" Gülme Elif. Gülme ağzına sıçarım. Yapamam sanıyorsun ama sırf bunu yapmak için gelirim yanına. "
" Kızım senin derhal tedavi olman gerekiyor. Bence bu patavatsızlığın amansız bir hastalık. Başına çok büyük bela alacaksın böyle giderse. "
" Ne yapabilirim Elif? Artık ne yapacağımı bilmiyorum. Adamdan köşe bucak kaçıyorum. Zaten o da beni görünce bir renk değiştiriyor, bir kızarıyor falan. "
" Of of of. Adamı bildiğin utandırmışsın. Yüzüne bakamıyor resmen. Allah'ım gülmekten karnıma ağrılar giriyor. Eee sonra ne oldu? Nasıl davrandın? "
" Nasıl davranacağım Elif, yaşanmamış gibi elbette. Attım kendimi arabadan dışarı, önden önden yürüdüm girdim hastaneye. Acil servise girdim, oturdum sedyeye. Perde kapalıydı ben de hazırlanmak için gömleğin düğmelerini açtım. Pratisyen bir doktor nöbetçiymiş, çocuk başı önde açtı perdeyi girdi bölmeye, sizin için ne yapabilirim dedi. Ben de artık arabadaki mevzuya ne kadar takıldıysam "Üfle" dedim. "
" Allah belanı versin Azra. Kızım sen bu dünyada resmen şansa yaşıyorsun. Nasıl toparladın peki? Ne yaptın sonra? "
" Ne yapacağım, o da alık alık bakınca "yandım ben" dedim. "Üflüyorum ama sızısı dinmiyor. " sonra gün içinde yaşadıklarım çok fazla geldi herhalde ağlamaya başladım. Adam ağzımdan çıkan saçmalığı unuttu o arada. Pansuman yaptılar, merhem, antibiyotik falan verdiler kalktım sedyeden. Ben Metehan bey, dışarda bekliyor sanarken meğer perdenin arkasındaymış, ağlamamı, doktorun, hemşirenin sakinleştirme çabalarını hep duymuş. "
" Gerçekten senin için berbat bir gün olmuş çiçeğim. Umarım bir daha benzerini yaşamazsın. Şimdi nasılsın peki, acıyor mu canın?"
Onun yarın gireceği ameliyatın risklerini düşündükçe benim canımın acısı hafif kalıyordu. Ama dikkatini dağıtmak için "acıyor" dedim. "keşke burada olsan da üflesen" diye de ekledim. O bütün kibar aurasını bir anda yerle bir eden kaz gülüşü dudaklarından dökülünce doğru yolda olduğumu anladım. Onun kafasını dağıtmaya, ameliyattan hiçbir araz kalmadan sapa sağlam çıkacağına olan inancını kuvvetlendirmeye her şeyden çok ihtiyacı vardı. Bir süre daha konuştuktan sonra yorgun bakışlarını fark etim ve konuşmayı istemeden de olsa sonlandırdım. Yarın büyük gündü. Elif Türkiye saatiyle 07.30'da ameliyata alınacak ve yaklaşık 7 saat sürecek olan bir operasyon geçirecekti. Bunun haricinde zihnimi meşgul edecek hiçbir şeyle ilgilenmek istemiyordum. Ama kendimle baş başa kaldığım her an; o gün yaşadığım bütün aksilikler gözlerimin önüne geliyor ve gözlerimin ister istemez sulanmasına sebep oluyordu. Kendimi rezil etmek sıradan bir olay haline dönüşmüştü artık. Öncesinde okulda yaşadıklarım, bunların bedenime ve ruhuma verdiği zararlar, ardından zembereği boşalan dilimin kırdığı potlar, her şey şanssızlığın bende vücut buluşu demekti. Sıkıntılı bir iç çekişle telefonumun ekranını açıp biraz da sosyal medyada gezinmek istedim. İnstagramı sadece reels izlemek için kullanırdım. Onda da genellikle yemek videoları ve hayvanların komik halleri düşerdi önüme. Algoritma benim ilgi alanıma göre bir sunum yapıyordu anlaşılan. Profilimde en fazla 20 fotoğraf vardı ve ben en son paylaşımımı Elif'in Amerika'ya gittiği gün yapmıştım. Galerime girip paylaşmak için yeni fotoğraf aramaya başladım. Bir şekilde dikkatimi yaşadıklarımdan uzaklaştırmaktı niyetim.
Profilim kilitli değildi. Öyle diğerleri gibi her anını, gittiği yeri, yediğini içtiğini paylaşan, öz çekim meraklısı birisi değildim. Bu sebeple gizlilik ihtiyacı duymadım. Galeriden beğendiğim bir fotoğrafın içinde Elif de vardı. Onu da etiketleyip ne kadar sevdiğimi ve özlediğimi anlatan bir şeyler yazmak istedim.