Üstad Rafet El-Roman'ın da dizelerinde bahsettiği gibi; macera dolu Imerika topraklarına bana göre sert ama kabin ekibi, diğer yolcular ve yanımdaki değerli taşa göre sakin bir iniş yapmıştık. Uçağın iniş takımları piste sertçe değdiğinde benim takım taklavat hep bir ağızdan salavat getirmeye başlamıştı ama birinci sınıfta seyahat eden hiçbir yolcunun yüzünde mimik dahi oynamamıştı. Aynı uçakta seyahat ettikleri ekonomi sınıfı yolculara nisbetle cennetin de business katında olacaklarını sanıyorlardı zaar.
" Metehan bey, dönüşte kara yolunu kullanmanın bir yolu yok mu acaba?"
" Olmaz olur mu? Hemen inşaat 8birimini arayıp, kıtalar arası bir köprü yapmalarını söyleyeceğim. Biz dönene kadar bir şeyler yaparlar. "
" Siz beni dalga geçmek için mi yanınızda taşıyorsunuz?"
" Ne o, yoksa az öneki sözlerinde ciddi miydin? Azra ne olur bana işe alma kriterlerimi sorgulatma. "
" Sevmiyorum uçağı ne yapayım? Yahu 13 saat yol geldik, kıtalar aştık bir mola bile veremedik. Sizce de içler acısı bir durum değil mi? "
" Mola'dan kastın ne tam olarak? "
" Hani şu sen daha merdivenden inerken otobüsün camlarına su tuttukları yerler var ya, işte öyle bir yerde durmak, biraz hava almak bile yeterli.
" Allah Allah öyle yerler mi var?"
" Ben de durmuş kime neyi anlatıyorum? Umumi tuvalete girerken ücreti önce mi yoksa sonra mı ödemeliyim diye ikilemde kalmamış biri nereden anlar? "
" Şu an pek anlaşılır konuştuğunu söyleyemeyeceğim. "
" Diyorum ki; bütün ağaçları televizyon şovlarında yeniledikleri evler için kesmişler. Ortalıkta kereste namına bir şey kalmamış. "
" Anlaşılan yolculuk seni epey abondone etmiş. İstersen biraz gözlerini kapa ve dinlen. Ben seni otele geçince uyandırırım. "
" Otele mi? Direk hastaneye gitmiyor muyuz? "
" Kendimize ayıracağımız iki saatlik gibi fazladan zamanımız var. Duş alıp üzerini değiştirmek istemez misin? "
" İyi de benim terim kokmaz ki. Gerek yok yıkanmama. Direk hastaneye gitsek olmaz mı?"
" Azra, ah Azra. İki saat vaktimiz var. Ne yapmak istiyorsan onu yap. Hastaneye erken gitmemizin kimseye bir faydası yok. "
İyi be. Ne dedim sanki şimdi ben. Kokmuyorum işte, yalan mı söyleyeceğim? İlla gel kokla mı demem gerekiyor sanki? Yorgun hissetmesem de döndüm kıçımı uyuyormuş gibi yaptım. Artık otele gidene kadar müdürle konuşurdu. Dua etsin müdürüm benim kadar sinirli değildi.
Yaklaşık iki saat süren bir kara yolculuğunun ardından nihayet otele gelmiş ve karşılıklı iki odaya yerleşmiştik. Ama resepsiyonda neler neler geçmişti aklımdan bir bilseniz. Hani boş oda kalmamış olsa da ikimizi aynı odaya koysalar ne olur diye az kombinasyon üretmedim kafamda. Ama işte biz bir yaz dizisi karakteri değildik ne yazık ki.
Odayı gezerken banyo yapmaya ihtiyacım olduğundan değil; bakın bu hususun altını bir kez daha çiziyorum, benim terim asla kokmaz. Sırf duş jeli ve şampuanların etkisini merak ettiğimden yaklaşık bir saat boyunca suyun altında kalmıştım. Nihayet ellerim arife gecesi iki kilo yapraktan sarma saran ev kızının elleri gibi buruşunca çıkmaya karar verdim. Ziyaretin benim için olan kısmı resmiyet barındırmadığından yanıma rahat kıyafetler almıştım. Bu sebeple dışarıdaki yağmurlu havayı da dikkate alarak; siyah skinny pantolonumu ve üzerine de leylak rengi dar triko kazağımı giyinmiştim. Siyah deri ceketimi de alınca " vay anasını avradını" diyecekleri bir tipim olacaktı. Saçlarımı ıslakken jöleleyip buklelerini belirginleştirdikten sonra şık ve kusursuz bir eyeliner ve maskara ile işin kozmetik adımını da tamamlamış bulundum. Elif beni örünce ne tepki verecek diye deli gibi merak ediyordum. Sevineceği kesindi. Benim yaşadığım heyecanı ise anlatmaya yetecek kelime yoktu.