Kitapta geçen yerler, kurumlar, kişiler ve zaman tamamen hayal ürünüdür. Ülkemizin hiçbir şehri, hiçbir insanı kötülenmemektedir. Kitaptaki hiçbir şeyin gerçek hayat ile bir ilgisi yoktur!
Yazım hatası olabilir, lütfen anlayışla karşılayın 🙏🏻
İYİ OKUMALAR
Sıcak kahvemden bir yudum aldım ve fincanı önümdeki masanın üzerine koydum. Birazcık dinlenmek için arkama yaslandım, gözlerimi kapattım. Sanki telefonum gözlerimi kapatmamı bekliyormuş gibi anında çalmaya başladı.
"Sikicem ama ya.." diye mırıldandım ve gözlerimi açıp masanın üzerindeki telefonumu elime aldım. Serhat Müdür yazısını görür görmez duruşumu düzelttim ve çağrıya yanıt verip telefonu kulağıma dayadım. "Buyrun Müdürüm?"
"Umay sana bir görevim var kızım. Askeriyeye gitmen lazım, bir asker yaralıymış. Askeriyedeki doktor izinliymiş, bu yüzden Albay beni aradı. Asker hastaneye gelmeyi redediyormuş, yaramı kendim hallederim diyormuş ama yara biraz sıkıntılı bir yerdeymiş. Böyle deli bir askerin karşısına bende deli ve başarılı bir doktor göndermek istiyorum. Oraya git ve asıl deli nasıl olunuyormuş göster, daha sonrasında hastayı tedavi et."
Müdürün dediği şeyle dudağımın bir ucu yukarı doğru kıvrıldı. Deliye deliyle karşılık vermek ha? İyiymiş. "Görev anlaşıldı Müdürüm. Şimdi çıkıyorum." Dedim. Müdür, "Tamamdır, dikkatli ol." Dedi ve telefonu kapattı.
Hızlıca oturduğum yerden kalktım, telefonumu pantolunumun arka cebine sıkıştırdım. Dolabımın yanında duran, askılıkta asılı olan siyah trençkotumu aldım ve giydim. Açık, uzun ve beyaz olan saçlarımı trençkotumun içinden çıkarttım.
Ayağımdaki hastane ayakkabılarını çıkartıp siyah topuklu ayakkabılarımı giydim ve odadan çıkıp hastanenin koridorlarında ilerledim.
Dışarı adımımı atar atmaz yüzüme vuran soğuk rüzgar ile tüylerim diken diken oldu. Rüzgar, saçlarımın arkaya doğru savrulmasına neden olurken daha fazla donmamak için adımlarımı hızlandırdım ve arabamın yanına daha kısa bir sürede vardım.
Arabaya binip çantamı yan koltuğa koydum. Kontağı çalıştırıp bir kaç saniye bekledim, ardından arabayı sürmeye başladım.
Aslında yaralı askerlere bakıyor olmak canımı yakıyordu. Bir askeri yaralı görmek ya da al bayrağa sarılı bir tabutta görmek kalbimin sıkışmasına neden oluyordu.
Özellikle o tabutun içinde bir yakının varsa, işte o daha çok kahrediyordu insanı ve ben bu kahrı yaşadım. Ben o tabuta abimi koydum.
O acının nasıl bir şey olduğunu biliyordum. Bildiğim tek şey bu da değildi... Ben, ateşin sadece düştüğü yeri yaktığını da biliyordum. Buna kendi gözlerimle, oldukça acı bir şekilde şahit oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOYNUMDAKİ AKINCI
Teen Fiction"Bir değil, bin tane kalbim olsa bile ben bu gönlü gene sana kaptırırdım be güzelim."