3 gün.
Köyden ayrılalı 3 gün olmuştu ve ben neredeyse durmadan elimdeki haritadaki rotadan ilerliyordum. Devam edemeyecek kadar yorulduğum ve acıktığım zamanlarda duruyor, ormanda yiyebileceğim meyvelerden topluyordum. Halen olanlar karşısında anlam yükleyemiyordum. Köyden ayrıldığım gün, son kez gitmemek için direnmiştim fakat direnişi kazanamamıştım. Daha neler olduğunu bile bilmeden ayrılmam gereken evim artık uzakta kalmıştı. İçimde biriken hüzün ve özlemi gideceğim yerde tekrar teyzemi bulmamı umarak bastırıyordum.
Bileğimi saran bilekliği hiç çıkarmamıştım ve sanırım bugün çıkarmam gerekiyordu. Bakır metallerle sarılı yuvarlak mavi taşların artık neredeyse enerji dolduğunu görebiliyordum. Gündüz ışığı ile incelediğimde bu taşların kyanit taşları olduğunu fark etmiştim. Ne sebepten olduğunu bilmediğim şekilde bedenim enerji yayıyordu. Fazlasıyla. Bu taşlar bu enerjileri emiyordu. Fakat kotalarını doldurmuş olmalılardı çünkü güneş gibi parlamaya başlamışlardı. Enerjiyi aktarmam gerekiyordu.
Neredeyse yürümekten aşınan ayakkabılarım rahatsız etmeye devam etti. Bakmaktan ezberlediğim haritaya göre ileride bir köy bulunması gerekiyordu. Yarım günden az bir süre yürürsem köye ulaşabilirdim. Üstelik ilerleyeceğim rotanın içinde bulunuyordu.
Bu yaşıma kadar evden neredeyse hiç uzaklaşmamıştım. Köyün etrafını saran ormanın içerisinde gezindiğim ve zamanı kaybettiğim günlerim olmuştu fakat şu an içinde bulunduğum orman farklıydı. Bileğimdeki taşlar yeteneklerimi kesmemişti ama bastırmıştı. Kabustan sonraki hissettiğim yoğunluk yoktu ama hala enerji bulutlarını görebiliyordum.
Ayağım bir ağaç köküne takıldığında tökezledim ve ağacın nemli gövdesine tutundum düşmemek için. Yorulmuştum ve biraz acıkmıştım. Yoluma devam etmek istiyordum ama bedenim buna izin verecek gibi durmuyordu. Bir elim ağacın gövdesine yaslıyken köke takıldığım için iyice yıpranan ayakkabımı kontrol ettim. Bu durumda yürümeye devam edersem kendimi yaralayacaktım.
Nerede oturabileceğimi görmek için etrafı inceledim. Etrafımdaki ağaçlar geldiğim köydeki ağaçlardan farklıydı. Gövdeleri daha kalın ve nemliydi. Üstelik birçoğu büyük yosunlarla kaplıydı. Gözlerimi kıstım.
Etrafta herhangi bir su birikintisi olabilir miydi?
Sağ tarafımda küçük bir tepe bulunuyordu. Bulunduğum konumdan daha yüksekti. Ayakkabımı tekrar giyip tepenin üstüne doğru tırmanmaya başladım. Pelerinin dolamaması için belime doğru topladım ve toprak üstünden çıkan kalın köklere tutunarak tepeyi tırmandım. Ellerimi toprağa yaslayıp soluklanırken düşüncelerimden yanılmadığımı fark ettim.
Biraz uzak olsa da ileride şelale vardı. Aslında su sesini çoktan duymuş olmam gerekiyordu. Gerçekten yorulmuş olmalıydım. Birkaç kez soluklanıp sırtımdaki yüke biraz daha dayanarak ayağı kalktım.
Güneş tam tepedeydi. Yüzüme vuran ışıktan dolayı bedenim ısınmaya başlamıştı. Üstelik teyzemin verdiği pelerin sayesinde geceleri hiç üşümemiştim. Hem köyde gördüğüm garip hava olayı bir daha karşıma çıkmamıştı. Sanırım teyzem haklıydı, hava benden kaynaklı değildi. Aslında çok düşünmüştüm. Gördüğüm kabusun bunla bir bağlantısı olabilir miydi? Askerler neden köyü boşaltmamızı istiyordu? Teyzem iyi miydi? Kabustaki kişi...onu düşünmek bile istemiyordum. Resmen kabusta kalbimden hançerlenmiştim ve bunun etkisi bedenimden silinmemişti. Bana verilen hançer çantanın derinliklerinde gömülüydü. Onu gördükçe kalbim batıyordu.
Şelalenin akıp giden sularına geldiğimde daha fazla yol yürümeyeceğimi görünce sevinçten bayılacaktım. Su kenarına doğru ilerleyip kendimi yere bıraktım. Çantayı omuzlarımdan çıkardığımda hissettiğim ağrı sessizce inlememe neden oldu. Aynı şekilde ayakkabılarımı çıkarttığımda parmak uçlarımın gerçekten kanadığını gördüm.
![](https://img.wattpad.com/cover/244124678-288-k892164.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM
FantasyEve kendisinin farklı olduğunu biliyordu. Sessiz sakin bir hayatına karşılık gördüğü kabusun her şeyi değiştireceğinden habersizdi. Büyüdüğü yerden gitmek zorunda kaldığında ormanda bulduğu yaralı adamı ölümün pençesinden kurtarması tesadüf olamayac...