İnsan beyni gerçekten de çok tehlikeli bir organ. Özellikle de benimki. Şöyle ki; Bende bilincin altı üstü diye bir şey yok. Yani eğer bir düşünce, bir hayal ya da kendimce dahiyane bulduğum bir fikir zihnimde belirdiği an dilim; sanki beynin ispiyoncu kuzeniymiş gibi bir vazife yükleniyor ve bir anda aklımda ne varsa herkes tarafından biliniyordu.
Bir de kaş göz işareti ile kalabalık ortamlarda asla gizli saklı iş çeviremiyordum. Mimiklerim öylesine abartılı oluyordu ki, muhatabım haricinde herkes her şeyi anlayabiliyordu. Bazılarına göre bu şekilde birisi olmak; içi dışı bir olmakla tarif edilirken, bazılarına göre de aklı evvellik ya da patavatsızlıkla değerlendiriliyordu.
İşte işaret dili ile konuşmam gereken dakikalardan birinde yine hiç olmaması gereken kişinin radarına takılmış ve yine kendimi izah etmek durumunda kalmıştım. Jale abla gittiği muhasebe katından bir türlü gelemeyince, bir sürü angarya iş bana kalmış ve olur olmadık her şey için Metehan beyle karşı karşıya gelmek zorunda kalmıştım. Artık tahammül edemeyeceğim boyuta ulaştığında ise, benden daha kıdemli oldukları için, bana iş buyuran birkaç kendini bilmeze gözlerimle tehditler savurmaya başlamıştım. Onlar bu tehditleri elbette anlamadılar ama aynı dakikalarda masadaki dahili telefonum çalmaya başladı. İki gündür beni kıçıyla muhatap eden Metehan bey, ne hikmetse bugün defalarca arayıp çeşitli bahanelerle odasına çağırmıştı. Yine benzer bir aramayı yanıtladığımda bu kez yüzümden düşen bin bir parçayı toplamaya tenezzül bile etmedim.
" Lafı dolandırmadan direk soracağım Azra. Neyin var? Neden sürekli yüzünü buruşturup duruyorsun? Eğer bir rahatsızlığın varsa ya da yanık yüzünden sıkıntı yaşıyorsan izin alabilirsin. Bu şirkette elemanlarımızı ölesiye çalıştırdığımız külliyen yalan. "
" Oysa bana ortalıkta kırbaçlı muhafızların dolaştığı söylenmişti. "
" Kim söylediyse gözünü korkutmak için söylemiş. Söyle bakalım neyin var?"
" Fiziksel bir rahatsızlığım yok. Eğer, öğrenmek istediğiniz buysa. Ama endişeli ve de gerginim. En yakın arkadaşım şu saatlerde ameliyata girmek üzere. Yanında olamamak bir yana, ameliyatın riskli oluşu beni oldukça endişelendiriyor. Aklıma kötü senaryolar getirmek istemesem de elimde olmadan kendimi kötü ihtimalleri düşünürken buluyorum. Eğer bu gerginliğim performansıma yansıdıysa özür dilerim, daha dikkatli olmaya çalışacağım."
" Lütfen oturur musun? Şimdi ikimize güzel birer kahve söyleyeceğim ve seninle biraz konuşacağız. "
" Ama yapmam gereken işler vardı. Jale hanım ben gelene kadar bitirmelisin demişti. Henüz işin başındayken onun güvenini kaybedemem. "
" Farkındaysan Jale'nin de patronu benim. Sana bir görev verdiğimde ya da sende bir şey yapmanı istediğimde benim aslarımın verdiği bütün görevlerin hükmü kalkar. Bu yüzden şimdi rahatla ve kahveni nasıl istediğini söyle. Yanında bir şeyler yemek ister misin? "
" Teşekkür ederim, sadece kahve yeterli. Sert bir americano fena olmaz. "
Sabahtan beri oradan oraya koşturmaktan değil kahve, doğru düzgün su bile içememiştim. Bu yüzden kahve teklifi ilaç gibi gelmişti. Bir süre sonra iki gündür yaşadığım utancın yavaş yavaş ortadan kalktığını farkettim. O da en ufak bir imada bulunmuyor ve beni utandıracak tek bir söz bile ağzından çıkmıyordu. Aslında bugün benim ihtiyacım olan tek şey birileriyle dertleşmekti ama dert ortağı olarak etrafımda kimsenin olmayışı, hali hazırda var olan gerginliğimin etkisini arttırmış bulunuyordu.
Kahveler gelene kadar ikimiz de sessizliğimizi koruduk. Ancak; kahveyi getiren personelin ikimizin üzerinde dolaşan bakışları hiç de masum imalar taşımıyordu. Ben rahatsız olduğumu belli eder bir şekilde yerimde dikleşince, Metehan bey durumun farkına varıp, "Gülcan hanım söylemek istediğiniz bir şey yoksa işinizin başına dönebilirsiniz. Şu an önemli bir görüşmeyi aksatıyorsunuz. " demişti. Kadın irkilir gibi kendine gelerek özür diledi ve hızlı adımlarla odayı terk etti. Onu bu kadar düşündüren, düşüncelerini tilkilere taşıtan şey tam olarak neydi bilmiyorum ancak; bakışlarından bu ikili görüşme hakkında çok yanlış çıkarımlar yaptığı açıkça belli oluyordu. Ben elimdeki fincana dalmış bunları düşünürken Metehan bey tekrar konuştu.