dilerim."

Güvenin BedeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin