AKÇAY GENÇER
Üzerimdeki hırkaya sarındım. Akşam üzeri olduğundan hava biraz esiyordu. Birazdan yağmur başlardı. Buraya alışmıştım sanırım. Düzeni belliydi. Çıplak ayaklarımı nemli toprağa basarak yürüdüm bir süre. Bu alabildiğine yeşillik sanki yaşadıklarımı yutuyordu. Bana ruh dinginliği sağlayan bu köye iki yılın üzerine ayak basmıştım.Türkiye'nin belki de en muazzam kısmı olan yöreme, uzak yaşıyordum. Bu ailemin saçma sapan yaşam ideolojisinden ileri geliyordu. Dedem çok eskilerde daha evlenmeden göçüp gitmiş buralardan. Karadeniz'in haşin ormanını bırakıp, Van'a göçmüş. Zamanla orada yükselip, törenin ileri gelenlerinden birinin kızı olan babaannemle evlenmişler. Ara ara buraya gelse de çoktan Van'ı ve ağır yaşamı benimseyip, babamın dedesi sayesinde önde gelenlerden olmuş. Bence hayatının hatasını yapmış olsa da fazla umurumda değillerdi.
Bu sene son senem olduğundan ailem ilk kez beni düşünüp bu tatili planlamıştı. Onlarla fazla sıkı bağlarım yoktu. Bu tatil planının da amcamın başının altından çıktığını bilsem de umursamamıştım. İsteyerek gelmemiştim fakat gitmeyi şuan da istemiyordum. Buralar gerçekten fazla güzeldi. İnsanlar beni yargılamamış, içlerine alıp sevmişlerdi. Onlara ayak uydurmaya çalışmış iki hafta içerisinde Karadeniz kızı havasına bürünmüştüm. İnsan özünden vazgeçemiyordu ne de olsa.
Van da doğup büyümüş olmam beni hiçbir zaman etkilememişti. Kendimi hep olduğum gibi yetiştirmiştim. Kemençe çalmasını öğrenmiştim önce. Horonları öğrenmiştim zamanla. Ha bunları başkalarının yanında ne çalar nede oynardım fakat özümü sevdiğim için hobi olarak öğrenmiştim. İstemsizce bu yörenin insanlarını yansıtırdım. Hafif uzun burnum, sert surat hatlarım, inadım, renkli gözlerim ve vazgeçilmez Trabzon aşkım.
Ağaçlıkların arasına iyice dalarak derin nefesler aldım. Temiz hava ciğerlerime dolarken müsait bir yer bulup oturdum. Boğazım kurumuştu. Sırtımdaki ufak çantadan su çıkarıp bir dikişte bitirdim. Buraya geldiğimden beri her akşam bu yürüyüşü yapıyordum. İnsanı rahatlatıcı bir yanı vardı bu ormanın. Bu yeşilliğin. Bu havanın.
Kendimi fazla zinde ve dinç hissediyordum. Sabahları koşuyor, öğlenleri köyde vakit geçiriyor, akşamları yürüyordum. Geceleri vazgeçilmez gibi oluyordu köy meydanı. Tulumlar, kemençeler çalınıp oynanıyordu. Muhabbetler edilip, eskiler açılıyordu. Fazla katılmasam bile hayatta böyle insanların ve ortamların varlığıyla mutlu oluyordum.
Çünkü böyle temiz ve masumane şeylerin sadece eskilerde ve kitaplarda kaldığını düşünüyordum. Ama buraya geldiğimde yanılmıştım. Ailemle bile polemiğe girmemiş, çok güzel vakitler geçirmiştim. Kocaman bir Karadeniz turu gerçekleştirmiştim. Her yerini gezip, tonlarca resim çekmiştim. Eve gittiğimde fotoğraf köşemi fazla renklendireceğim kesindi.
Yakın süreçte dönerdik büyük ihtimalle. En fazla bir hafta daha kalabilirdik. Tatil bitiyordu. Sınava dair yaz boyu programlı çalışmıştım. Okulda denemeler üzerinden gideceğim için fazla sıkıntım yoktu. Sayısal öğrencisiydim. Ne okuyacağıma dair fazla fikrim yoktu. Ama en azından matematik eşit ağırlıkta da sayısal da işime yaracağı için sayısalı seçmiştim. Eserlerle aramın fazlaca iyi olduğunu ve edebiyata olan ilgim ortaya konulduğunda eşit ağırlıktan girdiğimde de zorlanmayacağımı biliyordum.
Okulum ise eğitimde gerçekten en üst düzeyde olandı. Fazla ders çalışmazdım. Üç yıl boyunca evde bir kere bile kitap açmamıştım. Derste dinlediğim bana her zaman yetmişti. Ve unutmazdım da öyle fazla. Ama bu sınav şakaya almadığım bir sınavdı. Bu aileden kurtulmak için tek kurtuluşum denebilirdi.
Ağır töre kurallarıyla yetişmiş biriydim. Yediğime, içtiğime, giydiğime, yaşadığım hayata hep başkaları karar vermek istemişti. Çoğu zaman dik başlılık yapıp istediğimi yapsam da sonuçları hep ağır olmuştu. Kesinlikle zor ve kötü bir geçmişe sahiptim. Fazla kırık, fazla vazgeçmiştim her şeyden. Tek umudum bu üniversite sınavıydı. Ankara veyahut Trabzon hedeflerim arasındaydı. Ailemden tamamen ayrılacak ve bir daha asla dönmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rönesans'
Teen FictionSonra unuttum işte, Mutlu olmayı unuttum, Yaşamayı, sevmeyi, sevilmeyi, Hepsini unuttum. Tüm duygularım, Bizans'ın Osmanlıyı sömürmesi gibi sömürülmüştü. '' Şimdi büyük bir dönemeçteydim, aslında her şey yeniden doğuyordu.'' ELANUR DALGIN onyedio...