1.7K 110 47
                                    

Yazım hatası olabilir kusura bakmayın.

İYİ OKUMALAR

Hayatta kalmak için tutunduğun tek dalın kökünden kırılması ve senin yere çakılman nasıl bir his?

Ben size anlatayım;

Aldığın nefes o dala bağlıysa o dalın kırılması ile nefesin kesilir, kalbin acır. Sen, ilk tutunduğun dalın dikensiz ve güvenilir olmasına kanıp nefes almak için başka dallara tutunursun ancak göremezsin, dalların dikeni ellerine batar.

İlk dalın gibi bir dal ararsın, iyileşmek için çabalarsın ancak fark etmezsin, daha çok yıpranırsın.

Bir süre sonra yorulursun, pes edersin. Yüreğindeki acı ellerinin acısını dindirir ancak asla yok etmez.

Sonra fark edersin ki; gösterdiğin çaba, sevgi, güven ve mermahet boşunaymış. Tek gerçek olan şey senmişsin. Sen ve senin ruhun.

Bu yüzden başka dallara dokunmazsın, kendin bir dal olursun. Dikensiz ve güvenilir. Tutulduğunda nefes, sevgi, güven ve merhamet veren.

Benim kırılan dalım abimdi. O ellerimin arasından kayıp gittiğinde yere çakıldım, yaşamak istemedim. Biliyordum çünkü, abim o toprağın altına girdiğinde onunla beraber benim ruhumda girdi.

Bir süre ölü gibi gezdim, hayatım alt üst oldu.

Günlerce yemek yemedim, su içmedim. Okula gitmeyi kestim, odamdan dışarı çıkmadım. Her akşam abimin beni aramasını bekledim ancak telefonum hiçbir zaman çalmadı.

Günlerce duş almadım, sadece yattım. Gerçekle yüzleşmeye çalıştıkça canım yandı, nefes alamadım, sinir krizleri geçirdim. Zaten perişan olmuş babam birde benim yüzümden perişan oldu. O zamanlar anlayamadım, düşünemedim babamın da ne kadar üzgün olduğunu.

Daha sonra abimin doğum günü yaklaştı. O zaman abimin mezarına gitmek için günler sonra yataktan çıkıp duş almıştım.

Abimin doğum günü geldiğinde mezarına gitmiştim. Orada, abimin toprağının üzerinde bir zarf bulmayı beklemiyordum. Zarfın içini açtığımda bir kağıt vardı, kağıdı açıp yazılan şeyi gözlerim dolu bir şekilde okumuştum:

"Başlamadan önce şunu söylemek isterim ki ben uzun ve duygusal şeyler yazamam, bunu bil ve lütfen bunu okurken ağlama, Ata seni ağlattığımı görürse benim ağzıma eder. Hem, ağlamak sana yakışmıyor küçük hanım...
Hayat bitti sanıyorsun değil mi?Aslında hayat bitmedi Umay, hayat devam ediyor. Sen bu yazıyı okurken bile zaman akıp gidiyor. Bugün gördüm seni, bembeyaz olan saçlarından ve masmavi gözlerinde tanıdım. Zayıflamışsın, yüzün çökmüş, beyaz saçların daha da beyazlamış. Normalde parıldayan gözlerin sönmüş. Sen bildiğin pes etmişsin. Pes etme işte Umay, yaşa. Kendin için yaşa, abin için yaşa, başkaları için yaşa ama pes etme. Ayaklarının üzerinde dur, büyü ve abini gururlandır. Unutma, sen Ata Yiğit Arslan'ın kardeşisin, bu kadar çabuk yıkılmazsın.
Bu arada, zarfın içine bak."

Yazıyı okuduktan sonra zarfın içine bakmıştım. Zarfın içinden demir, ince bir zincir ve zincire geçirilmiş iki künye vardı. Künyelerden biri abimindi, diğeri ise Batur'un.

Kolyeyi boynuma taktığımda künyeler göğüsümün orada, tam ortada birleşmişti. O saatden sonra asla çıkarmadım onları. 18 yaşında taktım o künyeleri, bir daha çıkarmamak ve birbirlerinden ayırmamak üzere.

O mektup ve künyeler benim dönüş noktam oldu. İşte ben o zaman bir dal olmaya karar verdim.

Saldığım derslerime asıldım, çabaladım ve çabalarımın boşa çıkmasına izin vermedim. Doktor oldum. Yaşamak ve yaşatmak için.

BOYNUMDAKİ AKINCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin