bö-6

109 8 0
                                    

Kendimi bomboş hissediyordum. Saat çoktan gece yarısını geçmişti. Dezenfektan kokusunun etrafı sardığı hastane koridorunda üstümdeki saçma sapan elbiseyle oturuyordum. Yorgundum. Ayakkabılar beni bitirmişti. Çocuk durduk yere yığılmıştı ve istemsizce şaşırmıştım. Benim attığım darbe yüzünden mi diye düşünmekten kendimi alamasam da ağzımı açamamış o hengameye ayak uydurup buraya gelmiştim.
İçeride hala uyuyordu. Durumu neydi neden böyle bir şey olmuştu bilmiyordum. Babası onunla birlikte girmiş bize herhangi bir açıklama yapmamıştı.
Sinirli ve gergin duruyordu. Odadan hiç çıkmamıştı. Dedesi ya da Babaannesi de içeri girmemişti. Bir anlam veremesem de tüm aile bireylerimle birlikte bir köşedeydik. Bende ufak bir sakinleştirici serum almıştım fakat onun durumunu hiçbir şekilde bilmiyordum.
Öyle saçma bir karmaşaya düşmüştüm ki, sürekli tökezliyordum. İki gündür düzgün yemek yememiş olmam beni daha kötü yorgun düşürmüştü. Midemin kaynadığını hissediyordum. Fakat kusacak bir şey yoktu midemde. Elimle saçımdaki saçma papatyayı çıkardım. Saçlarımı bir omzumda toplamaya çalıştım. Fakat elim hareket edemeyecek kadar yorgundu.
Felaket bir şekilde başım ağrıyordu. Kimseden ses çıkmamıştı. Öylece bekliyorduk.
Yarım saat kadar vakit geçtiğinde babası odadan çıktı. Bize yönelip konuşmaya başladı. 'Barkın kendine geldi midesinden rahatsızlanmıştı yorgun düşmüş' dedi. Gergin ve yorgun duruyordu. 'Oh Allaha şükür' dedi babam. Ona uyuz bir bakış attım. Ne çabuk benimsemişti!
'Buralarda yorulmayın ben başında kalacağım zaten' dedi adam. Ben onaylayacağım sırada Babaannem, 'Akçay da sizinle kalsın, tek kalmayın' dedi. Adam reddedecek gibi olsa da susmuştu. Ölmüştüm burada görmüyor muydu? 'Ben sana kıyafet yollarım' dedi Annem. Senin gibi kadının!
Başım iyice dönüyordu fakat kendime güç vermeye çalıştım. Başımla onayladığımda onlara bile karşı gelemeyecek kadar kötüydüm. Hepsini geride bırakıp çocuğun odasına geçtim. Uyuyordu. Köşedeki koltuğa oturup öylece izlemeye başladım.
Hayatımı bitiren adama öylece baktım. Yorgun ve rengi solgun biçimde karşımda ifadesizce yatıyordu. Burnundaki pansumanı değişmiş gibiydi. Saçları ise hala biraz nemli duruyordu.
Öpüşünü bir an hatırladığımda başımdan kaynar sular döküldü sandım. Bakışlarımı anında çektim. Mideme sancı vuruyordu. Üstüme yüklenen bu ağır acıya katlanamıyordum. Tüm akşam boyunca amcam bir kere dahi aramamıştı. Hepsi berbat ve basit hissettirmişti kendimi. Yıllardır koruduğum namusum, kalbim boktan birine açtırılmıştı. Onu kabullenemezdim. Bu adamla aynı evde kalamazdım. Hiçbir zaman anlaşamayacağımıza emindim.
Uzun süre odaya kimse gelmemişti. Oda olduğu gibi yatıyordu. O kadar yorgun hissediyordum ki kendimi, koltukta iyice yayıldım ve biraz gözlerimi dinlendirmek istedim. Fakat beni bırakmayan düşüncelerimle boğuşuyordum. İçimde bana hep karşı gelen iç sesim bile bir köşeye oturmuş sadece düşünüyordu. Evet, şimdi ne olacaktı? O adamla evlenmeden aynı evde kalmak, onunla aynı okulda olmak nasıl olurdu? Bu gerçekten işe yarayabilir miydi? Ona alışmam söz konusu bile değildi bence.
Birbirini tanımayan, aşırı zıt iki kişiyi bir araya getirmeleri fazla zalimceydi. Doğuda yaşamaktan nefret ediyordum. Doğulu olmamama karşın bu hayatı yaşamak beni yıpratıyordu.
Düşüncelerimin üzerime attığı güllelerin altında eziliyordum. Kendimi fazlaca yıpranmış hissediyordum. İki gün içerisinde tepe takla olmuştum. Akşam olanları düşündükçe midem kötüleşiyordu. Oturduğum yerden doğrulmaya çalıştım. Zar zor kalktığımda köşedeki sürahiye ilerledim. Bardağa suyu doldurup yudumladım. Midem gittikçe kötüleşiyordu. Sakinleştirici vermişlerdi fakat ufak bir dozdu. Fazla etki etmemişti. İlacımın da yanımda olmamasına isyanlar ettim ve bu işkenceye kendimi saldım. Koltuğa yattığımda içimde bir yerler acıyordu. Bunları hak etmemiştim. Daha sadece on sekiz yaşındaydım. Kendi popomu temizleyemezken kocaman bir evi nasıl çekip çevirebilirdim ki? Gözümden sızılan yaşlara bıraktım kendimi, bilincim yavaş yavaş söndü.

Rönesans' Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin