Okulun girişinden içeri girdiğim de içim hala karmakarışıktı. Dağhan vizelerden dolayı izin alamadığı için hafta sonu gelecekti. Önümdeki günleri nasıl geçireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Sabah eve geldiğimizde bizi binanın önünde çocuklar karşılamıştı. Hepimizin üzerinde saçma sapan pijamalar vardı ve bu komikti. Bizi o halde gördüklerinde bir an donup kalsalar da üzerimizdekilere gülüp onu bastırmıştık. Barkın sabah koşusuna çıktığımız gibi bir yalan söylediğinde rahatlamıştım. En azından özel durumumu onlarla paylaşmamıştı. Kahvaltıdan sonrada çıkıp okula gelmiştik. Bana karşı kötü değildi davranışları çocukların. Zaten genelde ben kötü davranmıştım onlar değil. Benim tek derdim, Barkındı.
Dün gece her şey ortaya dökülmüştü. Ne kadarını duyduğunu bilmiyordum fakat suratında ilk kez endişeyi ve suçluluğu görmüştüm. Özür bile dilemişti. Belki de gerçekten ne yaptığını bilmiyordu. Dün gece son demlerimi yaşadığımı Dağhan'a patlayışımda anlamıştım. Beni nasıl sakinleştirmişti bilmiyordum ama şuan daha iyiydim. Merdivenleri çıkıp sınıfıma girdim. Hala üzerimden tam olarak gitmeyen bakışları ezip geçtim. Boraya gülümseyerek gittim ve saçlarını karıştırdım. Sırada uyukluyordu. Sıraya oturduğumda istifini bozmadan kolunu kaldırıp beni de yanına yatırmıştı. Anında uyku moduna geçebilirdim fakat Barkın'ı bu yakınlık rahatsız ediyordu. Sınırlarını zorlamayacaktım bir süre. Her şeyi akışına bırakma kararı almıştım. Bu kez gerçekten öyle yapacaktım. Dün gerçekten ne kadar yıprandığımı kendi gözlerimle görmüştüm. Ben ailemle yıllardır neler çekmiştim bu kadar yıprandığımı hatırlamıyordum. Hem Dağhan gelecekti.. Tüm sorunlarımı aşacağımdan emindim. Huzursuzluk çıkmaması için, 'Bora dur ya yatmak istemiyorum' diyerek kendimi kaldırdım. Barkınla bakışlarımız kesiştiğinde buraya bakıyordu ve memnuniyetle sırıttığını gördüm. Gözlerimi devirdim. O istediği için değildi. Kendim istemediğim sürece beni kimse kaldıramazdı oradan. Kitaplarımı çıkarıp derse hazırlandım. Borayı da dürterek kaldırdım. 'Kalk artık, ders dinle biraz' dedim. 'Ya hayır' diye mırılandı. Çok şebek durduğunun farkında mıydı?
'Hadi ama sınav geliyor' diyerek saçlarını karıştırdım tekrardan. 'Ya of başlayacağım sınava' diyerek başını yerden kaldırdığında gülmeye başlamıştım. Yüzünde iz çıkmıştı ve saçları fazla dağılmıştı. Eliyle saçlarını düzeltip yüzünü sanki düzelecekmiş gibi ovuşturdu. 'Günaydın' dedi ve belediye çukurlarını bize bahşetti. Başımla karşılık verdim. 'Ders diyip duruyorsun da sen coğrafya sevmezsin ki? Gerçekten bu dersi niye dinliyoruz?' dedi isyankar bir sesle. Aslında bilmiyordum. Ne yaptığımı hiçbir şekilde bilmiyordum. Kafam o kadar doluydu ki.
Ve evet sayısalcıydım bu derslerin hiçbirini sevmiyordum. Fakat bunu ona anlatamazdım değil mi? 'Sevmiyor olmam yapmam zorunluluğunu götürmüyor. Dinleyeceğiz işte' dedim. Sesim nasıl çıkmıştı bilmiyordum ama Bora 'Tamam prenses sakin ol' demişti. Bora hiçbir şeyi bilmiyordu ve tavırlarımı hep farklı şeylere yorumluyordu. Ona karşı kendimi o kadar suçlu hissediyordum ki. Kendimi hayatım boyunca affetmeyecektim. Ama o beni affederdi değil mi? Mecbur bırakılmıştım! Affetmek zorundaydı. Ona gerçekten değer verdiğimi hissediyordum. Arkadaşlık ilişkileri nasıl yürürdü hiçbir fikrim yoktu ama, Borayı kaybetmek istemiyordum. İçim bu düşüncelerle sıkılmıştı, saçlarımı geriye attım. Deli gibi uykum vardı. Neden böyle saçma bir şey yapmıştım? Gerçekten neden Coğrafya dersini zorla dinlettirmek istemiştim? Ben belki bu bölümü istemiyor olabilirdim ama Boranın bölümü bu alandaydı ve her ders uyuyordu. Onu derslere odaklamak istiyordum. Ben kendi kısmımı çoktan bitirmiştim ve rahattım bu yüzden. Ama Boranın matematiğe başlamadığına kalıbımı basabilirdim.
Dersin hocası içeri girdiği uykum daha da gelse de direndim ve dersi dinledim. Zaten konuların başındaydık. Not tutarak dersi dinlemeye devam ettim. Borada bana özenip not tutuyordu. Bu sene her şeye rağmen üniversiteye girersem, kendimle gurur duyardım. 'Akçay? Derse katıldığını görmek beni sevindirdi' dedi öğretmen. Son on dakikasında bırakmıştı dersin. Ve bana yönelmişti. Bundan nefret ediyordum. 'Bu seneye kadar sayısal öğrencisiydim ve eşit ağırlığı seçmeme sebebim coğrafyaydı. Fakat şuan bu bölüme geçtim ve yapmaya çalışıyorum' dedim. Sesimde pek bir ifade yoktu. Aslında böyle bir şeyde yoktu. Ben sadece Borayı derslere ısındırmak için çabalamıştım. Çünkü sürekli uyuyordu. 'Anlıyorum. Neden geçtin bu bölüme peki?' dedi. Aslında sorgular gibi değildi. Samimi bir şekilde yaklaşıyordu fakat insanları bu kadar sevemezdim. Ama bu kadının öyle bir enerjisi vardı ki. İnsanı sevecenliğiyle konuşturabilecek biriydi. İnsanları gerçekten anlayamıyordum. Bunca sıkıntının arasında nasıl böyle olabiliyorlardı? Omuz silktim. İsteyerek geçmemiştim ve açıklamam yoktu. 'Bilmiyorum' dedim sadece. 'Hedefin ne peki?' dediğinde durdum. Barkınla aynıydı hedeflerimiz ve bu beni duraksatmıştı. 'Hukuk' dedim. Bu bölümden okuyacağım tek meslek buydu. 'Bu sınıftada var bir sürü hukukçu' dedi güldü. 'Can, Şule, Berfin, Barkın. Öyle değil mi çocuklar?' dedi öğretmen. Hepsi onayladığında bu isimlerin çoğunu yeni duyduğumu fark ettim. Birkaç güne de unuturdum zaten. 'Peki okulumuzu beğendin mi?' dedi sevecenlikle yaklaşması beni boğuyordu. İnsanlara gülümseyemiyordum ve yanlış anlaşılıyordum. 'Eğitim açısından evet, ortam açısından hayır' açık sözlü biriydim. Okulda ne kadar saçma şey varsa vardı. Ve saklamayacaktım. 'Bir sorun yok değil mi?' dedi. 'Hayır. Sadece yalancılığa, iki yüzlülüğe ve karaktersizliğe karşı alerjim var' dedim. Güldü. Fakat bir şey demedi. Zaten zil çalmıştı. Sessizlik bozulmuştu. Herkes dışarı çıkarken ben karşımdaki duvara bakıyordum. Bu okulda çok can yakacaktım. Biliyordum. Sadece başındaydık.
Öğretmen çıkarken bana göz kırptığında başımla selam verdim sadece.
Bora teneffüse çıkacağını söyledi. Fakat gitmek istememiştim. Sabaha karşı yaşananları hala üzerimden atamamıştım. Onunla nasıl sarmaşdolaş gezebilmiştim? Çocuklar da o pozisyonda görmüştü ve çok yanlış yorumlamışlardı belkide.
Aslında, neyi yanlış yorumlayabilirlerdi ki? Olması gereken neydi? Karşımdaki sözlümdü. Ama hiç bilindiği gibi değildik. İkimiz de de kabullenme yoktu. Ve hiçbir şekilde iyi davranmıyorduk. Barkını tanımıyordum. Sevmiyordum. Hiçbir hisssim yokken beni ona mahkum bırakmaları haksızlıktı. En azından biz uygun gördük birdesiz bakın, tanışın deselerdi? Zorla olduğunda zorba oluyordu. Belki başka şartlarda tanışsaydık böyle olmayacaktı. Daha önce kimseyi sevmemiştim. Aşk kavramını hiç tatmamıştım. Sevgilimde olmamıştı. Hiçbir şey bilmiyordum. Aşk, sevgi neye göreydi? Tip, karakter, düşünce?
Saçlarımı karıştırıp başımı sıraya koydum. Telefonum titremişti. Saçlarımın arasından telefonumun ekranına bakmaya çalıştım.
Barkın;
'Dağhan gelecek mi bugün?'
Başımı masadan kaldırıp saçlarımı ittirdim. Bakışlarımız kesiştiğinde parmaklarım ekranda dolandı.
'Hafta sonuna kaldı' yazıp gönderdim.
'İyi misin peki biraz daha?' duraksadım sadece. Bunu gerçekten soruyor muydu? Gördüğünden pek bir farkım yoktu. İyi olmam imkansızdı. Sadece sakinleşmiştim. Beni mecburen sakladığına inanmak istiyordum. Ve beni biraz olsun kabullenmesini. Evet sevmiyorduk fakat bunu birbirimize borçluyduk. Borçluyduk değil mi? İkili ilişkilere dahil hiçbir bilgim yoktu. Ve bocalıyordum. Ona nasıl davranmam gerekiyordu? Bu sorusuna cevap vermedim. Çünkü cevabım dün gece gayet ortaya serilmişti. Ekranı kitleyip masaya koydum. Saçımı diğer tarafa attığımda tamamen görüş alanımdaydı. Sınıfta fazla kişi yoktu. En arka sıralardaydık ve kimse de dönüp bize bakmıyordu. İkimiz de tektik. Başını arkaya yaslamış yorgun duruyordu. Bende duvara yasladım başımı. Ve gözlerimi yumdum.
Kulaklarımda sakin bir melodi istemiştim o anda. Kulaklıklarımı takıp açtığımda dünyayla olan bağlantım kopmuştu. Sakinlik; benim kutu kadar düzenli olan hayatımın ta kendisiydi. Bahsettiğim sakinlik kavga falan değildi. Duygu sakinliği.
Van'dayken bir şeyler hissetmem için sebep yoktu. Donuk, biriydim. Hisleri dondurulmuş biri işte. Ama burada her şey tepetakla olmuştu. Yabancı olduğum duygularla tanışmış ve vermem gereken tepkileri verememiştim. Zilin sesi kulaklarıma ilişse de aldırmadım. Saatlerce uyumak istiyordum. Tüm gece ayaktaydım ve iyi hissetmiyordum. Fazla yorgundum bugün. Başımın yumuşak bir yere konulduğunu hissettiğimde kokuyu tanımıştım. Boranın kokusuydu. Omzuna almıştı başımı. Daha rahat bir pozisyona gireceğim sırada telefonum bir kez titredi. Gözlerimi açmadım.
Uyumak istiyordum. Tekrar titrediğinde iyice uykuya zorladım kendimi. Sonra bir anda bi ses gelince refleksmen gözlerimi araladım. Başımı kaldırdığımda Barkınla göz göze geldim. Yere düşen şey kitaplarıydı. Eşyalarını toparlarken kısa bir bakış attı. Borayla yüz yüze kaldığımda, 'ne kadar dengesiz insan varsa bu okula toplamışsınız' dedim. Barkın şöyle bakmayı kesmeliydi! Açıklaması bana kalıyordu. Öğretmen derse girdiğinde uyumadım. Ders geometriydi ve seviyordum. Önümüze konulan yaprak testi çözerken telefonumu elime aldım. Mesajlara girdiğimde Barkının amacını çözmüştüm.
'Biraz daha orada yatacak mısın?'
'Başka bir yabancının omzunda yatmandan rahatsız oluyorum Akçay. Şuan benimlesin ve bu yaptığın doğru değil'
Şaşkındım.
Dudaklarım aralandı. Ne diyeceğimi bilememiştim. Benim hayatım boyunca tek arkadaşım Dağhan olmuştu. Bora ilk kez kendi edindiğim arkadaşımdı ve bu yakınlıkta başka bir şey aramıyordum. Onunda aramadığından enindim. Fakat Barkın. Barkının düşüncesi neydi? Bora ve ben mi?
Ve bu bir sahipleniş miydi? Kabulleniş ya da? Bora soru yönelttiğinde ekranı kitleyip soruyu ona anlattım. Kendimi kötü hissetmiştim. Ne yapacağımı kestirememiştim. Sıradan kalkıp öğretmenden izin alıp tuvalete geçtim. Soğuk koridor ıssızdı da. Tuvalete girip musluğun yanına ilerledim. Ellerimi soğuk suyla yıkayıp yüzümü de yıkadım. Biraz kendime gelmeliydim. Bir şeyleri kestiremiyordum. Yorulmuştum ve kalkacak güç bulamıyordum. Ellerimi kuruladığımda başımı aşağı eğip saçlarımı biraz salladım. Başımı kaldırıp saçlarımı düzelttim. Kendimi iyi hissedene kadar durdum. Tuvaletten çıktığım gibi birine çarpmıştım. Benim gibi üst devreydi kız. Saçları sarımsı, beline kadar iniyordu. Benden biraz kısaydı. 'Acelem var kusura bakma' diyerek içeri girdi. Omuz silkip yürümeye başladım. Ellerim hırkamın cebinde yürürken şapkamı başıma geçirip soyutlanmak istiyordum. Ama bu imkansızdı değil mi? Her şeyden soyut kalmak keşke bir seçenek olabilseydi. Kapıyı tıklayıp içeri girdim. Barkın benim yerimdeydi. Borayla konuşuyordu. Tek kaşımı kaldırarak baktım. Sırama gittiğimde Boraya soru anlattığını gördüm. Kaşlarım iyice çatılmıştı. 'Akçay yan sıraya oturur musun biraz soru anlatıyor da' dedi Bora. Bunlar birbirine düşman değil miydi? Başımla onaylayıp Bahanın yanına oturdum. Bana bulaşmak için döndüğünde, sadece baktım. 'Burcunu hala söylemedin' dedi gülerek. 'Bu seni ne kadar ilgilendirir?' dedim. Sınıftakilere bir şeyleri çaktırmak istemiyordum. Kimseyle muhattap olmayıp onlarla fazla konuşursam dikkat çekerdim. 'Uyuzluk yapma ya söyle işte, Yaysın' dedi. Elini saçından geçirdi. Kayahan da bize döndüğünde sabır diledim. Boraya baktığımda Barkınla gerçekten soru çözüyordu. Şaşkındım. 'Bunlar ne iş?' dedim çocuklara. 'Boranın sorusu vardı, Barkına sordu Barkında anlatmaya gitti. Birşey yok yani' dedi Kayahan. 'Bunların arası iyi değil ki' dedim bende. 'Nerden çıkardın bunu? Güvenmiyoruz ama bir sorunumuz yok. Çağrıyla var bizim sorunumuz' dedi Baha. Bahanın ciddi konuşması beni şaşırtıyordu. 'Şuan sizinle konuşmam dikkat çekmez mi? Normalde kimseyle muhattap olmuyorum çünkü' dedim. Çağrıyla sorunlarının olması beni ilgilendirmiyordu. Çağrıyla fazla samimiyetim yoktu. Ben onlarda birtek Borayla yakındım. Aynı arkadaş grubunda olsakta bir yakınlığım yoktu. 'Olmaman dikkat çekiyor asıl, kimseyle konuşmuyorsun Akçay' dedi Kayahan. Gözgöze gelmiştik. 'Kiminle ne konuşabilirim ki? İnsanlarla iletişim kurmayı sevmiyorum' dedim. Böyleydi yıllardır düzenim. Buraya gelince düzenim yeterince bozulmuştu buna dokunmayacaktım en azından. 'Bizimle kuruyorsun ama?' dedi Kayahan. Saçımı yana atarak zaman kazanmak istedim. 'Sizinle olan durumumuz çok farklı. En yakın arkadaşınız sözlüm, aynı evde kalıyoruz' dedim. Beni neden bu kadar sıkıştırıyorlardı ki? Bana kalsa onlarla da muhattap olmazdım fakat hayatım daha da yaşanmaz bir hal alırdı. Bu yüzden katlanıyordum.
Zilin çalmasına yakın Barkın sıradan kalktı. Gözlerimiz kesiştiğinde sanki suçluymuşum gibi gözlerimi kaçırdım. Sırasından kalkıp sırama geçtim. Boraya dik dik baktığımda önündeki test kağıdını kaldırdı. 'Ben anlatırım dedi ne yapayım' diye açıklama yaptığında başımı olumsuz anlamda salladım. Sıraya oturduğum sırada zil çaldı. 'Dışarı gelsene bu teneffüs, hava güzel' dedi Bora. Başımı olumsuz anlamda salladım. Açık alanları sevmiyordum. Fakat canım sigara istiyordu. 'Bişey soracağım sigara içmek yasak mı?' dedim. 'Sigara mı kullanıyorsun?' dedi şaşkınca. İfadesizliğimi korudum. 'Evet yasak' dedi sonrasında tavrıma karşı. Sıradan kalkıp gittiğinde yasaklar çiğnenmek içindir diye düşünerek sıradan kalktım. Şapkamı başıma çekip tuvalete yürüdüm. Kabinlerden birine girdiğimde telefonum titredi.
Barkın;
'Düşündüğünü yapma, gerçekten yasak'
yazmıştı. Bana mesaj atmayı iyice alışkanlık haline getirmişti. Fakat onu takmadım. Sigaramı dudaklarımın arasına yerleştirip ateşledim. Hızlı hızlı içip sigarayı söndürdüm. Sifonu çekerek kabinden çıktım. Elimi yüzümü sabunlayarak tuvaletten ayrıldım. Kimse yoktu zaten. Kokunun dağılması için önce kantine girdim. Şeker alıp ağzıma atarak bahçeye çıktım. Etrafıma bakındım. Furkanlara doğru yürümeye başlamıştım. 'Oo kimleri görüyoruz' dedi Furkan. Çağrı yine aynı köşesinde suskundu. Boraysa uzanmış dinleniyordu. Ben gelince bana odaklanmışlardı. 'Sigara kokusunu atmam şarttı' diyerek kendime bir yer bulup oturdum. 'Yasak demiştim?' dedi Bora kızar gibi. Omuz silktim. 'Yasaklar çiğnenmek içindir' diyip dil çıkardım. 'Başına bela aldığında göreceğim seni ben' dedi. 'Ben belanın ta kendisiyim ama sen bilirsin kıvırcık' dedim. Aslında ciddiydim fakat onlar makara yapıyorum sanmıştı. Sandıklarından daha tehlikeli biri olduğumun farkındaydım. Tanıdıkları Akçay ile ben arasında dağlar kadar fark vardı.
Vardı değil mi?
Ben bu değildim.-bölüm sonu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rönesans'
Teen FictionSonra unuttum işte, Mutlu olmayı unuttum, Yaşamayı, sevmeyi, sevilmeyi, Hepsini unuttum. Tüm duygularım, Bizans'ın Osmanlıyı sömürmesi gibi sömürülmüştü. '' Şimdi büyük bir dönemeçteydim, aslında her şey yeniden doğuyordu.'' ELANUR DALGIN onyedio...