24.bölüm Dost Mu, Düşman Mı?

46 4 64
                                    

″İsterseniz oğlunuza sarayı gezdirebiliriz.″

gözleri büyüdü.

″Teşekkür ederiz ekselansları, çok yüce gönüllüsünüz.″

Yapmacık, çıkar güden gülümsemesine onunki gibi samimiyetsiz bir gülümseme ile karşılık verdim. Ayağa kalktığımda beni taklit ettiler. üstlerinde kurduğum otorite hoşuma gitmişti. Benden korkuyorlardı. bunu bilmek için duru görüye gerek yoktu. Onlara zarar vermeyeceğimi anlamalarını beklemek aptallık olurdu.

Onlarla birlikte sarayı gezerken saymaya üşendiğim sayıda odanın her birinin ne işe yaradığını anlatıyordum. Pahrin'in eşi bizimle gelmek istememişti.

Sonunda  ilk üç katı bitirdiğimizde onlara fark ettirmesem de yorulmuştum. Adının Stew olduğunu öğrendiğim çocuk anlattıklarımı büyük bir ciddiyetle dinliyordu. Daha yedi yaşındasın bu neyin ciddiyeti, diye geçirdim içimden.

Bir odanın kapısına yaslandığında bana döndü. ″Ekselansları peki bu odada ne var?″ beynim uyuşmuştu ve odaları artık ayırt edememeye başlamıştım. ″İçeri girelim anlatayım.″ dedim. İçeri girince odayı hatırlamayı umarak. 

Pahrin kapıyı açıp içeri girmem için selamladı. Ben içeri girince onlar da girdiler. ″Ekselansları, sizin burada olduğunuzu bilmiyordum.″ dedi Pahrin eğilerek. Onun eğildiği yere baktığımda minik bir öksürük krizine girdim.

Elinde ciltli bir kitapla, dağınık saçlı, rahat bir gecelik giymiş, melül melül bana bakan bir Drien vardı yatakta. ″Amay, bunlar ne?″ gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. 

″Evet Stew. Bu odada da misafirlerimizi ağırlıyoruz. Bak, Prens Drien ile de tanışma şerefine eriştin. Onu görmek herkese nasip olmaz ve onun gülümsemesini görmek her yiğidin harcı değildir.″ 

Pahrin uyarıcı gözlerle bana baktı. Onun da Drien'den korktuğunu anladım. Bana sinirlenmesinden endişe ediyordu. ″Amay'a bakışlarını düzelt. Hoşuma gitmedi."

Pahrin şaşkınlık ve korku arasına eğilerek Drien'den özür diledi. "Özür dilerim ekselansları. Yakınlığınızı bilmiyordum, affedin ekselansları."

Kaşlarımı çattım. Drien bir prensti ve ben bir kraliçeydim ama benden çok o saygı görüyordu şu an.

"Yanınızda bir kraliçe varken bir prense yaranmaya çalışmanız ne kadar doğru?" dedi Drien.

"Hayır efendim, siz sıradan bir prens değilsiniz. Siz Buz Prens'siniz."

"O zaman sana emrediyorum. Sadece Amay'a itaat edeceksin."

"Efendim, hadsizliğimi mazur görün ama aranızdaki yakınlık ne tam olarak?"

Göz devirdim. İkisi sohbet ediyordu. Çünkü ben burada yoktum. Çünkü o Buz Prens'ti.

"Seni neden ilgilendiriyor? Ona özel bir yakınlığın mı var?" dedi iğreniyorum gibi Pahrin'e bakarak.

"Evet efendim." Drien'in çatık kaşları adamı süzdü.
"Bazen bazı şeyleri anlamanız gerektiği gibi anlayamıyorsunuz babacığım. Prens Drien eminim ki kuzen olduğunuzdan farklı bir anlam çıkardı." Bu çocuk babasından nasıl zeki olabiliyordu?

Pahrin'e anlık bir inme indi. "Hayır hayır hayır. Biz altıncı dereceden akrabalardan sekizde beşlik ikinci kuzeniz."

"Anladım."

Acaba bir anda yok olsam bu sohbette beni fark ederlermiyi? Hiç sanmıyordum.

"Gel Stew, onlar konuşsunlar. Biz devam edelim." dedim ikisine iğneleyerek bakarken. "Tabii ki de ekselansları."

Stew yanıma geldiğinde Drien konuştu. "Hadi ama sevgilim. Senin için krallığımı terk edip buraya geldim, sırtıma bir ok yedim ve bir savaş açtım ve şimdi sen bana trip mi atıyorsun?" gülümsemesi derinleşti. "İnan bu hallerin bile hoşuma gidiyor."

Beynime oksijen gitmemeye başlamış olmalıydı. Yanaklarım yanıyordu!
"Kırmızılaştınız." dedi Stew.
"Sarayı geziyorduk. Saray. Stew, gel benimle. Bay Pahrin, siz de eşinizin yanına gidebilirsiniz. Malum benimle Sarayı gezmektense Drien'le konuşmaya meraklısınız ve ben bunu istemiyorum."

İlahi bakış açısı...

Grag yemeği yemişti. Hatta iki kere daha yemek istemişti. Sırf o güzel kızı tekrar görmek için...

Adını bile bilmiyordu. Yüzünü biliyordu sadece. Tuhaftı, çok tuhaftı hem de. Annesi gibi bakıyordu kızın gözleri. Şevkatli bakıyordu. Üstünde beş kiloluk zırh ve elinde zırhın ağarlığından hallice bir kılıç tutarken düşündükleri bunlardı.

Kılıç onun için sadece bir saldırı-savunma aracı değildi. Bir ruhtu, yoldaştı. Kendisine herkes ihanet edebilirdi ama bu kılıç etmezdi.

"KALDIRIN KIÇLARINIZI!" diye kükredi Orela.

"Çabuk! Hizaya geç!" tüm askerler onun emri ile sıraya geçti. Otoritesi burada kaçınılmazdı. Bu ordular onun emrindeydi ve krallığı korumak için gerekirse kendi de dahil herkes ölecekti. Altındaki atla beraber askerlerin içlerinden geçti ve tam karşınarında durdu.

"Greg buraya gel." onun komutuyla beraber Greg, Orela'nın yanına gitti. "Belki kendisini tanıyorsunuzdur. Toguh'un sokaklarında adaleti sağlayan ve bir zamanlar krallığa karşı olan biriydi. Ama sonra onu buldum ve ekselanslarının huzuruna çıkardığımda bağlılık yemini etti. Ve şimdi burada krallığa bağlı olan bir orduyu komuta etmek için bulunuyor."

Lafını bitirir bitirmez askerler üstlerindeki zırhın ağırlığından utanmadan dedikoduya başladılar.

"Kapayın gagaları! Kaç yaşında adamlarsınız. Bir de kadınlara dedikoducu derler. Bu ordudan Greg'in komutasına girmek isteyen var mı?"

Yaklaşık üç yüz kişi elini kaldırdı. "Peki. Sizler Greg'i takip edin gerisi dağılabilir. Her an bir alarma hazır olun. Bildiğiniz gibi Diyar Savaşı'ndan galip ayrılacağız. Başka çaremiz yok."

Ardından saraya ilerledi. Amay'a söylemesi gereken bir şey vardı ve o bundan hiç memnun olmayacaktı.

Amay'dan...

Stew'u alıp odadan uzaklaştığımda Pahrin de eşinin yanına gitmişti ve nihayet sarayı gezmeyi bitirmiştik. Benim nefes nefese kalışıma inat olarak Stew halen yorulmamışa benziyordu.

Pahrin ve eşinin -Amane- yanına gitmek için merdivenlerden aşağı iniyorduk.

"Siz sevgili misiniz?" kaşlarımı çattım. "Neden?"

"Yanlış anlamayın ekselansları. Sadece merak ettim."

Durdum. O da durup bana baktığında boy hizasına inip konuştum. "Evet ama bu bir sır. Tamam mı?"

"Sır tutmayı biliyorum ekselansları ve ben çocuk değilim. Boyuma inmenize gerek yok." yüce tanrım! O ne demişti?

Gülerek ayağa kalktım. Merdivenleri bitirip Pahrin'in yanına yöneldiğimde Orela da oradaydı. Beni görünce hızla yanıma gelip beni aksi yöne ilerletti.

"Ne oldu?" hiçbir tepki vermeden konuştu.

"Yer altı çetelerinden biri Toguh'un sokaklarında cirit atıyor. Hakkında bildiğim tek şey evleri yağmalayıp insanları öldürdüğü ve babamla yaptığı ortaklığı benimle devam ettirmek istediği."

Güvenin BedeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin