Hadise - FeryatNe zaman uyuduğumu bilmiyordum tek hatırladığım battaniyeyi kafama kadar çekip ağladığımdı.
Yatakta doğrularak çalışma masamın üzerinde duran dijital saate baktım. Öğlen olmuştu. Okula gitmemiştim. Önce kafamda ki sesleri susturmam lazım dı.
Yataktan kalkarak banyoya girdim. Buz gibi suyun altına girdim. Ama su bile işe yaramamıştı kafamdaki düşüncelerden sıyrılmak için.Dün bana seni hiç sevmedim dedi. Hiç. İnsanlara çok çabuk güveniyorsun İklim. Nefret ettiğim adama aşık olmuştum. İnsan cidden nefret ettiği adama aşık olurmuş..Ben bunu anladım.
Oysa ben onun beni çok sevdiğine inanmıştım. Sevgisi de kendi yalanmış İklim.Sudan çıkarak havluma sarıldım. Dolaptan beyaz kazak ve mavi kot pantolon çıkararak hızlıca üstüme geçirdim. Saçlarımı taradım. Açık bıraktım çoğu zaman yaptığım gibi. Hafif bir makyaj yaptıktan sonra sırt çantama test kitaplarımı, kalemliğimi ve defterimi koydum. Her zaman kitap okumak için ya da ders çalışmak için gittiğim bir kafe vardı. Kuğulu kafe oraya gidecektim. aklımdaki düşüncelerden sıyrılmak için. Hazırladığım çantamı alarak aşağı indim. Kapının kenarındaki askılıktan montumu alarak üstüme geçirdim. Ayakkabılarımı giydikten sonra kafeye doğru yola çıktım. Yürüyerek gidecektim. Taksiye ya da otobüse binmeyi sevmem. Sadece mecbur kaldıkça binerim.
Kulaklığımı takarak çalma listemden rastgele bir şarkı açtım.
Kafenin önüne durdum. Bugün çok kalabalık değildi sanırım. Çok meşhur bir kafeydi. O yüzden çoğu zaman kalabalık oluyordu ama bugün değildi. Dışarıdaki masalardan birine oturdum. Garson gelince kendime kahve istedim. Test kitaplarımı çıkararak önceden çözmediğim yerleri çözmeye başladım. Garson kahvemi getirince başımla teşekkür ettim.
Gülümseyerek işinin başına geçti. Benden en fazla bir iki yaş büyüktü sanırım. Yeşil gözlü, sarışın bir çocuktu işte.İlk olarak matematik çözmeye başlamıştım ama sanırım hata yapmıştım. Sadece iki soru çözmüştüm. On dakikadır soruyla bakışıyordum. En sonunda söylenerek kitabın kapağını kapattım. Not tuttuğum defterimi çıkararak tarih notlarıma göz gezdirdim.
Masanın üstündeki telefonum çalınca arayan kişiye baktım. Gökmen.
Telefonu açarak kulağıma götürdüm."Efendim Gökmen."
"Evde misin?" Diye sordu.
"Hayır değilim. " Dedim
"Neredesin o zaman?"
"Kafede ders çalışıyorum Gökmen. Ne oldu?" Diye sordum sabırsızca.
"Konumu at." Dedi ve telefonu yüzüme kapattı.
Hızlıca konumu atarak notlarına geri döndüm.
"Allah zihin açıklığı versin yavrum." Gökmen 'in sesini duyunca arkaya doğru döndüm. Sanırım okul buraya yakın olduğu için bu kadar hızlı gelmişti. Yanında Mira da vardı.
İkiside geçerek önüme oturdular.
Az önceki sarışın garsonu çağırarak siparişlerini verdiler.
"Ee iklim nasılsın?" Diye sordu Gökmen. Omuzları kaldırdım sonra tekrar indirim.
"Aynı." Dedim yorgun sesimle."Belli oluyor." Dedi Mira .
"Ne çalışıyorsun?" Kafasını uzatarak defterime baktı.
"Tarih severiz."dedi.
Bakışlarım Mira 'ya döndü. Arkamda bir yere odaklanmış. Gözlerini kısmış, öylece bakıyordu. Kafamı arkama doğru çevirerek odaklandığı yere baktım.
Sal beni artık ya. Hayatım senin yüzünden boka battı resmen..Yağız Sinan' la beraber aramızdaki masada oturuyordu. Göz göze gelince önüme döndüm. Yarım Kalan kahvemi kafama diktim. Masanın üstündeki eşyalarımı çantama koydum.
"Gidiyor musun?" Diye sordu Mira. Kafamı evet anlamında salladım.
"Yarın okula gelecek misin?"
"Yok."dedim. "Neyse görüşürüz." Dedim. Onun oturduğu masaya bakmadım. Kahvenin parasını garson kahveyi getirince ödemiştim o yüzden içeriye girmeme gerek yoktu. Kafenin bahcesinden çıktım. Kulaklığı tekrar kulağıma taktım. Ellerimi montumun cebine sokarak sahile doğru yürümeye başladım.
Neden hala peşimdeydi? Belki de oyunu bitmemişti. Ama bu kadar acı yetmez miydi? Annemle bir akrabalığı var mı acaba? Annemde ilk başlarda Yağız gibiydi.
Banka oturdum ve içime denizin kokusunu çektim. Hava çok esiyordu o yüzden yarım saatten fazla kalmamaya karar verdim. Etrafımdaki insanları izledim. Çiftler el ele gülüşerek yürüyorlardı. Yaşlılar benim gibi banka oturmuş gazetelerini okuyorlardı ya da denizi izliyorlardı. Bende bir yaşlı sayılırdım bedenen değil ama ruhen..
Ellerim buz tutmuştu montumun cebinde olmasına rağmen ayağa kalktım. Kalkar kalkmaz dev bir cüsseye çarptım. Kafamı kaldırmadan,
"Pardon." Dedim ve yürümeye başladım.
"İklim!" Diye bağırdı arkamdan dev cüssenin kime ait olduğu çıktı. Yağız 'a..
Sesini duyunca daha hızlı yürümeye başladım.
O kadar hızlı yürüyordum ki her aldığım nefeste göğsüm inip kalkıyordu. Bileğime dolanan eli yok sayarak yürümeye çalıştım ama bırakmıyordu. Dönerek yüzüne baktım. Güzel yüzüne...
Aklıma beni hiç sevmediği gelince gözlerim dolmuşu."Bırak beni. Ne istiyorsun?" Dedim dişlerimi sıkarak.
"Kendimi afettirmek istiyorum İklim." Dediğinde sinirden güldüm. Bileğimdeki eli hafifletince hızla bileğimi çektim. Kafasını eğerek eline baktı.
"Ben seni affetmem Yağız. Boşuna uğraşma. Bunun için mi peşimdesin? Kendini afettirmek için mi ? Benimle boşuna vakit geçirme git kendine eğlenecek başka birini bul. Onu seversin belki. Ama sevmezsen de sakın yüzüne doğru söyleme tamam mı ? O da benim gibi çok üzülür. Ben üzüldüm o üzülmesin." Dedim ellerimle gözyaşlarımı sildim.
"İklim..." Konuşması benim konuşmamla yarım kaldı.
"Okula duyura bilirsin ben alıştım zaten." Omuzlarımı silktim.
"Sadece tek birşey istiyorum bana yaşattığını yaşamadan ölme olur mu Yağız? Bu duyguyu tat.." dedim ve arkamı dönerek yürümeye başladım. Gözlerimde ki yaşlar istemsizce akıyordu. Siliyordum tekrar akıyordu...
Ağzımdan hıçkırık kaçtı. Buğulanan gözlerim yüzünden önümü göremiyordum. Yolun ortasında durdum ve gözlerimi iyice sildim. Sonra evin yolunu tuttum.