16. BÖLÜM: KURT VE CEYLAN

74 7 0
                                    

2024, Rima Arven Kanık.

Altı gün sonra düğünüm vardı.

Mesut ile evlenecektim. Zengin, kariyeri olan, yakışıklı bir adamdı Mesut. Ancak alkolikti. Bunu öğrendiğimde çok şaşkındım. Eskiden daha ileri dereceymiş. Annesini ve kız kardeşini alkolün etkisiyle dövdüğü olmuş ama sonra tedavi almış ve alkolü azaltmış.

Yine de böyle birisiyle evlenecek olmak beni üzüyordu. Çünkü sevdiğim adam değildi. Ve bir alkolik ile olmak istemezdim. Ancak anneme bir kez tamam demiştim, hastalığı da bu kadar ilerlemişken geri adım atamazdım.

Sadece planım annemi kaybettiğimde, o benim mürvetimi görerek öldüğüne inandığında Mesut'tan ayrılmak ve buradan gidip kendime daha iyi bir hayat kurmaktı.

Şimdi ise nişanım vardı. Kız istemem ve sözüm olmuştu. Nişanımı da yapacaktık ama sonra Mesut'un annesi rahatsızlandığı için bu haftaya ertelemiştik.

Kuaförde saçım yeni bitmişti. Elbise giyecektim. Daha sonrasında ise Mesut'un korumalarından birisi beni götürecekti. Neden koruması vardı bilmiyordum ve bu da araştıracağım bir konu olacaktı.

Elbisem kırık beyaz rengi kayıkçı yaka tamamen tülden oluşan kısa bir elbiseysi. Ayağımda yine topuklu ayakkabı vardı. Ve ben böyle olmaktan nefret ederdim. Daha sportif şeylerdi tercihim. Makyajım bile istediğimden daha abartılı olmuştu.

Ve en önemlisi sevdiğim adam yoktu...

O gün ona o kadar çok sinirlenmiştim ki belki bir ihtimal canı yanar diye düğün davetiyemi göndermiştim. Ne aptallıktı oysa... O beni sevmeyen bir adamdı, ne diye üzülecekti ki?

Hazır olduğumda dışarı çıktım. Kuaförde ki kadın beni görünce gülümsedi. "Çok güzel olmuşsun." Dediğinde tebessüm ettim.

"Benim için biraz abartı aslında ama olsun, harika iş çıkarmışsınız. Teşekkür ederim."

"Aman Rima," dedi gülerek. "Senin için dümdüz bir elbise bile çok abartı. Şaşırmıyoruz yani. Neyse, hadi geç kalma kendi nişanına. Bende bir saate gelirim."

"Tamam." Diyerek ona sarıldım. "Tekrar sağol. Görüşürüz." Mekandan çıktığımda korumanın araçta olduğunu fark ettim. Şoför koltuğunda oturuyordu. Başında ise şapkası vardı.

Neden şapka takmıştı ki?

Umursamadan arka koltuğa oturdum. "Gidelim." Dedim dümdüz bir sesle. Önüme döndüm ve telefonumu alıp mesaj gelmiş mi diye baktım. Falaz yazmamıştı bana. Belki de davetiye daha gitmemişti.

"Tabi." Duyduğum sesle başımı kaldırdım ve aynadan onunla göz göze geldim: Falaz Turgay Noyan.

"Falaz?" Derken gözlerim irileşti. Etrafıma baktım. "Niyazi nerede? Ne yaptın adama?"

"Falaz ya Falaz." Derken arabayı çalıştırdı. "Halas, arkadaşını güzellik uykusuna yatırdı diyelim." Derken dişlerini sıkıyordu.

"Sen ne yapıyorsun? Ne zaman geldin?"

"Bu gece." Dedi ve kapıları kilitledikten sonra aynadan benimle göz göze geldi. Beni süzdü. "O adam için mi hazırlandın böyle?"

"Seni ilgilendirmez."

"Bana cevap ver Rima!" Diye bağırdı. Yerimde bir başkası olsa belki de korkardı ama ben çenemi dik tuttum.

"Seni ilgilendirmez." Dedim tekrardan. Oysa geldiği için mutluydum. Peki planı neydi? Ne yapacaktı? Ve neden?

"Öyle mi?" Dediğinde yüzüne dik dik bakmaya devam ettim. "O zaman boşuna hazırlanmışsın, o nişana gitmiyorsun."

"Yaptığın adam kaçırmak!" Diye bağırdım. "Hem sana ne? Ne diye beni götürüyorsun?"

ATEŞ BÖCEĞİ İLE ALAŞAFAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin