"Tanrı, ölümlü insanoğlu için sonsuza dek yaşatılacak anılar sundu."
♠︎
Saat 21.00
Elinde ki eldivenler ile birlikte kurabiye hamurunu yoğuruyor, telefonundan açmış olduğu kısık sesli müzikle anın tadını çıkarttıyordu Jisung. Bakışlarını kapının arkasında kalan salona yönelttiğinde koltukta uyuya kalmış olan kardeşini gördü. Yüzünde oluşan tebessüm eşliğinde yoğurmakta olan hamuruna geri döndü.
Kardeşi doğuştan bacaklarını kullanamayan bir bireydi. Jisung ise ailesinin kaybından sonra, henüz dokuz yaşındayken, bütün hayatını kardeşine bakmakla geçirdi. Onlara sahip çıkan örgütün ajanları ile, kaldı ki o zamanlar onların akrabası olduğunu düşünürdü, yaşamakla sürdürdü.
Doğrusunu söylemek gerekirse hayatını adamış olduğu bu kız çocuğu, onun kardeşi değildi. Her şeyi öğrenmişti Jisung, o örgütte yer alan ailesini, bütün bu yaşadıklarının büyük bir oyundan ibaret olduğunu, sevdiği oğlanı ve daha bir çok acı gerçeği. Fakat hiçbir şey koparamadı onu kardeşinden, tek bağ kan ile mi olurdu? Han, bakmakta olduğu bu küçük, güzeller güzeli kız çocuğu ile birlikte diğer altı oğlanı da kardeşi olarak görüyordu.
Geri kalan Minho ise onun karanlığını aydınlatan yıldızı oluyordu.
Bunca zaman boyunca hatırlayamadığı anılar için kendine lanetler yağdırıyordu. Bunca yıldır aradığı ışık epeydir karşısında dururken bu ondan bihaber durumda yaşamıştı. Nasıl hatırlamamıştı onu? Bunu anlamıyordu.
Tek gerçeğimiz olarak gördüğümüz şeyler, diğer hakikatleri karanlıkla bırakan bir bulut olabiliyordu.
Bahçede duymuş olduğu sesle beraber camdan dışarıya bakar oldu. Tanıdık gelen bu siyah arabanın plakasına gözlerini kısıp okumaya çalışırken kapının sesi duyuldu.
Eldivenlerini çıkarmadan yavaşça dirseği ile kapıyı açtığında karşısında gördüğü yüzle sertçe yutkundu.
Dudaklarını araladığı sırada onu kolları ile saran beden ile suskunluğun esiri oldu.
Sevdiği adam oradaydı. Ve onu kollarının arasına almış bulunuyordu...
Han, elinde olan eldivenler yüzünden ona istediği gibi sarılamazken, boynuna kafasını gömmüş olan Minho'nun boğuk sesi duyuldu.
"Bunu daha önce neden yapmadım ki..."
Yıllar sonra gelen bu eşsiz sarılmanın bıraktığı huzur ile gözlerini yumdu Jisung. Gülümsüyordu, bunca yıldır aradığı huzur bu olmalıydı. Huzurun tanımını yapması gerekirse tam bu anı söylerdi, içinde bulundukları şu an... İki yarım kalmış ruhun, birbirlerini tekrardan buldukları tam şu an...
"Minho" kısık bir sesle duyduğu kendi ismi ile birlikte yavaşça geri çekildi. Elleri hala daha belinde olan bedenin gözlerine kenetlenmiş, parlayan bu gözlere yüzünde oluşmuş olan gülümse ile birlikte bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MYSTERIOUS LIVES
FanfictionOnlar için umutsuz vaka yoktu. Onlar, gizemli hayatları açığa kavuşturacak güce ve umuda sahip kişilerdi.