19. Bölüm ''Efendi.''

381 49 40
                                    

Korkularımın bedenimi ele geçirdiği birçok zaman oldu. Bunlardan biri de şu andı. Ne yapacağımı bilemez şekilde camdan avluya doğru bakıyordum. Köyden gitmeme, yardım isteyememe nedenlerimden birisi şu an buradaydı. Krallığın sembolü zümrüt yeşili ve koyu kırmızısı renklerinin bir arada bulunduğu üniformalar uçuşuyordu. Daha önce krallık askeri görmemiştim ama renklerin krallığa ait olduğunu ve kıyafetlerinden sıradan asker olmadıklarına adım kadar emindim. 10 kişiye yakın krallık askerleri doğrudan karşılarındaki tarikat üyeleri ile konuşuyorlardı. İzlendiğime dair his bedenimden içeri sızmaya başladı.

Neden buradalardı? Ne istiyorlardı?

Bir elim istemsizce cama yapıştığında asker grubunu inceledim. İçimde huzursuzluk giderek büyümeye başlıyordu. Lider Xiayn, krallık askerlerinden yardım isteyeceğim düşünmemin istediğim sonuçları olmayacağını önceden söylemişti. Teyzemin durumunu öğrenmek için tarikat dışında elimde kaynak yoktu ve askerlerin bana bilgi vermeyeceğini de biliyordum. Diğer yandan geçitlerdeki saldırıların soruşturması halen devam ediyordu. Teyzemi yaralayan sisin arkasında her ne var ise saldıranda o olmalıydı ama bunu da benden bileceklerini söylemişti. Önce kimliğim ardından asılsız suçlanmalarım! Kader sanki bilerek beni bu karmaşanın içerisine itiyordu. Ben uzaklaşmaya başladıkça geri çekiliyordum.

Askerlerin önünde 3 tane tarikat üyesi bulunuyordu. Uzaktan anladığım kadarıyla konuşmaları sakin geçmiyordu. Asker grubuna dikkatlice baktığımda içlerinde asker üniformasından farklı giyinen birisi vardı. Başındaki kapüşon yüzünü görmemi engelliyordu ama pelerinin desenleri bana büyü sembolleri anımsatmıştı. Pelerinliyi izlerken bunu fark etmiş gibi bir anda bulunduğum cama doğru baktı ve göz göze geldik. Parlayan gözlerini bu kadar mesafeden bile görürken bedeninin etrafını saran güç dalgalanması olduğum yerden hareket ettirdi bedenimi.

Büyücü. O büyücüydü.

Aklıma teyzemin dedikleri geldi bir anda. Ben kabus gördüğüm zamanlarda köye krallık askerlerinin geldiğini ve bir şeyler aradığını söylemişti. Aynı zamanda yanlarında bir büyücü olduğundan da bahsetmişti. Bunlar onlar olabilir miydi?

Kütüphanenin kapısı gürültü ile açıldığında hızla arkamı döndüm. Dirseğim camın kenarındaki kitap yığınına çarpıp yere düşürdü. Kitaplar iki yana açılıp sayfaları birbirine karıştı. Kapıdan gelen kişiye baktığımda gördüğüm yüz rahat nefes almamı sağladı.

''Mei,'' dedim derin nefes vererek. Sımsıkı yaptığı at kuyruğu saçları attığı hızlı adımlarla sağa sola savruluyordu. Aramızdaki mesafeyi saniyeler içinde kapattığında gri gözlerinin karardığını gördüm. Telaşlıydı. Bunu uzaktan görmem bile yetmişti. ''Neler oluyor?''

''Ortalık karışacak gibi,'' dedi Mei gergin sesle. Onu bu gerginliğe itenin ne olduğunu sorgulamak istedim. Burası suikastçi tarikatıydı, neler olabilirdi? ''Pencereden uzaklaşın, buraya gelin.''

Beni gördüğüne emin olduğum büyücüden kopup Meiye doğru adımladım. İçimdeki huzursuzluk artık gözle görülür şekilde büyüyordu ve bu durum beni daha da endişelendiriyordu.

''Onlar Krallık askerleri değil mi? Neden buradalar?'' dedim Mei'ye yaklaşırken. Aynı şekilde gerginliğimi belli etmek istemiyordum ama üşümeye başlayan parmaklarımı sürekli oynatıp durmam tam tersini gösteriyordu. Mei az önce durduğum cama yaklaşıp dışarıya baktı ifadesizce. Ona az önce büyücü ile göz göze geldiğimi söylemek için dudaklarımı araladığımda Mei, büyük perdeleri tek seferde kapatarak ışığı kesti.

''Krallığın ne istediğini kimse tam olarak bilemez ama,'' dedi Mei arkasını dönüp duman grisi gözlerini üzerime tutarak. Gözleri gerçekten sise benziyordu. İçerisinden dalgalanan bulutları görebiliyordum. Geceleri çöken sis bulutu... ''Aniden geldiklerine göre iyi bir şey için geldiklerini sanmıyorum.''

YAŞAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin