Hayatım yoluna mı giriyor yoksa rayından mı çıkıyor tam olarak emin değilim. Metehan beyle yediğimiz o 'değişik' akşam yemeğinden sonra tam bir hafta geçmişti. Yemeği takip eden günlerde sıradan çalışma hayatına geri dönmüş ve bütün profesyonelliğimizi kuşanmıştık. Şirkette bütün çalışanlarına aynı mesafede olmayı bir başarı kıstası olarak değerlendirdiği açıktı ki; bence de bu ve bunun gibi eşitlikçi davranışlar verimi arttırıyor ve başarıyı da beraberinde getiriyordu.
O akşamın sonunda bana verdiği haber o kadar kıymetliydi ki. Elif'in ameliyatını an be an takip etmesi ve ilerlemeyi benimle paylaşması açıkçası beni çok etkilemişti, bunu asla inkar edemem.
Elif henüz yaşamsal fonksiyonlarını kendi başına idame ettirecek durumda değildi ama değerleri oldukça sevindiriciydi. Refleksleri zarar görmesin diye bir süre daha uyutulacaktı sadece. Uyusun... Uyusun da iyi olsun yeter ki. Geçen bir haftanın ardından Metehan bey de şirketten ayrılmış ve diğer şirketlerin denetimlerine yoğunlaşmıştı. Eğer zamansal bir değer verecek olursak tam 77 saat 27 dakikadır onu görmüyordum. Aranızdan "höst ulan!" diyenler de çıkacaktır eminim. Ancak masamın tam karşısındaki cam duvarların ardındaki boşlukla bakışmak hiç de zevkli değil.
Metehan beyin yokluğunda Demir beyin şirkette deyim yerindeyse at koşturması, işi; olması gereken zamanda değil de canı ne zaman isterse o zaman yapması, benim gibi işi ehlinden öğrenmek için can atan bir çalışan için oldukça sıkıcıydı. Yönetim katından çok, manken gibi hatunların salındığı insan kaynaklarını mesken tutuyor ve zamanının çoğunu onların egolarını şişirmekle geçiriyordu.
Yine sorularıma adam gibi bir muhatap bulamadığım iş saatinde önümde biriken evraklarla bakışıyor ve günün bir an önce sonlanması için dua ediyordum. Yarın bütün gün okulda olmam gerektiği için de ayrıca stresliydim. Önümdeki ajandaya karaladığım şey biraz olsun bir şeye benzemeye başlayınca sebepsiz mutlu olmuştum. Dikkatimi biraz daha yoğunlaştırdım ve çizdiğim şeyin, üzerine elbise giymiş çöp adam olduğunu gördüm. Bir çöp adam bile çizebiliyor, hatta ona elbise dahi giydiriyor oluşum Frida'nın soyundan geldiğimi kanıtlar mıydı bilmem ama beni oldukça tatmin etmişti. Ben eserime gururla bakıp maşallah çekerken masamdaki şirket telefonu çalmaya başladı. Bu kattaki personelin her birine birbirlerini kısaltma kodlarla arayabileceği birer hat ve telefon verilmişti. Ekranda yazan Metehan Kurt yazısını görünce sanki o da beni förecekmiş gibi kendi telefonumun ön kamerasından nasıl göründüğüme baktım. Kendime öyle dalmıştım ki az kalsın telefon kapanacaktı. Telefonu açınca ne deniyordu?
" Azra? "
" buyrun benim. "
"Memnun oldum ben de Metehan. "
"Biliyorum Metehan bey. Adınız çıktı ekranda."
Aferin Azra, böyle oltaya gelmeye sen bu sazanlıkla çok yaşamazsın.
" Şey pardon Metehan bey, ne için aramıştınız? "
" Senden birkaç evrakı Maslak'taki şirket binasına getirmeni isteyecektim. Bir de..."
" Bir de? "
" Neyse önemli değil. Sen evrakları Jale hanımdan alacaksın, onun haberi var. Şirket araçlarından birinden rica et seni getirsinler. Trafikle uğraşma bu saatte. "
" Anladım Metehan bey. Evrakları alır almaz hemen çıkacağım. "
" Peki öyleyse, görüşürüz."
Telefonu kapatır kapatmaz yerimden fırladım. Adeta bir şahin edasıyla Jale ablayı arıyordum ama ortalıkta gözükmüyordu. Telefonu tekrar elime alıp Jale ablayı aradım. "Sakın abla deme Azra, sakın"