Öğle arasındaydık. Günlerden Perşembeydi. Dağhanın gelmesine o kadar az kalmıştı ki mutluluk tüm hücrelerimdeydi. Çardakta Borayla şakalaşıyordum. 'Bugün maç günü prenses' dedi Bora. 'Bizim alacağımız maç' diyerek saçlarımı geriye ittirdim. Havaya girmiştim. 'Nerede izleyeceksin?' dedi. 'Bizim çocuklar kahveye geçecek' dedi peşine de. Aslında evde izleyebilirim diye düşündüm. Onu arkadaşlarından alıkoyamazdım. 'Bizde seninle evde izleyelim mi?' dedi cevabımı beklemeden. 'Olur ben sana uyarım' dedim. 'Anlaştık o zaman' diyerek yanağımdan makas aldı. 'Şuan sizinle izlemek daha çekici geldi' dedi Çağrı. Furkan kafasına vurdu. 'Beni ekecek misin oğlum' dedi. 'Tamam lan ne vuruyosun' dedi güldüm bu hallerine. 'Akşam alırım seni' dedi Bora. Gerilmiştim. Belli etmeden yalan aradım. 'Ben zaten alışveriş yapacağım Kızılayda olurum. Oradan alırsın' dedim. 'Bize çok yakın zaten' dedi. Yalan makinesine dönmüştüm iyice. Acaba Barkın buna ne diyecekti? 'Ben bir lavobaya gideyim' diyerek yerimden kalktım. Telefonumu cebimden çıkarıp mesaj attım. Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyordum.
'Bir şey konuşmamız gerekiyor' yazdım. 'Kantindeyim gel?' yazıp gönderdi. Salak mıydı bu? Nasıl gidebilirdim yanına?
'Karar değiştirdin de haberim mi yok?' yazıp gönderdim. 'Biz de arkadaş olabiliriz farkındasın değil mi? Kimseye bu konuda hesap vermek zorunda değilim' yazmıştı. Hayır. Bu kez de ben istemiyordum. Kimseyi inandıramazdım bu saatten sonra arkadaş olduğumuza, hem arkadaşım değildi! Boraya bunu açıklayamazdım. 'Müzik odasında buluşalım' yazıp gönderdim.
Müzik odasına yöneldiğimde diken üstündeydim. Halbuki sözlümle buluşmam neden böyle hissettiriyordu? Sözlümle buluşmak neydi asıl? Nasıl bir saçmalığa düşmüştüm? Sınıfa girip kapıyı kapadım. Masalardan birine popomu dayayıp ayaklarımı çapraz yaptım. Beklemeye başladım. Kısa süre sonra kapı açılmıştı. 'Ne oldu?' dedi kapıyı kapatıp yanıma gelirken. Aslında önemli bir şey değildi. Mesajda da diyebilirdim. Neden çağırmıştım? Hareketlerime anlam verememiştim. 'Bir daha abuk subuk aramaların hesap sormalarınla uğraşmamak için. Akşam maçı Boralarda izleyeceğim bunu söylemek için çağırdım' dedim. Elini saçınan geçiriyordu. Eli saçında kalmıştı. 'Akşam saati? Boralarda? Evinde birde? Akçay dozu kaçırıyorsun' dedi sertçe. Omuz silktim. 'İzin istemiyorum, haberin olsun diye söylüyorum. Rahatsız etmemen için' diyerek arkamı dönüp yürümeye başladım. Kolumdan tuttu. 'Hayır evde izliyorsun ne izliyorsan! Zaten ne işin var maçla?' diye sesini yükseltti. 'Sana bağırmayacağım Barkın. Bu yüzden üsteleme. O maça gideceğim' dedim ve kapıyı açıp çıktım. Ne de olsa peşimden gelemezdi. Telefonum titrese de mesaja bakmadım. Sınıfa girip sırama kuruldum.
Gelen mesajların ondan olduğunu bildiğim için umursamadım.
-
Zilin çalmasıyla çantamı omzuma alıp sınıftan çıktım. Bahçeye inip, telefonumu çıkarıp amcamı aradım. Barkınları çıkışta beklerken onunla konuşacaktım. 'Papatyam?' diyerek açmıştı amcam. Eskisi gibi olamıyordum. O geceden sonra buna bile sevinemiyordum. 'Amca biraz para yollayabilir misin? Mont ve bot almam gerekiyor birde kalın bir şeyler hiçbir şeyim yok' dedim. Ayağımdaki sporlarıma baktım, donuyordum. Aptal gibi hiçbir şey getirmemiştim. 'Gönderirim tabiki. Başka bir sorun var mı?' dedi. Bir sürü şey dilimde birikse de yuttum. 'İdare ediyorum' dedim. Sesim biraz kısılmıştı. 'Akçay çabalıyorum bir yolunu bulacağım' dedi. 'İyiyim ben merak etme. Bana kötü davranmıyor' dedim. Yalan. Kocaman bir yalandı. Bir iki gün önce gecesinde delirmiştim. 'Davrandığı an cesedini çıkartırım. Gözüme gelmez' dedi. Ah, amcam.
Siraç Gençer, buydu işte. Asla kendinden taviz vermese de onun değerlisine bir şey yapamazdınız. 'Biliyorum, amca' dedim. Ona hiçbir şekilde dayanamıyordum. Tek ailem oydu. Kızsam da kırılsam da. Tek varlığım oydu. 'Seni seviyorum Papatyam, öpüyorum saçlarından' dedi. Telefonu kapattım. Arkamı döndüğümde Barkın bana fazlasıyla kötü bakıyordu. Yolu işaret ettiğinde neye kızdığını düşünüyordum. Arabaya geldiğimizde yanıma arkaya oturmuştu. Çocuklar öne geçtiğinde pimi çekilmiş bomba gibi saldırıya geçmişti. 'Benden neden istemedin?' diyerek bana döndüğünde dediğini anlayamamıştım. 'Neyi?' dedim saf saf. 'Bu yüzden mi bot giymiyorsun gerizekalı?' dedi sertçe. Baha bize döndüğünde omuz silktim. 'Akçay benim sorumluluğumdayken bunu amcandan neden istedin? Beni nasıl bir duruma düşürdüğünün farkında mısın?' dedi ciddi bir şekilde. Ne saçmalıyordu? 'Barkın biz sadece sözlüyüz, abartma' diyerek uyardım. Ne saçmalıyordu sahi? Elini kapıya vurdu. 'Sıçarım sözüne şimdi! Bana söylemene gerek bile yok. Cüzdanımın cebinden neden almadın! Okulda da bu yüzden mi bir şeyler yemiyorsun!?' diye tekrar bağırdığında ittirdim. 'Bana bağırıp durma. Beni Kızılayda bırak Kayahan' diyerek sesimi yükselttim. 'Sana bağırmak istemiyorum beni zorlama!' dedim. 'Ben vereceğim parasını' dedi. Omuz silktim. Öyle bir şey yoktu. 'Akçay biz sözlüyüz farkında mısın?' diye sesini tekrar yükseltti. 'Bana bağırma diyorum sana! Sana bağırmamak için kendimi tuttukça üstüme geliyosun. Yapma! Sen zararlı çıkarsın' diyerek ittim. Üzerime eğilmesinden rahatsız oluyordum. Kükrüyordu resmen. 'Beni zorlama. O parayı ben vereceğim' dedi sertçe. 'Kayahan durdur arabayı' diye sesimi yükselttim. Onunla uğraşmayacaktım. 'Hayır sür şunu' dedi Barkın. Sinirle güldüm. Elimi kapı koluna attım. Kaybedicek bişeyim yoktu. Açacağım sırada gözleri büyüyen Kaya hızla durdurmuştu. 'Sen bana karışamazsın, benimle ilgili hiçbir şey seni ilgilendirmez. Sen benim hiçbir şeyim değilsin Barkın. Bunu kabullen' diyerek kapıyı açtım. İnip kapıyı sertçe kapattım. Peşimden oda inmişti. 'Barkın uzatıyorsun şuan' dedim sertçe. 'Düne kadar nefret ediyordun. Noldu şimdi? Git artık' diyip yoluma baktım. Kolumu tuttuğunda sertçe çektim. 'Akçay saptırma o başka bu başka' dedi. Gözlerimi kapatıp sakinleşmek istedim. Benimle oynuyordu. Buna izin vermeyecektim. Bir iyi bir kötü davranmasına müsaade etmeyecektim! Tekrardan gözlerimi açıp omzundan ittim. 'Beni rahat bırak. Peşimden de gelme' diyerek caddede yürümeye başladım. 'Akçay!' diye bağırdı. Aldırmadım. Arkamdan bir süre baktığını hissetmiştim ama gelmemişti. Bende yoluma bakıp karşıma çıkan ilk bankamatikten bir miktar para çektim. Mağazalara göz atarken hoşuma gidenlerden birine girdim. Botlara ilerlediğimde yanıma bir beyefendi gelmişti. Aslında çok genç duruyordu. Benden en fazla iki yaş anca büyüktü. 'Buyrun yardımcı olabilir miyim?' dedi samimi bulduğum bir tonla. Gülümseyemedim, fakat terslemedim de. 'Ben bot bakıyorum. Siyah olarak düşünüyorum' dedim. İnsanları yıllardır tersleyip soğuk davranmıştım, kendimi koruma yöntemim buydu. Fakat sonucunda yine kendimi koruyamamıştım. Bu yüzden biraz da olsa konuşmayı tercih ediyordum artık. 'Çizme tarzı mı düşünüyorsunuz?' dedi. Başımı olumsuz anlamda salladım. Çizme giymezdim. 'Postal tipi bakıyorum daha çok' dedim. Gülümseyerek başını salladı ve beni yönlendirdi. İki üç model gösterdiğinde biri zaten aklımda olan modeldi. Ayağıma geçirdiğimde duruşu hoşuma gitmişti. 'Bu olacak' dedim. Biraz ağır bir bottu fakat beni Ankaranın soğuğunda ancak bu koruyabilirdi. 'Başka bir ihtiyacınız var mı?' dedi. Spor Ayakkabılara göz gezdirmeye başladım. Bir tanede spor ayakkabı alsam fena olmazdı. Fakat modellere göz attığımda beğendiğim bir şey olmamıştı. 'Bu kadar' dedim. Kasaya geldik, ücretini ödeyip botlarımı aldım. Dışarı çıkıp yürümeye başladım. Taze kahve kokusu burnuma dolduğunda kendimi çoktan kahvecide bulmuştum. Bir tane filtreli kahve alarak ücretini ödedim. Buz tutan içim ısınırken mağazalara göz atıyordum. İlgimi çeken hiçbir şey yoktu. Alışverişten de nefret ederdim zaten. Şimdiden sıkılmıştım ama maç saatine kadar oyalanmalıydım. Rastgele bir yere daldığımda fena bir mağaza olmadığını fark ettim. Montlara göz atmaya başladım. Hafif kalçalarında bitecek bir mont ilgimi çektiğinde ona yöneldim. Koyu yeşildi ve botlarımla uyuyordu. Uygun bedenini elime alıp mağazayı turlamaya devam ettim. Açık renk bulduğum kot ceketinde uygun bedenini aldım. Görevlilerden biri yardıma geldiğinde elimdekileri verip bakmaya devam ettim. Bayan bölümünde kazak bulamadığımda erkek bölümüne geçtim. Zaten genelde erkek kısımlarından giyinirdim.
Kendime birkaç kazak baktım. Beğendiklerimi görevliye uzattım. İki tane de polar seçip görevliye verdim. Tekrar tekrar uğraşmak istemiyordum. Bu mağazadan her şeyi alıp çıkmak istiyordum. Eldiven, şapka, atkı kısmına ilerledim. Şapkaları denerken çok saçma şeyleri seçiyordum. Görevliyle kıkırdamıştık. Sonunda deri siyah eldiven ve kedili bir şapla almıştım. Birde boynuma saracağım bildiğiniz battaniye seçmiştim.
'Kasaya gidebiliriz' dedim görevliye. Bana biraz şaşkınca baksada yoluna devam etti. Ne, o kadar şeyi deneyemezdim değil mi? Zaten bedenimi biliyordum. Kasaya yüklü miktarda para bayıldıktan sonra görevliye teşekkür edip dışarı çıktım. Saat yediye geliyordu. Yemek yiyebileceğim bir yere girip hamburger sipariş ettim. Aldıklarım ellerimi ağrıtmıştı fakat Barkın'ı aramam gibi bir şey söz konusu bile olamazdı. Kavga etmiştik hem de bayağı büyüktü. Ona hala sinirliydim! Bana bir hiçmişim gibi davranıp kalkıp sahiplenemezdi bu şekilde. Hakkı yoktu.
Telefonum titrediğinde ekrana baktım. Merih?
Çocuğu hiç aramamıştım(!)
Çok iyi biriydim gerçekten. Telefonu hemen kulağıma götürdüm.
'Efendim?' dedim.
'İnsan bir haber verir değil mi? Nasılsın?' dedi biraz kızarak. 'Kusura bakma gerçekten, sınav telaşına kaptırmışım. İyiyim çok şükür. Sen nasılsın?' diyerek yalanları bir başkasına daha sıraladım. Pinokyo olacağım diye korkuyordum. 'Bende iyiyim. Bir arayıp sorayım dedim. Bir eksiğin var mı? Maddi manevi sana her saat açık telefonum' dedi samimi bir sesle. Beni yanağımdan öptüğünü hatırlatmıştı bu tavrı. Ve ben böyle samimiyeti sevmezdim. 'Tabiki biliyorum' dedim çaktırmamayı umarak. 'Bir ara uğra da görüşelim' dedi. 'Tabiki, görüşürüz' dedim, sonunda kapamıştım. Merihte farklı şeyler seziyordum ve bu bende geri adımlar atmaya zorluyordu. Şimdilik yemeğime odaklanmıştım. Yemeğimi büyük bir iştahla yerken Bora aramaya başlamıştı. 'Nerdesin prenses?' dedi açar açmaz. 'Yemek yiyorum' dedim fakat ağzım doluydu ve hiç hoş sesler çıkmamıştı. Karşıdan gülme sesi gelince gülümsemiştim istemsizce. 'Konum atta gelip alayım' dedi. Telefonu bu kez cevap vermeden kapadım ve konum attım.
Kolamı içerken kafamı kurcalayan düşünceleri halının altına süpürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rönesans'
Teen FictionSonra unuttum işte, Mutlu olmayı unuttum, Yaşamayı, sevmeyi, sevilmeyi, Hepsini unuttum. Tüm duygularım, Bizans'ın Osmanlıyı sömürmesi gibi sömürülmüştü. '' Şimdi büyük bir dönemeçteydim, aslında her şey yeniden doğuyordu.'' ELANUR DALGIN onyedio...