Sıraya atılan çanta sesiyle yerimden sıçradım. Bu ara fazla hırçınlaşmış ve tuhaflaşmıştım. Bu kadar fazla çeşitli duygu yoğunluğu bana iyi gelmemişti. Dağılan saçlarım suratıma dökülüyordu. Geriye savurup yanıma oturan kişiye baktım. Oda bana soran gözlerle bakıyordu. Kimsin? Sıramda ne işin var?' gibi bir bakıştı. Omuz silktim. Ağzımı açıp açıklama bile yapmak istemiyordum. Bu sınıfı sevmiyordum. Bu okulu da. Yan sıramdaki iğrenç adamı da. Bu hayatı da. 'O yeni kız Bora. Tek boş yer senin yanındı' dedi arkamdan bir ses. Bahaydı. Sesleri ve tavırları karnıma tekme gibi iniyordu. 'Ah öyle mi? Kusura bakma, ben Bora' dedi sevecen bir şekilde. Belediye çukuruna taş çıkaran gamzelerini ortaya serip saçlarını çekiştirdi. Elini uzattığında tedirgin hakde sıktım. Barkının bakışları üzerimdeydi. 'Korkma seni yemem. Bir an tanımadığım birini sıramda görünce afalladım' dedi ve oturmamı işaret etti. Tek kaşımı kaldırdım. Korkmak mı? 'Ben mi korkacağım? Hem de senden?' alayla başımı sallayıp oturdum. 'Umurumda bile değilsin' diyerek ifadesizce baktım. Böyle bir tavrı beklemediği ortadaydı. Yanıma geçip oturduğunda sırıttı. 'Tam bir yeni kız tipisin yani' dedi. Aldırmadan gözümü sınıfta gezdirdim. Bize gözlerini diken ikiliye ifadesizce baktım. İğreniyordum.
Yanımdakini de öldürmemek için sıradan kalkıp sınıftan çıktım.
Hayır nereyi biliyorsun da çıkıyorsun acaba? Wc tabelasını görünce kurtarıcımmış gibi ona yürüdüm. Zil çalınca kızlar içeriden çıkmaya başlamıştı. Hepsi boşalınca içeri girdim. Aynada kendime baktım. Fazla kaymıştı tipim. Gözlerim istemsizce doldu.
Aynı sınıfta olduğumuz için verdiği tepki midemi bulandırıyordu. Bana böyle davranma hakkı yoktu.
Ben hiçbir şey yapmamıştım.
Kendimi tutamayıp tuvaletlerden birine girip öğürmeye başladım. İçimden olmayan artıkları çıkarmaya çalıştıkca canım yanmıştı. Kapıya tekme savurup kalktım. Kızaran suratımı soğuk suyla ferahlatıp ağzımı çalkaladım. Midem bitikti. Artık tamamen çökmüştüm.
Biraz daha katlanma sayım kalmamıştı. Elimi yüzümğ yıkayıp ifadesiz surat ifademle koridora çıktım. Etraf sessizdi. Ürkekçe yürürken eteklerimi sıktım. Midem hala bulanıyordu. Sınıfın önünde durdum. Rol yapmaktan yorulmuştum! İyi falan değildim işte.
Kapıyı açıp içeri girdim. 'Geç kaldığım için özür dilerim' deyip yerime geçmeye yeltendim. Fakat kırmızı gözlüklerinin üstünden bana bakan hoca durdurmuştu. 'Geç bakalım tahtaya. Kimsin nesin necisin? Yenisin tanıt kendini' dedi sert bir tonda. Tek kaşımı kaldırdım. Emir almak mı? 'Kimsenin emrini gerçekleştirmiyorum' diyerek sıraya ilerledim. 'Hop küçük hanım, dur orada' dedi. Barkın bana ciddi ifadeyle bakarken sırıttım ve sırama oturdum. 'Tanıt kendini' diyerek tekrar ikaz etti. Yapmacıkça gülümsedim. Kinayeli bir tonda, 'Size emir gerçekleştirmediğimi söyledim' dedim sertçe. Sinirleniyordum! Ailemi bile yok saymış emirlerini es geçmiş biriydim. Kıçıkırık bir öğretmen mi bastırabilirdi beni? Hadi oradan.
'Kendini tanıtır mısın?' dedi sert bir sesle. Sınıftan kıkırtı duydum. Hocayı dize getirmiş olmanın verdiği hakla alayla gülüp başımı salladım. 'Akçay Gençer. 18 e gireceğim. Vandan geliyorum' dedim. 'Başka merak ettiğiniz bir şey?' diyerek imalı konuştum. 'Neden geldin? Van gibi bir yerden buraya?' dedi. Van gibi bir yer? Çocukluğumu hatta gençliğimi geçirdiğim yer hakkında bu tipte imada bulunması? 'Van gibi bir yerden kastınız? Orada uzaylılar mı yaşıyor da buraya gelmem tuhaf geldi anlamadım?' diyerek sertçe konuştum. Sınıf pür dikkatti. Hoca bir süre durdu. Bora ayağıma vurdu. 'Yanlış adama yapıyosun' diye fısıldadığında, 'İzle ve gör o zaman' diye fısıldadım. Eğlence zamanı! 'Ben kötülemek amacında demedim. Kültür farklılığı büyük neden bu şehir?' dedi. 'Özel bir durum' diyerek kestirip attım. Barkının varlığı mideme tekme gibi indiğinde parmağımdaki eksikliğe gözlerimi kısıl baktım. 'Ailenle mi yaşıyorsun?' dedi. Duraksadım. Bu nereden çıkmıştı? Barkınla bir iki saniye göz göze geldik. 'Hayır. Birkaç arkadaşımla' dedim. Sesimi ifadesiz tutmaya çalıştım. 'Belli' dedi. Sinirle ayağa kalktım. 'Pardon neyi belli? Kimsiniz de benimle bu tarz konuşabiliyorsunuz?' diyerek sesimi yükselttim. 'Sizin gibileri iyi biliyorum. Anne baba zengindir, çocukları umurlarında dahi değildir. Parayla bir kenara atıp bizi uğraştırırlar' dediğinde sırayı ittirip üzerine doğru yürüdüm. Belkide yapmamam gerekiyordu fakat dediklerinin bir kısmının doğru oluşu canımı yakmıştı. 'Siz nasıl bu kadar ileri geri konuşabilirsiniz?' diyerek bağırdım. Ama sakindim. Yumruğumu sıktım. 'Evet hocam buradaki görevinizin sanırım sonuna geldiniz' dedi Barkın. Sesini duymam gözlerimi doldurmaya yetmişti. Ona doğru döndüğümde elinde telefonu sallıyordu. Hocaya baktığımda tutulmuştu. 'Belki bu ses kayıtlarını müdür bey de dinlemek ister?' diyerek güldü ve yanıma yürüdü. 'Kusura bakmayın hocam bizim arkadaşımla biraz işimiz var. Görüşürüz' diye güldü. Öylece kalmıştım.
Yanlış duymamıştım değil mi? Barkın beni mi korumuştu? Barkının peşinden sınıftan çıkarken hala şoktaydım.
Kadının dediklerinin üstüne yaptığı hiç beklemediğim bir şeydi. Biraz yürüdükten sonra kolunu tuttum. 'Bunu neden yaptın? Yani ben başa çıkabilirdim' dedim. Merak ediyordum. Gerçekten. 'Bana da aynısını yaptı. Annemin olmayışı, babamın benimle yaşamadığını öğrenmiş nasıl öğrendiyse' diyerek sinirle yumruklarını sıktı. Annesinin olmayışı.. Kafamı artık cidden kurcalıyordu. 'Yürü gidip işini bitirelim' diyerek elini uzattı. Tek kaşımı kaldırıp yanından geçtim. Bazen aklı yerinde olmuyordu sanırım. Elini uzatmıştı birde gerizekalı!
Asabım bozuluyordu burada.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rönesans'
Teen FictionSonra unuttum işte, Mutlu olmayı unuttum, Yaşamayı, sevmeyi, sevilmeyi, Hepsini unuttum. Tüm duygularım, Bizans'ın Osmanlıyı sömürmesi gibi sömürülmüştü. '' Şimdi büyük bir dönemeçteydim, aslında her şey yeniden doğuyordu.'' ELANUR DALGIN onyedio...