♤
Minho, Auistin'i sorgu odasına getirmişti. Auistin, Robert'ın nerede olduğunu söylemediği için Minho'dan iyi dayak yemiş sayılırdı. En son o iğrenç, kanlı yüzüyle gülerek karşısındaki gömleğinin kollarını katlayan Minho'ya baktı Auistin.
"Çok yazık"
Minho, iki elini masanın üstüne koymuş bir şekilde karşısındaki adama bakıyordu.
"Ne demek istiyorsun?""Yeji diyorum, bu akşam onu son görüşünüzdü."
Minho, adamın yakasına yapışmış elini yumruk yapmış bir şekilde ona tutuyordu.
"Daha fazla elimi senin o pis kanın ile kirletmeden ne demek istediğini söyle Auistin!"Anında sorgu odasının dışında Yeji'nin sesi duyuldu. Robert'ı kafası eğik bir şekilde karakoldan içeriye sokmuştu.
"Kapa çeneni Robert, sorgu odasında yeterince konuşursun!"
Çok geçmeden, sorgu odasının kapısı açılmış ve elleri kelepçeli bir şekilde Robert yeri boylamıştı. Auistin'den bir farkı yoktu onunda, her tarafı kan içindeydi.Yeji, Robert'ı elinden bıraktıktan sonra. Silkelenmiş ve üstünü düzelmişti. Gözlerinde kendini belli eden siniri, insanı korkutmaya yeterdi.
"Robert da burada olduğuna göre paketleme işi sende Minho."
Minho, anlamsız bakışlar ile Yeji'ye bakıyordu. Neler olmuştu, Robert'ı nereden bulmuştu? Auistin'in neyi kastediyordu? Kafasındaki onca cevapsız soru ile Yeji'ye bakışlarını dikti Minho.
"Dışarı çık az sakinleş Yeji, sinirinin sebebini sonra konuşuruz."
Yeji, onaylarcasına başını sallamış ve sorgu odasından çıkmıştı.♤
Jeongin eve gitmek için karakoldan dışarıya çıktığında Hyunjin, bahçede ki banklardan birine oturmuş, yanındaki yaşlı bir adam ile sohbet halindeydi. Jeongin, Hyunjin'in yüzüne bile bakmadan ona seslendi
"Bugün tek başınasın Hyunjin."
Hyunjin, Jeongin'e seslenmek için dudaklarını araladığı sırada yaşlı adamın ona seslenmesi ile susmuştu.
"Yakının mı?"
Hyunjin, onaylarcasına başını salladı. Hiçbir şey demeden duruyordu öylece. Yaşlı adam Hyunjin'in omzuna elini koymuştu ve ayrıca ona bakarak gülümsüyordu."Sanırsam önemsediğin biri ve aranız bozuk. Doğru mu tahmin ediyorum?"
"Evet bayım"
"Peki ne kadar önemli senin için?"
Hyunjin, dudaklarını aralamış ve derin bir iç çekerek yanıt vermişti karşısındaki yaşlı adama.
"Kelimelerimi sadece bu soruda toparlayamıyorum."
Her insanın hayatında önemsediği biri vardır elbette. Fakat bu "önemseme" tam olarak nasıl ifade edilebilirdi? Kimileri için kelimelerin toparlanmadığı, kimilerinin içinde kelimeler ile anlata anlata bitiremediği bir ifadeydi. Lakin önem, somut bir şey miydi? Önem verdiğimizi, değerli bulduğumuzu, somut bir şeye bağlayarak mı ifade etmemiz gerekiyordu? Hissettirmek yetmez miydi? Yeterdi elbette. İnsanların çoğunluğu somut bir şeye dayatırdı, o kişinin kendisi üzerinde olan değerini.
Duygular soyuttur öyle değil mi? Ruhumuzun ve onunla beraber duygularımızında zaten sıkıştırıldığı bu bedende, yeni bir beden arayışına girmek nedendi öyleyse? Duygular somut değildi fakat insanlar kendilerini kanıtlamak için duygularını somutlaştırmayı uygun görürdü.
Kelimelerin kifayetsiz olduğu zamanlar yoktu. Sadece bizler, yapboz parçasını yanlış yere oturtturmaya çalışırdık. Kendi yerini kendimiz açısından uygun görmezdik. Ne kadar saçma geliyor öyle değil mi? Bir yapboz parçasının kendi yerini beğenmediğimiz için yanlış yere oturtturmaya çalışmak... peki hangimiz yapmıyor ki bunu? Yanlış yere doğru kelimeyi koymaya çalışmayı. Her şeyin bir zamanı ve yeri vardır. Doğru yerde, doğru zamanda içimizden geldiği gibi konuşmak gerekirdi.
♤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MYSTERIOUS LIVES
FanfictionOnlar için umutsuz vaka yoktu. Onlar, gizemli hayatları açığa kavuşturacak güce ve umuda sahip kişilerdi.