bö-2

191 15 6
                                    

BARKIN SİPAHİ

Ağzımdaki sigarayı derince soludum tekrardan. Ankara'nın karanlık sokakları arasında dolanıyordum. Saat çoktan gece yarısını geçmişti. Etraf biraz daha ıssızdı. Yürüdüğüm sokakta botlarımın adım sesi yankılanıyordu sadece. Başımın içindeki düşüncelerle boğuşmaktan yorulmuştum.

İçimde barındırdığım her şey beni yavaş yavaş sömürüyordu. Yorgun ve bezgindim. Neden yaşadığıma dair fikrim yoktu. Sadece bunu babama borçluymuş gibi hissediyordum sanırım. Yıllardır kendi hayatını bana adamıştı. Annem bizi terk edip gittiğinden beri kimseye kapısını açmamıştı. Varını yoğunu bana harcamıştı. Onu bırakamazdım. Ona bunu borçluydum en azından.

Onun için başarılı bir avukat olacaktım. Onun için, insanlar içinde kalacaktım. Her şey babam içindi.

Her şey iyi hoştu da bazen yarım kalan taraflarım fazla üşüyordu. Annemin, o ufak kızın içimde bıraktığı eksik taraflar bazen içerlerime batar gibi oluyordu. Yirmi yaşıma ayak basmıştım. Kocaman adam olmuştum babamın deyimiyle lakin hala atlatamadığım tonlarca şey vardı. Hala beynimin içinde dönen bu hızlı çarklara ayak uyduramıyordum.

Her şey dursun istiyordum. Bu hayat, bu insanlar ve kendim. Birkaç saniyeliğine her sesin, herkesin susmasını istiyordum. Ayaklarımın olduğu yerde durmasını, bu havanın biraz esmesini ve saçlarımı dağıtmasını istiyordum.

Bir şeyleri halledebilirdim. Biliyordum. Fakat hiçbir şeye hevesim yoktu. İnsanlara, yaşama zerre hevesim yoktu. Yıllardır kendi halimde yaşıyordum. İki arkadaşım vardı. Canımdan içeri olan iki dostum, kardeşim. Onlar dışında babam vardı. Bana yetip artmışlardı yıllardır. Bir şeyler her üstüme geldiğinde omzumdan destek verip beni ayağa kaldırmışlardı.

Belki bir annem yoktu. Belki hayatımda bir kadın yoktu. Ama onlardan daha büyük bir aileye sahiptim biliyordum.

Fakat o kadar hevesim kırıktı ki. Sanki oturmuş, Game Over yazısını bekliyordum. Dudaklarım ki sigarayı ateşledim. Fazla tükettiğim bir şey değildi. Fakat bu sıra kendimle fazla başa çıkamıyordum. Ona sarıyordum. Birkaç saniyeliğine kafamın duman altı oluşun seviyordum.

Derince çektim dumanı ciğerlerime. Gözlerimi gökyüzüne çevirip dumanı dudaklarımdan yavaşça serbest bıraktım. Bir süre bunu tekrarladım. Sigaramın sonuna gelince yere fırlattım. Botlarımla üstüne basıp kendime baktım. Her zamanki gibi koyu renkler giymiştim. Kollarımı açıp temiz havayı soludum bu kez.

'Hayat, benden daha ne alabilirsin ki? Beni daha fazla ne kadar sömürebilirsin ki? Bitirsene şu işkenceyi, yaşamak istemiyorum!' diyerek kendime ve hayata isyanımı sürdürdüm. Elbette bir cevap alamamıştım. Ne sanıyorduk ki? Şuradan bir meleğin çıkı 'her şey geçti' demesini falan mı? Hadi ama burası yan rol hayatımdı.

Üzerimdeki polara sarınıp yürümeye başladım. Kafamdaki sıkıntılardan kurtulamıyorsam boşuna popomu dondurmaya gerek yoktu. Bir anda gelen boğulma hissiyle kendimi dışarı atalı iki saati geçmişti. Boş boş ellerim cebimde dolanmaktan başka bir şey yapmamıştım. Yakında okul açılacaktı. Bir sene geç yazılıp bir senede sınıfta kalmanın verdiği aptallıkla hala lisedeydim. Bu sene biran önce kurtulmayı planlıyordum. Çok saçma olan hayatımın en gereksiz kısmıydı okul. Birde saçma sınavımız vardı değil mi?

İsyanlarımın bitmeyeceğini anladığımda kafamı dağıtması için kulaklıklarımı taktım. Başımın içinde yankılanan Sıla sesini biraz daha yükselttim. Ne bekliyordunuz? Metal falan dinlememi mi? Klasik Ankara erkeğiyim dua edin, Ankaralı Namık açmadım. Bizde böyle.

Birkaç sokak devirip evin önüne ulaşmıştım. Ayaklarım çoktan isyan etmeye başlasa da onları asansöre kadar zorladım. Dört tuşuna basıp biraz bekledim. Uyarıyı verip kapı açıldığında kendimi dışarı attım. Cebimden telefonumu çıkarıp saate baktığımda yine gecenin üçünü bulmuştu. Cebimden anahtarları çıkarıp kapıyı açtım. Karanlık ve sessiz ev bizim çocukların çoktan uyuduğunu belirtiyordu. Sessizce odama geçtim. Eve girdiğimde üstümün berbat koktuğunu fark etmiştim. Hırkamı ve tişörtümü çıkarıp yere attım. Dolabımdan pijamalarımdan bir takım alıp pantolonumu da çıkarıp giyindim. Kirlilerimi köşeye atıp kendimi yatağa attım. Kulaklık ve telefonumu yanıma açıp ellerimle başımın altına destek verip öylece karanlığı izledim.

Rönesans' Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin