-medya; söz kıyafeti-
Kimsenin canı boş yere yanmaz bu hayatta. Ya bir eksikliğin vardır, gelecekten. Ya da bir fazlan vardır geçmişinden. Bazı şeyleri bir çırpıda silemezdin bazen. Çırpınarak silerdin. Mesela yaşanmışlıkları, silemezdin bir anda. Kopamazdın o geçmişten. Heyecanla koştuğun, umutlar ektiğin o geleceğinin geçmişin pençeleriyle dolu olduğunu bir anlığına bile unutamazdın. Hayat buna izin vermezdi.
İstediğin kadar kırılmış, yorulmuş ol. İnsanlar seni anlamaya çalışmazdı, çalışsalar da hep yanlış anlarlardı. Ruhun çoğu anıya, hatıraya göğüs gerip hayatla başa çıkmaya çalışırdı. Uzun yıllar ardında, ruhundan ve bedeninden parçalar alır götürürdü yaşanmışlıkların.
Saçların kırılırdı mesela, tırnakların uzardı, gözlerin morarırdı. Ruhun kabarırdı. Baloncuk baloncuk kaynayan su gibi için fokur fokur alev alırdı. Ama kimse duymazdı. Çığlık çığlığa sustuğun hiçbir geceyi duymazlardı.
Hep aldanırdık. Fani dünyanın şehvetine kapılıp sanki hiç kandırılmayacakmışız, kaybetmeyecek işiz gibi. Oysa gökyüzü bile karanlığını kucak açtığı yıldızlarla aldatırdı. Hayat, hatalar ve yanılgılarla doluydu. Hayal kırıklıklarıyla dolardın zamanla. Ve en kötüsü, bunların önüne geçemezdin.
Ayaklarımı aşağı doğru sallandırdığım yatakta soğuk zemine bastım. Bakışlarım rotasını tavandan çektiğinde yaşadığım durumu kavramaya çalışıyordum. Bugün sahiden sözleniyor muydum?
Dün fazla kaçırmış olmalıydım başım çatlayacak gibiydi. Saatin kaç olduğuna dair fikrim yoktu fakat kendimi toparlamam gerektiğini biliyordum. Ayağa kalktığımda sanki hayal kırıklıklarım yere serilmiş cam taneleri gibi ayaklarıma batıyordu. Üstüm başım dağılmıştı. Masanın üstündeki hapları ağzıma atıp suyu içtim. Su kuruyan boğazımı yumuşatırken elimle şakaklarımı ovdum ve duvardaki saate baktım. İkindiyi geçmiş saat beşe geliyordu. Sözüme fazla vaktimin kalmadığının farkındaydım. Hala hazırlanmamıştım. Annemin birazdan yapacağı azarları duymamak adına banyoya girdim.
Hızla üstümdekileri soyundum. Odamda ki banyomun kendime özel olması işime geliyordu. Sutyen külot kaldığımda suyu açtım ve küveti doldurmaya başladım. Aynada kendimle karşı karşıya kaldığımda duraksadım.
Göz altlarım fazla alkolden morarmış gibiydi. Dudaklarım şişmiş, saçlarım fazlaca karışmıştı. Rengimse solgundu. Gittikçe zayıflayan bedenimse tığ kadar inceydi.
İstemsizce ruhumun üşüdüğünü hissedip kollarımı bedenime sardım. İçimde bir yerler yıkılıyordu ve bu sanki yüzüme işliyordu. Suratımdaki ifadeden kurtulamadığımda aynadan kaçtım. Sıcak su dolu küvete kendimi attım. Masaj yaparak yarım saat kadar yıkandım. Sonunda durulanıp çıktım. Bornozumu giyip banyodan çıktım. Odamın ışığını açık gördüğümde kaşlarımı çattım. Fazla kullanmazdım bu ışığı, genelde loş aydınlatmalarımı tercih ederdim. Fakat yatağımın üstündeki elbiseden anlamıştım ışığın sebebini. Annem kendince bir şeyler yapmıştı yine. Eh biliyordu oraya sade etek tişört ineceğimi. Yatağımın üstündeki elbiseyi poşetinden çıkardım. Kısa bir şeydi. Normalde asla tercih etmeyeceğim tipten bir şeydi. Fakat bugün giymek zorundaydım, sanırım.
İstemediğim söz için fazla bile güzel olacaktım.
Aslında abartılı bir elbise değildi fakat benim sınırlarımın fazla üstü olduğu kesindi. Siyah kot, üstüne tişörtlerle geçinip giden biriydim.
Bu elbise tarzımın aksine bir şeydi. Elbiseyi incelemeyi bırakıp aynamın önüne geçtim. Önce suratımı toparlamalıydım. Hızlı bir şekilde pudra sürdüm. Ya da sürmeye çalıştım. Fazla bilgim olmadığı için beceremiyordum. Ama bu saçma söz içinde özel çaba sarf etmeyecektim. Saçlarımı rastgele toplayıp işime devam ettim. Göz altlarıma aydınlatıcı sürüp yüzümü biraz toparladım. Yanaklarım doğal kırmızı olduğundan başka bir şey sürmedim. Şeftali tonlarında far ve rimelle göz makyajımı tamamladım. Uçuk pembe parlatıcımla da tamamen makyajımı bitirdim. Kendimi değişik hissetmiştim.
Bu ben değildim.
Bu aynadaki boyanmış kız bana fazla uzak biriydi.
Ve hala kabullenemiyordum. Hayallerimdeki evlilik hikayesi böyle değildi. Yine hayal kırıklıklarımla kalmıştım. Avuçlarıma baktım. Sanki oradaydı tüm hayallerim. Tırnaklarımın kötü duruşunu yok etmek için tek ojem olan siyah ojemi oturup kırk takla atıp sürdüm. Birkaç saniye üfleyerek odamı turladım. Kuruduktan sonra üstümden bornozu atıp iç çamaşırlarımı giydim. Annemin hala odama gelmemiş olması şaşırtıcıydı.
Elbisemi elime alıp üstüme tuttum. Bu biraz fazla kısa değil miydi?
Bir çırpıda üstüme geçirip aynada kendime baktığımda o asla olmadığım olmaktan da kaçtığım cici kız profiline bürünmüştüm.
Lacivert dantel detaylı sıfır kol elbisenin, bel kısmı kıvrımlarıma tamamen oturmuştu. Zayıf ve uzun boylu olmamın sağladığı bir avantajdı bu. Kendimi ilk kez böyle bir kıyafetle görüyordum.
Aynadaki kız bana fazla yabancıydı.
Gerçi dün birden bırakıldığım hayatta bana fazla yabancıydı ya.
Elimden hiçbir şeyin gelmeyişi, ailemin yılların hıncını büyük bir gülle atıp ciğerlerimi sökerek alması beni sarsmıştı. Yıllardır içimde biriktirdiğim kinden güç alırken, bu kez güç kullanabileceğim ne şiddet vardı ne de bir azar.
Bu kez tamamen tökezletmişlerdi.
Saçma sapan topladığım ıslak saçlarımı saldım. Omuzlarımdan dökülen saçlarım, salıkken elbisemi daha alımlı göstermişti.
Hafif nemli bırakacak şekilde kuruttum. Su dalgası haline dökülen saçlarıma biraz da kendim şekil vererek serbest bıraktım.
Köşedeki papatyalı taçı olarak kendimle cebelleşerek saçlarıma yerleştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rönesans'
Teen FictionSonra unuttum işte, Mutlu olmayı unuttum, Yaşamayı, sevmeyi, sevilmeyi, Hepsini unuttum. Tüm duygularım, Bizans'ın Osmanlıyı sömürmesi gibi sömürülmüştü. '' Şimdi büyük bir dönemeçteydim, aslında her şey yeniden doğuyordu.'' ELANUR DALGIN onyedio...