Tüm sinirimi kusmuş, hepsinin ağzını kilitlemiştim. Fakat bunu Barkın duyduğunda neler olurdu bilmiyordum ama umurumda değildi. O sözlerin hiçbirini hak etmemiştim ve okulda olduğum için sınırı aşmamıştım bile!
Ders matematikti ve bildiğim konu olduğu için pratik bir şekilde tüm sorularını çözerken öğretmenle gülüşüyorduk. Öğretmenlerimi genelde sevmesemde bu adam fazla karizmatik olmasının yanı sıra eğlenceli ve işini seven biriydi. Eski okulumdaki yaşlı kendinden vazgeçmiş öğretmenler gibi değildi. 'Şimdi üç soru yazacağım çözebilirseniz tur atlamış olacaksınız' dedi güldü. Yazdığı sorularda ilk el kaldıran olmuştum. Peşimden öndeki gözlüklü Eren adındaki çocuk elini kaldırmıştı. 'Eren senin üst düzey olduğunu biliyorum sakin ol, yeni kıza biraz şans tanıyalım' dedi ve güldü. Bana sürekli böyle hitap ediyordu. Yerimden kendimden emin biçimde kalktım ve tahta kalemini alıp soruyu anlatarak bir dakika içinde çözdüm. Diğerlerini de çözdüğümde, 'İddialıyız' diyerek tek kaşını kaldırdı. 'Aman efendim sadece karadenizliyiz' diyip güldüm. İnadımdan her şeyi başarırdım ve bunun en temel sebebi buydu. 'Hani şu yediden sonra çıldıran karadenizlilerden misin?' diyip kahkaha attı. Sınıfta gülüyordu. Bazı delici bakışlar altında kalsam da bunu yok sayıyordum. Son soruyu da çözüp, kalemi uzattım. 'Turu hızlı geçtiniz küçük hanım' dedi. Başımla onaylayıp yerime oturdum. Bora sürekli bugün ki olayı açmak istese de geçiştirdim. Dersin sonlarına doğru kapı tıklanıp açıldı. Ben Orkun hocayla şakalaşırken müdür yardımcısı görününce duruşumu düzelttim. 'Akçay Gençer, biraz gelir misin?' dedi. Sesindeki siniri bariz hissediyordum. Fakat şu kadar umurumda değildi. Başımla onaylayıp ifadesiz suratımla peşinden ilerledim. Duruşumu asla bozmadan odasında sandalyeye oturdum. 'Müdür bey seninle özel görüşmek istiyor. Ben çıkıyorum' dedi ve odadan ayrıldı. Birkaç dakika sonra odaya müdür girdiğinde saygıdan ayağa kalktım. Şaşkınlıkla bana baktığında özel de de olsak büyüklerime karşı ödün vermediğim belli şeylerdi bunlar. Her ne kadar ailesiyle sorunlu bir kız olsam da. 'Biraz konuşalım bakalım' diyerek müdür yardımcısının koltuğuna oturdu. Oturmamı işaret ettiğinde teşekkür edip oturdum. 'Görünüşte saygılı biri gibi duruyorsun neden öyle bir şeye kalkıştın?' dedi sakin bir sesle. Müdür yardımcısının aksine daha sakindi. İlk kez biri beni dinlemek istemişti. Genelde neden yaptığımla değil ne yaptığımla ilgilenirlerdi. 'Bakın bu hayatta nefret ettiğim belli hususlar vardır. Ya da hassas olduğum noktalar' diyerek giriş yaptım. Dinlediğini belirttiğinde devam ettim. 'Birincisi, vatan konusudur. İkincisi din. Üçüncüsü ise yalan, iki yüzlülük kısacası karaktersizlik' dedim gayet ifadesiz bir sesle. Başıyla onayladı. 'Haklısın zaten üzerinde durulması gereken şeyler bunlar' dedi. 'Barkınla sözlü olduğumuzu kimse bilmiyor okulda. Barkın ufak çaplı bir sorun geçirdi ve hastanede kalmamız gerekti' dedim. 'Arkamdan atılmayan tutulmayan kalmamış. Ağzıma sizin karşınızda asla almayacağım yakıştırmalar üzerime atılmış. Geldiğimde sakindim. Hiçbir şey yapmayacaktım. Lavobaya girdim. Üzerimdeki bakışları yok saydım. Fakat arkamdan denilenleri o kabinde duyduğumda üzgünüm ama engel olamazdım!' diyerek çıkıştım. 'Benim o anki tek doğrum buydu. Şuan da da bu. Ben haksızlığa ve yalana asla gelemem. Heleki benim üzerimden oynanan bu saçmalığa asla gelemezdim.' dedim ve derin bir nefes aldım. 'Bakın biz bu söz olayını yaşımızdan dolayı duyurmak istemiyoruz. Ya zaten benim onunla aramda bir şey olsa da bu insanların hiçbirini ilgilendirmez' dedim buz gibi bir sesle. Ve konuşmamı bitirdiğimi belli ettim. 'Senin zaten mantıksız biri olmadığını düşündüğüm için seni de dinlemek istedim. Şimdi ki nesil de bir değişik. Ama üstesinden gelmeye çalışıyorum. Bana olan saygından ve dürüstlüğünden dolayı düşüncelerinin bu yaşta bu denli dolu ve doğru olduğu için tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum. Başarılarının devamını diliyorum kızım. Her zaman bana bir şeyler danışabilirsin' dedi. Bir baba gibi yaklaşmıştı. Her ne kadar o kavramı o kadar iyi bilmesemde kitaplardan az çok babalığı öğrenmiştim. 'Teşekkürler, izninizle' diyerek ayağa kalktım ve odadan çıktım.
Sınıfıma ilerlerken ne yapacağımı düşündüm. Barkın bunu duyduğunda ne tepki verecekti? Veyahut eve gittiğimde dünün hesabını nasıl çıkaracaktı? Amcama söylemiş miydi? Ya da Dağhan'a? Dün gece Dağhan'a yazdığım aklıma gelmişti. Telefonuma hiç bakmamıştım. Telefonumu çıkarıp mesaj kısmına girdiğimde bir sürü şey yazmıştı ama düne dair hiçbir şey yoktu. En iyisi ona kendim anlatıp danışmaktı. Teneffüste ilk işim onu aramak olacaktı sanırım. Sınıfın kapısını tıklayıp içeri girdim. Ben sırama buz gibi suratla yürürken matematikçiye sadece dudağımın kenarıyla gülümsedim. Sınıftaki fısıltılara aldanmadım. Sinirlerimi sakin tutmaya uğraştım. Zaten kısa sürede hoca hepsini susturmuştu. Bora tüm ders sessizdi. Sadece hal ve hareketlerimi inceliyor yorum yapmıyordu. Sabah onu görüp umursamamıştım kırılmış olmalıydı ama gözüm dönmüştü ve o an onu dinleyemezdim. 'Bora' dedim önümdeki kağıda bakarken. Sesini çıkarmadı. 'Sana diyorum' diyerek bakışlarımı çevirdim. Bakışlarını uzun süre sonra bana çevirdiğinde düşüncelerini çözemiyordum. 'Akçay bana anlatmak istediğin bir şeyler var mı? Günlerdir ortada yoksun. Arıyorum yarın geleceğim diyip okulu karıştırıyosun. Ve durdurmak istediğimde hiçbir şekilde beni görmüyosun' diyerek uzunca konuştu. Ellerimi birbirine kenetleyip hiçbir şey yokmuş imajı vermek için konuşmaya başladım. 'Ailevi bir durum olduğundan bahsettim neyi inandırıcı değil bunun?' düşünür haline iyice sinirlenmiştim. 'Yalan mı söyleyeceğim sana?' diyerek çıkıştım. 'Ne duymak istiyorsun? Yoksa sende mi onlar gibi düşünüyorsun? Evet evet Barkınla çıkıyoruz hatta nişanlıyız evleneceğiz de haberiniz yok' diye sertçe dalga geçtim. Hepsinin gerçek oluşu karnıma ardarda inmiş tekmeler gibi acı bir his yaysa da gözlerimden bunu anlaması imkansızdı. 'Onlardan farklısın sanmıştım' dediğimde zil çaldı. Kitapları ittirip sıradan kalktığımda kolumu tutsada geri ittirip sınıftan çıktım. İleride Çağrıya çarpsam da aldırmadan koridoru hızla inip bahçeye çıktım.
Serin hava suratımı yalarken ruhumu ayakta tutuyordu. Her şeye kırılma noktasındayken Boranın da onlar gibi düşünmesi beni kırmıştı. Evet onunla aramda bişeyler olduğu doğruydu. Ama kötü bir şey değildi. Sözlümdü. Sadece beni kabullenmeyen, bez parçasıymışım gibi davranan sözlüm. Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde arka bahçedeki banklara ilerleyip birine oturdum. Cebimden sigaramı çıkarıp ateşledim. Yasak olduğuna emindim ama umurumda değildi. Derin derin içime çekerken hayatımın daha nasıl bir hal alabileceğini kestirmeye çalıştım. Başaramadığımda şakaklarımda kuruyan yaşları sildim. Sigarayı attım ve oturduğum yerden kalktım. Kollarımı çapraz yapıp okulun girişine yürümeye başladım. Birkaç bakışı hala üzerimde hissettiğimde belimdeki hırkayı üzerime geçirip şapkayı kafama geçirip soyutlanmak istedim. Göz önünde olmaktan nefret ediyordum. Bu insan kalabalığından midem bulanıyordu. Eski yalnız ve bir o kadar da karanlık olan hayatımın özlemi içimde yankılanırken içerlerimin acıyla kıvrandığını hissettim. Birine sertçe tosladığımda sabır dileyerek başımı kaldırdım. Borayı gördüğümde kollarımdan tutacağı sırada ondan uzaklaştım. Ona deliler gibi kırılmıştım. İlk kez biriyle arkadaş oluyordum ve daha başında böyle bişey yaşamam yıllardır ne kadar doğru bir şey yaptığımı bana hatırlatıyordu. Adımlarımı hızlandırsam da beni tekrar durdurdu. 'Akçay bir dinler misin?' dedi. Gözlerinin içine boş boş baktım. 'Sanırım, hayır' diyerek kolumu kurtarıp merdivenlere yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rönesans'
Teen FictionSonra unuttum işte, Mutlu olmayı unuttum, Yaşamayı, sevmeyi, sevilmeyi, Hepsini unuttum. Tüm duygularım, Bizans'ın Osmanlıyı sömürmesi gibi sömürülmüştü. '' Şimdi büyük bir dönemeçteydim, aslında her şey yeniden doğuyordu.'' ELANUR DALGIN onyedio...