Bir elim çenemde, bir elim de masada ritim tutar halde bay patronu beklerken; zaten oldukça loş olan ortamda, baş ucumda beliren gölge, garip bir şekilde beni rahatsız etmişti. Duruşumu düzeltip başımı kaldırdığımda bu rahatsızlık hissinin ne kadar da haklı olduğunu anlamıştım. Çünkü gölgenin sahibi ;otele girerken bizi ya da sadece beni pis pis süzen adamdan başkası değildi. Yerimde rahatsızca kımıldanıp onu yok saymaya çalışsam da pişkinliğinden gram eksilmeyen adam, geçip karşıma kuruldu.
" Seni yalnız bulduğuma çok sevindim. "
" Beyfendi lütfen kalkar mısınız, o sandalyenin sahibi birazdan gelecek."
" Ama o gelene kadar senden numaranı alacak vaktim var sanırım. "
" Değil numaramı, üçün birini bile alamazsın benden. Kalk ulan, çek arabanı hayde. "
" Dilimizi bildiğini sanıyordum. Ne demek istediğini anlamadım ama bu vahşi halinle de çok seksi duruyorsun. "
" Çattık ya, kalksana be adam."
Kene gibi yapışmış ve yerini beğenmiş olacak ki bütün enerjimi semirdikçe semiriyordu. Bildiğim kadarıyla Metehan bey oldukça ağır başlı ve kibar bir adamdı. Ama kim olursa olsun, pamuk gibi birini bile çileden çıkaracak birine benziyordu bu cibilliyetsiz. Benim yüzümden başının belaya girmesini kesinlikle istemediğimden ben kalkmaya çalıştım masadan. Ama askıntı herif bu kez de kolumdan tutmuş ve uzaklaşmamı engellemişti. Gözlerimi korkuyla etrafta gezdirdiğimde herkesin kendi halinde olduğunu gördüm. Ne yapıp edip Metehan bey gelmeden buradan uzaklaşmam lazımdı. Ama bir holding sahibinin dakikalar içinde hacet giderebileceğini hesaba katmamıştım. Şahsen ben, rahat 20 dakikayı yerdim.
Metehan bey, halı kaplı zeminde bile tok seslerinin duyulduğu adımlarla yanımıza geldi ve sakin ama bir o kadar da ürkütücü tonlamasıyla "burada neler oluyor?" diye sordu. Ben saniyede bin devir yapan gözlerimle bir kolumu tutan adama bir de kendini zor tutan adama bakarken, Metehan bey kolumu tutan eli kırarcasına benden uzaklaştırdığında ortalığın çok pis karışacağına emin olmuştum. Ah bu benim her boktan durumu önceden sezen altıncı hissim. Adam canına susamışçasına masadaki cam su şişesini kaldırıp Metehan beye doğru savurdu. Ama ben ne yaptım biliyor musunuz? Metehan beyin yakışıklı yüzüne bir zarar gelmesin diye araya kafamı soktum. Şişe kafamda top gibi sekince yıdızları sayma skili hızlıca yüklendi bana. Ancak gariptir ki sadece altıya kadar sayabiliyordum. 6'dan sonraki sayı neydi?
Dengemi sağlayamadığım için masaya tutunmaya çalışmıştım ama bulanıklaşan görüşüm mesafeyi net ayarlayamadığından elim boşluğa denk gelmiş ve bedenim yerle buluşmuştu. O an bir şey farkettim, bir insan herhangi birisiyle, ne bileyim perdeyle falan pişti olur da halıyla da pişti olamazdı be.
En son aklımdan geçen şeyin bu olması elbette sadece bana mahsus olan bir şeydi. Bir süre sonra kendime geldiğimde orta yaşlı bir adam elindeki küçücük feneri gözlerime tutuyor ve ışığı takip etmemi söylüyordu. Dediğini yaptım ama ben gözlerimi çevirirken başıma giren ağrıya dayanmak çok zordu. Peki ben neden burada, bu kalabalığın içinde yalnızdım ki? Metehan bey hala tuvaletten çıkamamış mıydı? Gözlerimi yumup neler olduğunu hatırlamaya çalıştım. Görüntüler sırayla gözümün önüne geldiğinde bu kez hızlıca yerimden doğrulmak istedim. Kesinlikle Metehan beyin başı beladaydı. Yoksa beni bu halde bırakıp bir yere gitmezdi ki. Ben doğrulmaya çalıştıkça gözüme ışık tutan amca omuzlarıma bastırıyor ve kesin bir dille ayağı kalkmamam gerektiğini söylüyordu. Direnişim nihayet Metehan beyin sesini duyunca kırıldı.
" Azra iyi misin? Bak bana, nasıl hissediyorsun kendini? "
" Biraz başım ağrıyor ama iyim. Siz iyi misiniz peki? Ben baygınken bir şey olmadı değil mi?"