Kendimi şu an bayır aşağı yuvarlanan Hollanda peyniri gibi hissediyordum. Çünkü kapıyı açar açmaz aptal Çağrı beni omzuna atmış ve evin girişinde dönmeye başlamıştı. Az evvel içtiğim soda ağzımdan burnumdan gelmek üzereydi. Kısa bir an telefona gelen o garip mesajı unutmuştum ama Çağrı beni tepetklak edince kan beynime gitmeye başlamıştı.
"Çağrı dur dur. Ya geri zekalı üstüne kusacağım şimdi dursana."
" Iyyyy sakın öyle bir geri zekalılık yapma Azo. Vallahi gebertirim seni."
" Sen de insan gibi dur iki dakika o zaman. Beygir herif. Bıkmadın şu hareketi yapmaktan. Yere bırakınca göt üstü düşmem hoşuna mı gidiyor?"
" Hee çok. Nerde sizinkiler? Hani kızım kahvaltı sofrası? "
" Ne kahvaltısı manyak? Geleceğinden haberimiz mi vardı sanki?"
" E ben Sahra'ya söyledim ki. Bir şey demedi mi size?"
" İnan en aklı başında insana söylemişsin. Yok kimse evde. Beni kimseden sayarsan ben varım işte. Hem sabah sabah hayırdır? Sen bu saatte uçağa binmek değil, top atsan uyanmazdın. Ne oldu da geldin buraya kadar?"
" Utanmasan siktiri çekeceksin Azo. İşimiz var ki geldik."
" Ne işin olabilir senin? Boş beleş adamsın sen. Kesin Sezai amcanın işleri için gelmişsindir."
" Yine çok komiksin inan. Tipin, lafların falan insana gülerken çişini getirtiyor. Fenerbahçe ile görüşmem var. Voleybol takımının müstakbel yeni doktoru duruyor karşında. Eğer anlaşırsak bundan sonra buradayım Azo. Düşünebiliyor musun artık hep beraber olacağız."
" Düşünemiyorum Çağrı."
Çağrı anneannemlerin Muğla'daki yazlığından komşusu ya da kendi tabiriyle ahiretliği Mualla teyzenin torunuydu. Ben kendimi bildim bileli yazlarımız Datça'daki o şirin sitede geçerdi. Emekli Çelik Halat fabrikasının işçilerinin yaptırdığı 30 haneli bir siteydi. Mevkii henüz değerlemeden ortaklaşa aldıkları arsaya emekli ikramiyeleri ile yaptırdıkları şirin yazlık evler sayesinde hem onlar hemde onların aileleri kendilerine yepyeni bir dünya kurmuştu. Babaannemleri de sık sık ziyaret ederdik ama yaz gelirken hayalini kurduğumuz tek tatil, Çelik sitesinin kendisine ait olan ufak plajında günümüzü gün etmekten başka bir şey değildi. Çağrı, kardeşi Çağla ve bizimle yaşıt yaklaşık 15 gencin sıkı bir dostlukla birbirine bağlı olduğu küçük ama şirin bir dünyaydı orası. Şimdi Çağrı ile böylesine didiştiğimize bakmayın. Her şey dilimizdeydi bizim. Gerektiğinde birbirimiz için kurşun atıp kurşun yiyecek kadar düşkündük dostluğumuza.
Ama şimdi konumuz bu değildi. Aklım biraz önce gelen mesajı anlamlandırmaya çalışırken, Çağrı'nın söylediklerine hak ettiği gibi odaklanamıyordum. Bir süre sonra bu garip halimi o da fark etmiş olacak ki birden ciddileşti ve neler olduğunu sordu. Yaşadığım korkuyu biriyle paylaşmam gerekiyordu ve şu durumda Çağrı'dan başka bir ihtimali düşünemiyordum.
" Çağrı sanırım başımda bir bela var. Tam olarak emin değilim ama çok garip şeyler oluyor."
" Salak salak gizem yaratmadan direk anlatsana kızım konuyu."
" Sen salona geç bekle ben hemen geliyorum. Sanırım görsen daha iyi olacak."
Aceleyle odama gidip telefonu elime aldım. Bildirim ışığı yanıp sönüyordu. Koridorda ilerlerken, ondan gelen yeni mesajları tedirginlikle açtım.
" kim bu adam?"
" cevap versene"
" Beni çıldırtmak ya da meraktan öldürmek mi niyetin?"