Bakın ben uykuyu kendimden fazla seven bir insanım. Yani uykumu kaçıran her ne, ya da her kimse azılı düşmanımdır o saatten sonra. Ama... Koskoca bir 'ama'sı var şimdi bu işin. Mesaj Metehan beyden geliyor ve içeriği uykuyu ikinci plana atmam için yetiyordu.
" Eve sağ salim varıp varmadığını merak ediyorum. " yazmıştı. Eve sağ salim varmıştım ama şu dakikadan sonra akıl sağlığımın yerinde olup olmadığı konusunda pek emin değildim. Şimdi ne söylesem yalan olur Mete bey. Koskoca adama görüldü atmak da olmayacağına göre en iyisi ara kızım sen bu adamı dedim kendime ve ekledim. Anan seni yürekle besledi unuttun mu?
" Mete bey, umarım rahatsız etmiyorum. Mesajınız sayesinde meşgul olmadığınızı düşündüm. Kusura bakmayın eve vardığımı haber vermem gerektiğini düşünmemiştim. Ama yine de merak ettiğiniz için teşekkür ederim."
" İyisin yani? "
" Evet iyim. Kötü olmamı gerektirecek bir durum olmadı. "
" Anladım. Ben sadece saat biraz geç olduğu için merak ettim. Seni şirkette geç saate kadar tuttuğum için sıkıntı yaşamanı istemem. "
" Merak etmeyin her şey yolunda. İyi geceler size."
" İyi geceler Azra. Pazartesi şirkette görüşürüz. "
Telefonu kapattıktan sonra bir süre ekrana boş boş baktım. Bütün patronlar mı böyleydi? Pek sanmıyorum. Ama bu ilgi hoşuma gitmedi de diyemem. Neyse ki uykum fazla uzaklaşmamıştı da yakaladım ve koynuma sokuverdim. Yarın beygir gibi öğlene kadar uyumayı ve başka hiçbir şey düşünmemeyi istiyordum. Figen teyze ile konuşma işini de yarın geceye bırakmıştım.
Ertesi gün göz kapaklarıma dökülen taze betonu eşelerken bir yandan da odada duyduğum sesleri anlamlandırmaya çalışıyordum. Sanki birisi odama gizlice sızmış ve benim ağır uykumdan yararlanarak gizli saklı sırlarımı ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Bir dakika! Benim sırrım var mıydı? İlk etapta aklıma gelmeyen tehlike ile güç de olsa gözlerimi açtım. Ancak gördüğüm şey baş edilmeyecek kadar büyük değildi. Çünkü kendisini sessizce hareket ediyor sanan zavallı kardeşim, takı çekmecemi ve paralarımı sakladığım südyen çekmecemi karıştırıyordu. Onu kaçıncı suç üstü yakalayıp da affedişimdi inanın bilmiyorum. Ailece koynumuzda beslediğimiz tırtıkçıya küçümser bir bakış attıktan sonra, dalgınlığından faydalanıp aklını almak istedim.
" Aradığını bulamadın mı küçük fare? "
" Ablaaa! "
" Abla ya, abla. Sabah sabah ne arıyorsun yine odamda? Bıktım artık eşyalarımı gizlice alıp kaybetmenden. Ne meraklısın kızım benim mallarıma."
" Abla hayattan zevk almaya çalışıyorum. Beleş eşyanın tadını bilsen vazgeçemezsin."
" Sahra benim sinirimi bozma, çık git odamdan. Bir kere be, bir kere şu evde dertsiz tasasız öğlene kadar uyuyamayacak mıyım ben? "
" Abla ne sabahı, ne öğleni? Saat dört buçuk oldu. Ben arkadaşlarımla buluşmak için çıkıyorum, annemler de markete gittiler. "
" Bak ufaklık dalga geçmenin sırası değil. O kadar uyumuş olamam. "
" İnanmıyorsan saate kendin bak. Neyse aradığımı da bulamadım zaten, ben çıkıyorum."
Telefonun ekranındaki saat göstergesine gözlerimi açarak bakmıştım. Gerçekten de Sahra'nın dediği doğruydu. Bu kadar uyumuş olmam mümkün değil diye hayıflanırken; telefon ekranında birkaç cevapsız çağrı olduğuna dair bildirime takıldı gözüm. Figen teyze aralıklarla aramış ve ulaşamayınca da Elif'in hafta ortasında steril odadan çıkacağına dair müjdeli haberi vermişti. Sevinçle yerimde zıpladım. Eğer işler yolunda giderse ameliyattan önce onunla video konferans aracılığı ile konuşacak ve özlem giderecektim. Onun yokluğunda kendimi boşlukta hissedeceğimi biliyordum ama arkasında bıraktığı yalnızlık hissi çok can yakıcıydı.